İki Kore’nin Birleşmesi
Yazan: Joël Pommerat
Yöneten: Kemal Aydoğan
Çeviren: Mine Çerçi
Sahne Tasarımı: Bengi Günay
Işık Tasarımı: İrfan Varlı
Piyano – Şarkı Düzenleme: Damla Pehlevan
Kontak Doğaçlama Çalışma: Dilan Yoğun
Oynayanlar: Neriman Uğur, Levent Tülek, Sedat Kalkavan, Asiye Dinçsoy, Reyhan Özdilek, Melek Ceylan, Damla Pehlevan
Asistanlar: Mesut Karakulak, Ayşe Sinem Kayır
Sahne Tasarımı Asistanı: Cansu Uygun
Yapım Asistanı: Eren Evren
Oyun Fotoğrafları: Orçun Kaya
PROVA NOTLARI
“Prova notları, erkek ve kadın asistan tarafından iki ayrı şekilde tutulmaktadır.”
01.08.2023 – Erkek Asistanın Prova Günlüğü
Konuşulan tartışılan ama çözülemeyen bir problem daha. Toplumda kadına dayatılan
02.08.2023 – Kadın Asistanın Prova Günlüğü
Günaydın!
Bugün o gün, bugün düğün günüüü!! Isınmalardan sonra provaya geçiyoruz ve tüüüm günümüzü düğün epizodunu çalışmaya ayırıyoruz. Süresi hakkında bir fikir sahibi olabilmek için ham haliyle bir akışını aldığımız düğün bölümü, bende başlı başına bir oyun izlemişim hissi uyandııyor. Altı sayfalık metnin bende nasıl bütünlüklü bir oyun hissi yarattığını düşünürken ka’nın bölüme dair anlattıklarıyla dikkatimi ona yöneltiyorum: Düğün sahnesi kardeşler arasındaki paylaşım mücadelesidir, diyor. Yani erkeği nesne, kız kardeşleri ise özne olarak konumlandırıyoruz. Yalnız kardeşlerden biri var ki, Caroline, krizler geçirmesiyle; hasta olmasıyla biliniyor ailede. Bu neden oluyor, diyoruz. Belki hiç sevilmemiştir, belki aradığı ilgiyi bulamamıştır, kim bilir? Caroline’de bir şeyler eksik diyoruz. Belki diğerlerinde de eksiktir. Gerçi hepimizde bir şeyler eksik değil mi? Bülent Somay bu “eksik” hakkında şöyle diyor Bir Şeyler Eksik kitabında: “Eksik doldurulamaz, kapatılamaz, kamufle bile edilemez. Marifet eksikle birlikte yaşamasını öğrenmekte.”
Histerik kadından da bahsedelim biraz. Lacan’da Aşk kitabında (artık başka kitaplardan da alıntı yapmalıyım) histerik kadın; erkeğin ilgi duyduğu diğer kadını kendine örnek alır, kendinde eksik olanı bulmaya ve ona benzemeye çalışır. O kişiyi örnek almaya ve onun gibi olmaya dair bir çabası vardır. Bu bölümü izlerken bütün bunları da düşününce kimin neyi neden yaptığı aklımızda biraz daha oturuyor, bu durum psikanalizin sanatta kullanımı ve işlevi hakkında insanı düşünmeye itiyor.
Böylece haftayı ortaladık bile, günler su misali. Bu üç günde bütüün notlarda emeği geçen Sare Hanım’a teşekkürler <3 Yarın görüşmek üzere!
Günün Şarkısı: Mecbursun – Sertab Erener
** Aslında bu şarkıyı bugün hiç dinlemedik ama benim günlerdir aklımda dönüyor, bir de dinledikçe birkaç sözü bana düğün bölümünü hatırlattı geçenlerde.
02.08.2023 – Erkek Asistanın Prova Günlüğü
Çarşamba günü düğünümüz var. Tililili. Yatcaz kalkcaz yatcaz kalkcaz hop ordayız.
Geldik düğünee…
Gelinle (Christelle), damat (Christian) Ferdi Özbeğen’den Gündüzüm Seninle şarkısıyla düğün dansını ederken ne olsun bizim Caroline düğünü basar. “Durun bu nikah kıyılamaz. Çünkü biz kardeşiz.” Kardeş kardeşe bunu yapar mı be. Küçüklüğünde daha mı az sevildin, daha mı az ilgi gördün be Caroline. Ebeveynlerimizde neyi arayıpta bulamıyoruz ? Anne veya Baba ile çocuk arasında ne yaşanıyorda durum buralara geliyor.Hasetle kıskançık arasındaki fark, belki de bir şeyden yoksun olmakla kendini o şeyden yoksun sanmak arasındaki farktır.”(Bir Şeyler Eksik, Bülent Somay, Metis) Bir taraftan döner Christian’a “Beni beni Caroline’i ni.” diye yüzüne yüzüne haykırır. Ne bahtsız çıktın Christelle ya. Uğraştığın yetmedi mi bu yaşa kadar. Çorap ile başlayan bu paylaşım kavgası bugünlere kadar geldi. Ama Caroline’de kızma. O Christian yok mu o Christian her şey onun başının altından çıkıyor mu acaba ? Yoksa paranoya hali mi ? Herkesin ağzında bir şarkı Caroline ‘Sevemez kimse seni beni seni sevdiğim kadar’ diye başlatırken, Christelle’den ‘Yine saçlarımda aklar’ arkasından Christian’da ‘Söyleme Bilmesinler’ diye başlarlar potporiye.
“Eğer sevilmeye çok ama çok ihtiyacımız varsa, sevilmeden yapamıyorsak, kendimizi bir cam gibi şeffaflaştırıp ortalık yere dökeceğiz demektir. O zaman sevilebilir ve sevimli olabiliriz. Ancak bu durumda da bizi arzulayacak bir allahın kulu çıkmayacaktır muhtemelen. Bu iki durumda da sorun kendimizi nesne olarak tasarlamamızda: Ya sevgiye ya da arzuya nesne olmak istiyoruz. Oysa arzulayan, seven ve tercihan ikisini birden yapan özneler olmak gibi bir seçeneğin olduğunu da akıldan çıkarmamalı. Bunu becerebildiğimizde ise, (kelimenin her iki anlamında da) bilen özneler olma şansımız doğabilir.
(Bir Şeyler Eksik, Bülent Somay, Metis)
Kırık Kalpler Durağı’nda inecek var. (Günün Şarkısı)
03.08.2023- Kadın Asistanın Prova Günlüğü
Selamlar!
Bugün çok hızlıyız, 4 bölümü prova ediyoruz. Her birine dair uzun uzun konuşuyoruz, düşünüyoruz, deniyoruz. Çalıştığımız ilk bölümde doktor, kadın ve adam arasındaki ilişkiden ve karakterlerin fiziksel özelliklerinden bahsediyoruz. Kadın babasının ölmesiyle oluşan boşluğu doktorla doldurmaya çalışıyor olabilir. Bu sahne ve oyunun genel atmosferini bir rüya hali gibi düşünelim, diyor ka. Gerçekte olmayan bu oyunda oluyor, gerçekte yan yana gelmeyecek insanlar burada yan yana geliyor. Yazar oyunun ana mekanını rüya olarak seçiyor, gerçeklikle değil duygunun oluşumuyla, varoluşuyla ilgileniyor.
Oyunu bir aşk mahkemesine benzetiyor ka, oynarkenki motivasyonumuzu düşünürken şöyle kurabiliriz diyor ve açıklıyor: Biz bir aşk mahkemesinde bazı olayları canlandıran bir ekibiz, topluma bu halleri göstermek ve toplumun bu konuları düşünmesini sağlamak üzerine bir amacımız var gibi düşünebiliriz. Aşk mahkemesi de neymiş diyecek olursak eğer, Fransa’nın Champagne bölgesindeki kontesin başlattığı bir uygulamaymış. Amacı ise aşk dünyasında nelerin beklendiğini ve nelerin zarif sayıldığını dikte etmek ve/veya düzenlemekmiş. Detaylarını merak edenler Lacan’da Aşk kitabına göz atabilir, az önceki cümle de oradan (Bruce Fink, 2019, Metis, s.255).
Efendim bunları konuşa konuşa devam ederken günün son epizodunu çalışıyoruz. Oğlunun savaşa gitmesiyle gurur duyan bir baba ve ona karşı çıkan bir annenin diyalogunu izliyoruz. Kadın dirimi adam ise ölümü savunuyor. Biri Eros’un diğeri ise Thanatos’un savunucusu. Bu şekilde düşününce bu diyalogun dinamiğini özetleyen bir alıntı geliyor aklıma Paul Verhaeghe’nin Yalnızlık Zamanında Aşk’ından: “ Thanatos, Eros’un ölümüdür. Thanatos birliği yok eder ve bütünün parçalara ayılmasına neden olur. “ (Axis Yayınları, 2023, s. 189).
Bugün sular gibi aktı geçti, bize paydos, yarın görüşürüz!
Günün şarkısı: Gemi – Ezginin Günlüğü
-Kadın asistan
03.08.23 – Erkek Asistanın Prova Günlüğü
Sayın mahkeme heyeti, değerli tanıklar aşk mahkemesine hoş geldiniz. Toplumun düşünme organlarını çalıştırmasını, konu üzerine konuşulup tartışmaya açılmasını talep ediyorum. Aşk’a ulaşmak için arzu gerekli midir? Aşık olmanın gereklilikleri nelerdir? Birine de aşık olabilir insan, bir şeye de aşık olabilir. Aşk sadece bir sevgili ilişkisi üzerinden mi gerçekleşir?
“Aşk, sahip olmadığınız bir şeyi vermektir.” demiş Lacan. Eee Lacan demişse bir bildiği vardır.
“Yüreğimde bir heyecan, duracak sanki inan, ümitsiz bir hayal gibi sarılıyorsun her an.” (Arzular Var Ya, Aysel Gürel)
Mahkemenin yargıcı Daniel, “Tanrı benim yargıcımdır.”(Daniel isminin anlamı) diyerek ağırlığını koyuyor mahkemeye.. Birini neye göre suçlar insan ?
Suçlamak ya da kesin yargıya varmak için neler gereklidir. Kesinliği olmayan konular üzerinden ön yargıya varma cüretkarlığını bu kadar kolay gösterebilir miyiz? Ebeveynlik her koşuldan bir maraz çıkarmak için yeterli bir durum sanırım.
“Şöminenin başında örgü ören anne, koltukta piposu ve gazetesiyle oturan baba ve vakti geldiğinde yatağına götürülen çocuk Bu fikri modası geçmiş fallokratik ataerkilliğin tipik bir ifadesi olarak bir kenara bırakmadan önce, belirli bir zamanın ürünü olarak kendini gösterme biçiminin dışında, bunun neye dayandığını araştırmakta fayda var.Lacan’ın Freud’u bu noktada yeniden yorumlaması, babayı dille özdeşleştirir. Doğada baba yoktur, sadece isimsiz yavrularıyla dişi hayvanlar vardır.” (Verhaeghe Paul, “Yalnızlık Zamanında Aşk”. 2023, Axis)
*Fallokratik: Androkrasi veya Fallokrasi, erkeklerin yönetimsel olarak egemen konumda olduğu toplumsal sistem.
04.08.23 – Kadın Asistanın Prova Günlüğü
Selamlar,
Haftanın son gününden sesleniyoruz. Bugün oyunumuzun kalan epizotlarını da bitirdik. Çocuk bölümünün hafıza bölümüyle bir alakası var diyor ka, çcouk bölümünde aile kendi gerçek dışılığını kurmuş ancak bu gerçek olmayan anlar zamanla hafızasızlığa yol açar, diye ekliyor. Çift olmayı bilmeme hali var bu ikilide. Çift olmayı bir olmak birlik olmak sanıyorlar ama bu birlik iki bireyin yok olmasıyla ortaya çıkabiliyor ancak.
Sevgi yetmiyor’a geldiğimizde ise sevgi sahiden nasıl yetmeyebilir diye düşünerek kadın ve adam arasındaki dinamiği kurmaya başlıyoruz. Ve geçiyoruz hafıza bölümüne. Hafıza, oyunun adının geçtiği tek bölüm; çiftlerden birinin ciddi bir hafıza kaybı yaşaması ilişkilerini nasıl etkiler, bunu görüyoruz.
13. bölümü çalışırken çok eğleniyoruz, burayla ilgili henüz bir detay vermeyeceğim, daha sonraya sakladığım bölümlerden.
Vee hamile epizodunun ardından günü noktalıyoruz. Bugün aklımızda çokça soru ile ayrılıyoruz provadan: Aşk nedir, sevgi ne zaman yetmez, unutmak nelere yol açar?
Pazartesi görüşme üzere efenim. İyi hafta sonları!
Günün şarkısı: Aşk Eski Bir Yalan, Kamuran Akkor
Aşk eski bir yalan
Adem’le Havva’dan kalan
Aşk eski bir yalan
Hayatıma dalan
Günün Kitap Alıntısı: Freud (1912/1957b) “Aşk Alanında Evrensel Değersizleştirme Eğilimi” yazısında kadınların cinsel nesnelerini değersizleştirmeye çok da ihtiyaç duymadığını söyler (s. 186). Bu duruma getirdiği tek açıklama, kadınların erkeklere aşırı değer biçmediği, yani onları zihinlerinde ideale, Meryem’e benzeyen figürlere dönüştürmediğidir.” (Bruce Fink, Lacan’da Aşk, Kolektif Kitap, s. 65)
04.08.23- Erkek Asistanın Prova Günlüğü
Ebeveyn olmadan önce veya olduktan sonra kimisi için çocuk iki kişi arasındaki bir bağlantı olmaktadır. Anne ve babanın çocuk üzerindeki etkisi ve planlaması o doğmadan önce başlar, yaşamlarının sonuna kadar devam eder. Bu durumun en doğru örneklerinden biri sanırım çocuk velayeti olabilir. Erkek ve kadın boşandıktan sonra eğer çocukları yok ise birbirlerini belki de sonsuza kadar görmeyebilirler. Ama ebeveyn sahibi olurlar ise ‘velayet’ aralarında bir köprü oluşturacaktır.
İletişim kurmak için illa bir bağlantı mı gereklidir? “Hani iki gönül bir olunca samanlık seyran oluyordu.”
Olmuyor anam olmuyor. Ne kadar sevsen de mutlu bir yaşam hayali kurmak istesen de gün geliyor ‘sevgi yetmiyor’, sevgide yetmiyor. Arzularımız ve dürtülerimiz başka şeyler istemeye başlıyor. İster ama insan be hep ister. Bugün de yettiremediklerimize içelim be.
Bazen anılarımız bize zarar verebilir ve hafıza bunları hatırlamak istemez ya da silinir, silinmesini de isteriz. “Hafızama aldım seni gönlüm dargın düşerse aklımdan kazırım seni.”
Hafta sonu nedeniyle yeni tanıklar, görgü tanıkları ve mahkeme heyeti ile duruşmanın tekrarlanmasına ve Pazartesi gününe ertelenmesine karar verilmiştir.
Günün Şarkısı: Bir Sevgi İstiyorum, Ferdi Özbeğen
Yılları durduracak
Güneşi doğduracak
Dünyamı dolduracak
Bir sevgi istiyorum
Deli gibi sevecek
Ömür boyu sürecek
Gözlerimde tütecek
Bir sevgi istiyorum
Günün Kitap Alıntsı
Kişinin bir başkası tarafından arzulandığı anda bundan kilometrelerce uzağa kaçması güçlü bir olasılıktır. İnsanların hem arzulamanmak istemesi hem de bundan olabildiğince kaçması oldukça tuhaftır: “Aslında beni istemiyor sadece bedenimle ilgileniyor”, “istediği şey ben değilim, benim paramın peşinde.” Birisi tarafından arzulanmak neden bizde bir kaçma isteğine sebep olur ?” Daha yakından bakıldığında, bunun esas olarak kara sevda bizi ötekinin arzusunun pasif nesnesine indirgediğinde gerçekleştiği görülür. Bazı sebeplerden ötürü bu indirgeme hem kadın hem de erkek için bir tehdittir. Bu, kadın ve erkek arasında fantazileri açısından yukarıda bahsedilen farklılıkların yanı sıra, cinsiyeti aşan temel bir benzerliğin de olduğu anlamına gelir. Herkes sevilmeyi talep eder ancak aynı zamanda ötekinin arzusunun pasif nesnesine indirgenmeyi tahammül edilemez bulur.
(Yalnızlık Zamanında Aşk, Paul Verhaeghe, Axis, 36)
07.08.23 – Kadın Asistan Prova Günlüğü
Merhabalar,
Bugün belim ve boynum aynı anda tutulduğu için provaya katılamadım. Talihsiz bir gündü ama notsuz da geçirmek istemedim. Bugün düğün epizodu çalışıldı. Ben dee bu epizotta önceden konuştuklarımıza dair detaylara dair bazı alıntılar yapmaya karar verdim. Şimdii, bu bölümümüzün esas meselesi birbirine düşen kız kardeşlerimiz. Peki neden bu yaşanıyor? Hepsi aynı adamla bir şeyler yaşadığı için. Kadınları histerik olarak düşündüğümüzde ise, birbirlerine benzeme ve birbirlerini idol olarak görme eğiliminde olduklarını söyleyebiliriz. Ancak eğer kardeşler arasında geçiyorsa bu kavga, onun altında başka bir şey aramak gerekmez mi dersiniz? Lacan’a göre gerekir tabii. İhlal kompleksi, diğer bir deyişle Kardeşlik kompleksinin bir biçimi giriyor bu noktada devreye. Kendimi psikolog gibi hissedip bu konuda uzun uzun analizler yapabilmeyi çook isterdim ancak henüz unvanımı almadım o yüzden bu kompleksin ne olduğuna aşağıdaki alıntıdan ulaşabilirsiniz. Psikanaliz enteresan şey, bizim kardeşler ise daha enteresan. Yarın görüşmek üzere!
Günün Şarkısı: Mavi Boncuk – Emel Sayın
Günün Alıntısı: Çocuk memeden kesilirken birdenbire kendisinin parçalı bir beden olduğunu fark eder ve kaybedilmiş birliğini yeniden kurma eğilimi hisseder. “İkizin imago”suna veya yabancı bir imge veya modele, yani başka bir insanın imgesine yaslanarak birlik hissini yeniden kurmaya çalışır. Lacan buna “ihlal kompleksi” adını verir ve ona göre “bu andan itibaren kişi bir rakip, yani bir nesne olarak ‘öteki’yi tanımaya başlar. (Bruce Fink, Lacan’da Aşk, Kolektif Kitap, s. 152)
07.08.23 – Erkek Asistan Prova Günlüğü
Aşkını bir sır gibi, senelerdir sakladım, geceleri rüyada, ismini sayıkladım. Chriiiisttiiaannnn geri dön, dön bana Christian. Seviyorum seni ama kardeşimin aşkısın. Caroline göre fark etmiyor tabi. Aşk gözünü kör etmiş. Sadece onunla mutlu olabileceğini düşünüyor.
Christelle her ne kadar seni değil beni seviyor dese de bizim Christian sevgi kelimesini biraz yanlış anlıyor galiba. Nereden bizim Christian oluyor be. Hadi canım, hadi canım.
Sen oyun oynamayı seviyorsun anlaşılan. Ay takıldım ben birine, sana değil kardeşine, bir el atsan şu işime, fena olmaz. Adam bütün kardeşleri öp öp öp doyamamış kardeşim ya. Kimsenin Christelle’yi, acısını düşündüğü yok herkes kendi derdinde. “Dün yediğin hurmalar bugün tırmalar.” Tam bir panik havası. Mryiam’ın aklı da kalmamış değil.
Bir anda atıyor kendi olayına merkezine. 20 yıl önce de olsa yaşanmış bitmiş saygısızca. Bana bak Chris olay tamamen seninle ilgili de değil he. Kendini fasulyeden zannetme. Kadınların arasındaki rekabet durumu bu hale getirdi. Yoksa bulunmaz Hint kumaşı falan değilsin. Şimdi bir gidip geliyorum geldiğimde buradaki havayı düzelt tamam mı? Hadi bakalım.
Günün Şarkısı: Mesafeler – Edip Akbayram
Çılgın bir rüzgarla
Geçiyor mevsimler
Aramızda mesafeler
Mesafeler
Güle güle Edip Akbayram
Günün Alıntısı:
Doğru aşk, sonsuz olana atılabilmek için her tür nesneyi reddeder… Bu, varlığı yalnızca ona duyulan ihtiyaçla, yaşanan huzursuzlukla, kendisini doyuracak şeyi arayan bir boşlukta açığa çıkan mutlak bir bilinmeze duyulan arzudur.
(Lacan’da Aşk, Bruce Fink, Kolektif Kitap, 246)
08.08.23 – Kadın Asistanın Prova Günlüğü
Günaydın,
Bugün bir kurşun döktürmemiz lazım. Birkaçımız biraz rahatsızız ama toparlarız, bugün yine buradayız.
Boşanma’daki kadının duyu kayıplarından, yaşadığı derin acıdan bahsediyoruz. Aşksız geçen bir hayat yaşamış ve kendi gücünü bulmaya çalışan bir kadını görüyoruz bütün kırılganlığı ve direngenliğiyle. Özgürleşme yolundaki bu kadın hepimizden bir parça taşıyor. Sevgili izleyicilerimize minik bir spoiler, 20 yıllık aşksızlığın yarattığı yükü ve kırılganlığı görecek ve aşksız bir hayatın acısını duyacağız bu bölümde. Kadın kocasına da hakkını veriyor bu arada, çok iyi adamdır diyor, ama ne yapalım canım iyi adamsa. Gitsin evinde otursun iyi erkekler, biz kadınlara aşk gerek!
Ardındaaan geçtik temizlik bölümüne. Bu bölüm de efenim bir işçi sınıfı hikayesi. “İşçi sınıfı duygularıyla bilir.” demiş Jacques Ranciere Cahil Hoca’da. Buradaki kadınlar da bilgi anlamında farklı düzeydeler, dolayısıyla duyguları da farklı. Demek ki bilgi düzeyi duygu durumunu etkileyen bi şey, ne enteresan!
Temizlikten çıktık ayrılıktayız. Sanki bir rüyadayız. Tüüm hareketlerimiz gerçeğin dışında, biraz tuhaf, e rüya da böyle değil midir?
Rüyalarda buluşalım sevgili okurlar, yarın görüşmek üzere!
Günün Şarkısı: Melankoli – Nükhet Duru
Beni en güzel günümde
Sebepsiz bir keder alır
Bütün ömrümün beynimde
Acı bir tortusu kalır
Günün Alıntısı: Dürtü, kişinin kendini bırakması, başka bir şey tarafından, kontrol edilemez ve zamansız başka bir yerden gelen bir şey tarafından yönlendirilmesi anlamına gelir. Dürtülerin alanı bilincin dışında, saldırganlık ve Eros’un garip ama gerekli bir karışımında yatar (Paul Verhaege, Yalnzılık Zamanında Aşk, Axis Yayınları, s.142).
08.08.23 – Erkek Asistanın Prova Günlüğü
İstemediğimiz, katlanamadığımız, olmasından korktuğumuz her ne varsa keşke bir anda silinebilse değil mi? Hayatımızda bizi hep mutsuz eden, kötü olan tüm izleri bir paspas yardımıyla silebilsek üstüne de dolu bir su kovasını döküp sonsuzluğa akıtsak tüm lekeleri. Hayal ettiklerimizin rüyada gerçekleştiği kadar yaşamımızda da gerçekleşmesini dilemek, istemek, görmek ne güzel olurdu değil mi ama? Hayatta daima güzel rüyalar görmeyiz elbette. Bazı rüyalarda kaybolmak ister insan. Ölmek ister ya da ölmesini istedikleri vardır.
Bunların yanı sıra bir de rüyasının peşine gidenler vardır. Genelde gidenler arkalarında bıraktıklarıyla giderler. Bizim hikayemizde gidenler geride bıraktıklarını almaya da gelirler. Birlikte belirsizliğe, sonsuzluğa gitmek isterler. Fakat her şey her zaman hep eskisi gibi olmayacaktır. Anlam kendini anlamsızlıklara ya da arzulara bırakmaya başlıyor.
Anlamsız aşklardansa anlamlı ayrılıklar olsun.
Günün Şarkısı: Tükeneceğiz – Sezen Aksu
Etrafımızı sarıverecek
Bir boşluk ki asla bitmeyecek
Herşey bir anda anlamsız gelecek
İşte biz o gün tükeneceğiz
Günün Alıntısı: Aşığımız ilk bakışta başka bir erkeğin kadını tarafından tutsak edilmiş gibi görünse de aslında aşığımız için libidinal merkezindeki öteki erkeğin ta kendisidir. Çünkü onu ateşleyen, öfkelendiren, kışkırtan, yeri geldiğinde ondan aşağı veya üstün olduğunu hissetmesine sebep olan, saplantılı kişinin bu öteki erkekle rekabetidir. Bilinç düzeyinde onu cezbedenin öteki adamın kadını olduğuna inanıyor olsa da bilinçdışında onu cezbeden şey öteki adamla arasındaki mücadeledir.
(Lacan’da Aşk, Bruce Fink, Kolektif Kitap, 41)
09.08.23 – Kadın Asistanın Prova Günlüğü
Aşkla geçen bir gün olsun.
İki Kore’nin Birleşmesi’ne her gün daha az kalıyor. Provaların ikinci haftasını ortalamışken metni ve metnin taleplerini anlamaya devam ediyoruz. Tıpkı aşkı dansa benzetenler gibi, yazarımız da bu oyunda dansla metin arasında bir harmoni kuruyor. E zaten aşksız dans, danssız da aşk olmaz öyle değil mi? Bir başka keşfimiz ise bütün epizotlarda devlet çalışanlarının aşka karşı olması. Yerleşik düzeni korumak ve onun bozulmasını engellemek onların vazifesi sanki. Aşkın duygusal haline bir itirazları var. Bütün bunları keşfetmek ve anlamaya çalışmak bulmaca çözmek gibi. Devaaamm!
Talihsiz bir olay bir aşkın filizlenmesine yol açabilir mi? Pek tabii açar, yalnızca belki kısacık bir sürede olmaz gerçek hayatta. Ancak burası sahne, burası tiyatro, burada her şey mümkün.
Mümkün olan ve olmayan, gerçek olan ve olmayan şeyleri bir arada görmek için temsillerde buluşalım.
Yarın görüşmek üzere, aşkla kalın.
Günün Şarkısı: Kırık Kalpler Durağında – Candan Erçetin
Kırık kalpler durağında inecek var
Eteğindeki taşları dökecek var
Doldurun kadehleri içelim beraber
Yılların yorgunluğu geçene kadar
Günün Alıntısı: Lacan’ın dediği gibi, “Kişideki eksik, ötekinde saklı değildir. Aşkın bütün sorunu budur.” (s.39-40)
(Bruce Fink, Lacan’da Aşk, Kolektif Kitap, s. 90)
09.08.23 – Erkek Asistan Prova Günlüğü
Gel benimle Muriel. Korkma benden tut elimden gidelim buralardan. Başka bir yaşamda var dünya dışında hiç arkana bakmadan tut elimden Muriel uzaklaşalım, birlikte uçalım gökyüzüne. Gel beraber mesut olalım. Bugün biraz hızlı bir giriş yaptık. Yazarımız da biraz dans seviyorken, müzikler eşliğinde ne danslar yapıldı ne danslar…
Temizlikçi kadın feneri adama tutunca “Gözüne ışık tutulmuş tavşan gibi kaldı.” Dur dur ölüye bakma seni götürür. (TEMİZLİK)
Bizdeki öğretmen biraz sıkışıklığın içinde kalmış gibi sanki anne, baba ve müdire üçgeni ona nefes aldırmasa da. Bu girdaptan nasıl çıkacak? Gerçekten işine olan aşkından mı böyle bir durumla karşılaşıyor, yoksa bu hikayede savunduğu kadar masum değil mi? Aileler çocuklarına ulaşamadıkları ve yeterince onlarla doğru iletişim kuramamanın verdiği problemleri kendilerinden ziyade başkalarında mı arıyor böylesi daha mı kolaylarına geliyor? (AŞK)
Bugünlerde bir şeyler oluyor bana, acep neden? Yalnızlık geçiyor gönlümdeki ıslak caddelerden, bakarsan buğulu penceremden, dünyam kapkaranlık, neden bilsen. Herkes hayatta birilerini veya bir şeyleri bekler. Kendi kendine gelsin ister. Düşüncelere bırakır kendi bir süre sonra tüm bekleyişler. Sonra bir ışık görür koridorun sonunda aralanmış bir kapı kişinin kendi mucizesi gerçekleşir belki de. İçine düştüğü duygu ve durumların ona getirdiği her neyse onu ölçer, tartar sonra bekleyişler belki de son bulur. Kaygılar, tasalar devreye girer sonra bir an müzik çalar ve her şey bir süreliğine de olsa donar. Ve danss.. (BEKLEYİŞ)
Günün Şarkısı: Elbet Bir Gün Buluşacağız – Zeki Müren
Elbet bir gün buluşacağız
Bu böyle yarım kalmayacak
İkimizin de saçları ak
Öyle durup bakışacağız
Günün Alıntısı: Hayat arkadaşını anaklitik olarak seçen bir erkek için (Freud’un ortaya koyduğu diğer başlıca nesne seçimine, yani imgeselle ilişkili narsisistik nesne seçimine bu kitabın 2. Bölüm’ünde değineceğiz) sevgi üç kişiliktir. Bu erkeğin annesi, erkeğin eşiyle asla tanışmasa da -hatta ölmüş bile olsa- partner seçimine yakından müdahil olur. Erkeğin karısı, annesinin bıraktığı yerden devam eder; gerçekten onun gözünde annesinin daha genç bir versiyonu ya da reenkarnasyon geçirmiş halinden başka bir şey değildir.
(Bruce Fink, Lacan’da Aşk, Kolektif Kitap)
10.08.23 – Kadın Asistanın Prova Günlüğü
Sevgi bazen yetmez, birbirini seviyor olmak yetmez; aşk yoksa, dürtü yoksa bir ilişkide kalmanın ne anlamı kalır? Adamla kadın arasında tam da sönmüş bir ateş var, aşksızlık var. Sevgi yetmiyor’daki sevgi yalnızca akli sevgi diyor ka, felsefe sevgisi ya da edebiyat sevgisi gibi bir sevgi, daha fazlası değil. Bunun da sebebini açıklayamıyor kadın, dile dökemiyor çünkü dürtüler dile dökemediğimiz şeylerdir zaten. Onları hem tanırız hem de tanımayız, içimizden bir yerden gelir ama dışımızdadır da. Dolayısıyla dilde bir karşılığı olamıyor, bu yüzden de bilmiyor kadın. Boşanma’daki kadın da bilmiyordu. Her ne kadar birbirinden bağımsız karakterler olsa da ortak dertlere sahip bazıları, bir yapbozun parçaları gibi. Çocuklar’daki ebeveynlerle de bir paralellik kurmak mümkün. Orada da aslında sevgi yetmiyor ama bir aparat konulmuş, çocukları varmış gibi yaparak ilişkilerini ayakta tutmaya çalışıyorlar. Sevgi yetmiyor’da ise herhangi bir aparat yok, dolayısıyla ayrılık kaçınılmaz.
Bütün bunlar hatırladığımız şeyler. Peki ya hiçbir şey hatırlamasaydık? 17 yıllık kocamızı, iki çocuğumuzu, dün ne yediğimizi… Hiçbir şeyi hatırlamasaydık nasıl olurdu? Hafıza bölümünde kadınımızın libidosu hep yüksek, her seferinde kocası olsa da yanında kadın için o hep yepyeni birisi. Her gün yeni biriyle flört ediyor. Adam içinse her şey hep aynı, yeni hiçbir şey yok. Bu belki de cinsel faaliyetin hareketinin metaforlaşması gibi diyor ka. Bir başka enteresan tarafı da kadının hafızasızlığına rağmen arzulamaya ve sevebilmeye devam ediyor olması demek ki bu başka tür bir hafıza.
Hatırladıklarımıza ve hatırlamadıklarımıza, sevdiklerimize ve sevmediklerimize selamlar olsun. Yarın görüşürüz.
Günün Şarkısı: Arzular Var Ya – Zerrin Özer
Aşkın bitmiş olsa, hiç sevmesen de
Beni çok aldattın, hoş görmesem de
Bir şeyler bulmuştum ben o sevgide
Bekliyorum bir gün gelirsin diye
Günün Alıntısı: Dürtü, kişinin kendini bırakması, başka bir şey tarafından, kontrol edilemez ve zamansız başka bir yerden gelen bir şey tarafından yönlendirilmesi anlamına gelir. Dürtülerin alanı bilincin dışında, saldırganlık ve Eros’un garip ama gerekli bir karışımında yatar.
(Paul Verhaege, Yalnızlık Zamanında Aşk, Axis Yayınları, s.142)
10.08.23 – Erkek Asistan Prova Günlüğü
Bir adamla kadının hikayesi ‘bekleyiş’…
Kapıya sandaliye, otur sevduğum otur, gönül kimi severse, dünya güzeli odur. Uzun, uzun bir koridor düşün, adım, adım gittiğim bir vurgun, yavaş, yavaş gittiğimi düşün, ağır, ağır eksilirken yükün. Sahiciliğini kaybetmiş evliliklerin koridorun sonunda aralanmış kapıdan yansıyan ışığını araması onu takip etmesini anlatıyor. Gerçek olanı kaybetmek istemeyen o anı durdurmak ve hiçbir şeyi umursamadan yaşamak isteyen bir kadın bir erkek. Etraflarında duyulan tüm seslere duyarlı aynı zamanda bir o kadar da ürkekler. Bazı karşılaşmalar insan bir şeyler hissettirir. İsim koyamaz, anlam veremez ama günün birinde beklemediğin bir zamanda içinde bulunduğun durum sana işte o zaman sana hissettirmeye başlar. Ne aradığını bilemezsin ama eksik olan bir şey ararsın, tamamlanınca ‘heh işte tamam. Buymuş.” dersin. Karşılaşmaların nedenleri olduğunu fark edersin. Bazen yolda, bazen bir mekânda bazen de bir apartmanın koridorunda… Tamamlanmamış ne varsa onun için çareyi başka bir yerde arar sonra bir bağlantı, köprü arar. Ebeveynlik…
Aşk sadece kadın erkek ilişkilerinde hissedilen bir duygu değildir değil mi? İnsan annesine, babasına, çocuğuna ve hatta belki de mesleğine âşık olabilir. Hayatının bütün merkezini bu düzen üzerine kurabilir. Aşkının merkezine. Âşık olduğumuz her neyse onu o kadar sahipleniriz ki bir başkasının ona ilgi göstermesi, değer vermesi bizi içgüdüsel olarak dışlanma korkusundan kıskançlığa sürükleyebilir.
Günün Şarkısı: Ara Sıra Bazı Bazı – Nilüfer
Gözümle gördüm
Gönlümle sevdim seni
Vazgeçemem ki
Bin zulüm etsen
Sevemem desen yine
Git diyemem ki
Günün Alıntısı: Eksik hep orada. Hepimizde, yaşamımızın her anında. O eksiğin ruhumuzda açmış olduğu gediği doldurmaya çalışıyoruz. Bazen bundan bir başkasını sorumlu tutarak, bazen o gediği bir başkasındaki bir “fazla” ile kapatmaya çalışarak.
(Bir Şeyler Eksik, Bülent Somay, Metis)
11.08.23 – Kadın Asistanın Prova Günlüğü
Yağmurlu bir Cuma’dan selamlar,
Havanın serinliğinin verdiği ferahlık ile haftanın son gününde sahnede yerimizi aldık. Savaş bölümünde bir tarafın yaşamın diğer tarafın ise ölümün temsilcisi olduğunu unutmayalım, diyor ka. Ölümün, Thanatos’un temsilcisi olan adam aslında acımasız birisi olmak istemiyor ama sahip olduğu fikirlerde bir acımasızlık var. Kendini bir ideale bağlamış ama bu ideal insansız bir ideal. Fikirleri mekanikleşmiş, taşlaşmış bir adam, bu mekaniklik onu ikna etmeye itiyor. Adam aynı zamanda aklıyla değil duygularıyla hareket ediyor, bu durum güruh olma halinde de gördüğümüz bir şey. Aklın kaybolduğu ve duygunun fahiş noktaya çıktığı bir yer burası. Zaten bu sebeple adamla konuşmak da son derece zor, tıpkı bir ideale bağlı olan herhangi biriyle konuşmanın zor olması gibi. Bu sahne savaşı doğuranla aşkı doğuranın karşılaşması.
Gelelim hamile bölümüne, kadınımız o kadar aşık ki gerçek anlamıyla gözü kör olmuş, tam bir aşk sarhoşu. Karşısındaki adam ise onu “yanlış” kararından vazgeçirmeye çalışıyor, bunun için pek çok argümanı da var ancak aşkın hiçbir argümanı yok. Daha önce de konuştuğumuz gibi, sözle açıklayamayacağımız bir şey bu çünkü, yalnızca bedenen bildiğimiz bir şey. Adam neden karşı çıkıyor peki? Muhtemelen çocuğun babasının sosyalliğinden dolayı, frederick başka bir statüde olsaydı adamın tepkisi belki de bambaşka olacaktı. Sahi, kiminle kimin ilişkisinden olan çocuk doğma hakkına sahiptir? Buna kim karar verebilir?
Bir haftayı daha tamamladık, iyi hafta sonları!
Günün Şarkısı: Aşk Var – Bülent Ortaçgil
Herkes en doğruyu bilir
Herkes uzman, herkes rekortmen
Öyle eminiz ki yolumuzdan
İster haydut, ister centilmen
Ama aşk var, bi’ tek aşk var.
Günün Alıntısı: Kadına erkeğin atfettiği konum, sürekli olarak bu iki uç, nefret ve aşk arasında gidip gelir, ancak her iki durumda da kadın bir kaygı unsuru olmaya devam eder.
(Paul Verhaege, Yalnızlık Zamanında Aşk, Axis Yayınları, s.136)
11.08.23 – Erkek Asistanın Prova Günlüğü
Gölgen gibi adım adım, her solukta benim adım, ben nasıl ki unutmadım, sen de unutma beni
Unutama beni. İnsanın yıllarca birlikte yaşadığı bir kişinin onu hatırlayamaması, yıllardır yaşanılanlar ve anılarının bir anda yok olması ne kadar acı verici değil mi? Serge ve Cecile’nin hikayesi bu. Serge 17 yıldır evli olduğu kadının onunla ilgili iyi veya kötü hiçbir şeyi hatırlayamaması onu üzerken aynı zamanda çılgına da çeviriyor. Her defasında yeniden tanışmak zorunda geçmiş yok her seferinden yeniden yeniden yeniden…
Yetiyor, yetmiyor, yetiyor, yetmiyor. Yetmiyor, sevgi yetmiyor be adam. Gitmek ister insan bazen. Belki bir kişiden belki evinden, belki de şehirden. Sebep aranır neden nasıl? Somut bir sebep aranır. Öyle bir neden olmak zorunda mıdır peki? Birini severken de gidersin ondan, iyi hissetmemeye başlarsın. Duyguların karman çorman birbiri içine geçer. Çünkü her zaman ‘SEVGİ YETMİYOR’.
Kadın ve erkek arasında çocuk nasıl bağlantı oluyorsa, bağlantı koptuğunda da ortalık bir savaş alanına dönüyor. Birbirlerinin üstünde söz hakkı sahibi olmadıklarında, gerçekleştirmek istedikleri ya da kendi benliklerini kanıtlamak için çocuklarını kullanmayı tercih ediyorlar.
Anne: Başını dik tut, hiç eğme sen, aklına ve yüreğine güven, çağını bil çağına yakış, güzelliklerle yarış. İşte ağaç, işte deniz, işte toprak, işte hayat budur oğlum.
Baba: Biz görmedik sen görürsün yavrum, kulun kula kul olmadığı bir yarın, kuramadık kurarasınız mutlaka, iliminle, kitabınla, aklınla, ellerinle, dişinle, tırnağınla, insan olmanın verdiği onurla, yüreğinle kur yarını, güzel kur yavrum.
Günün Şarkısı: Melankoli – Nükhet Duru
Beni en güzel günümde
Sebepsiz bir keder alır
Bütün ömrümün beynimde
Acı bir tortusu kalır
Anlayamam kederimi
Bir ateş yakar tenimi
İçim dar bulur yerini
Gönlüm dağlarda dolanır
Ne bir dost, ne bir sevgili
Dünyadan uzak bir deli
Beni sarar melankoli
Ne kış ne yazı isterim
Ne bir dost yüzü isterim
Hafif bir sızı isterim
Ağrılar, sancılar gelir
Yanıma düşer kollarım
Görünmez olur yollarım
En sevgili emellerim
Önüme ölü serilir
Ne bir dost, ne bir sevgili
Dünyadan uzak bir deli
Beni sarar melankoli
Günün Alıntısı: Çocuklar her zaman zorba olmuşlardır ve olmaya da devam edeceklerdir. Asıl mesele çocuklarımızın nesi olduğu değil; günümüzde yetişkinlerin ve öğretmenlerin neden artık bununla başa çıkamadıklarıdır.
(Yalnızlık Zamanında Aşk, Paul Verhaeghe, Axis Yayınları, 82)
14.08.23 Kadın Asistanın Prova Günlüğü
Günaydın,
Provaların üçüncü haftasına başlıyoruz. Geçtiğimiz hafta alamadığımız sahneleri çalışarak başladık. Ölüm epizodunda kadınımız bir platonik. Babasının doktoruna sessiz sakin bir aşk beslemiş kendi içinde. Doktorun kontrole geldiği bütün anlar kadın için bir aşk buluşması niteliğinde olmuş. Şimdi babası öldüğünde, doktoru bir daha görmeyecek olmanın acısı çökmüş içine. Bu yüzden de arzusunun harekete geçmesiyle yapıyor bütün hamlelerini. Dürtüsüyle yapıyor. Çünkü arzu ve dürtüler harekete geçerler, dili aşarlar. Bu sebeple de oyunda bütün bunların hareketle aktarılmasına şaşırmamak gerek. Efendim kadınımızı derdiyle baş başa bırakıyoruz vee devam ediyoruz değer bölümleri ile. Bir seks işçisi kadın ve bir adamın hikayesi değer. Bi 10 dolar ateşleyemeyenlerle hakkını arayanların hikayesi. Böyle deyince çok dramatik oldu belki ama daha başka anlatamazdım. Bugünü bitirdik, yarın görüşmek üzere!
Günün Şarkısı: Aşk Defteri – Ayla Dikmen
Açtım aşk defterimi
Hatırladım sevdiklerimi
Her birisi bir başka alemdi
Aradım o günlerimi
Günün Alıntısı: Lacan, kendine özgü, muğlak üslubuyla şöyle yazar:” İnsanın arzusu Ötekinin arzusudur ve Öteki için duyulan arzudur. “ Arzumuz, ebeveynlerimizden başlayarak ve aşkımızın en son nesnesiyle sona ererek, her zaman bir ötekinden geçer.
(Paul Verhaege, Yalnızlık Zamanında Aşk, Axis Yayınları, s.132)
14.08.23 – Erkek Asistan Prova Günlüğü
Haftanın en güzel gününde yine beraberiz. Güzel gün be bu Pazartesi.
Doktor civanım, ne İstersen alayım, yeter ki senin olayım.
Sende bir şey var doktor. Sende beni sana iten bir şeyler var. Gitmeni istemiyorum. Bana her şey babamı hatırlatıyor. Ama ya Antoine?
Günün Sorusu, mantık evliliği mi yoksa aşk evliliği mi?
Yakışıklı ne verirsen elinle o gelecek seninle. Az çok demeden alırım dolarcıklarını.
‘Dönersen Islık Çal”. Pazarlık kızıştı. Değerli olanı istiyor insan tabi. Bazen de kendini değerli hissetmek istiyor. Kendinde olan değeri hissetmek ve hissettirmek istiyor. Hangi yoldan, nasıl olduğunu bir kenara koyup o an sadece bu hazzı yaşamak istiyor. Ama ne demiş Ursula K. Le Guin “Vermediğiniz şeyi alamazsınız.” Her şey karşılıklı mı gerçekten bu dünyada?
Bugün Güncel Dolar Kuru: 27,05
Günün Şarkısı: Ben Her Bahar Aşık Olurum – Sezen Aksu
Damarlarımda yine aşk var
Gözlerim yine bir manalı
Başladı güneşli yağmurlar
Islandı umudumun saçları
Kırılan dallar gibiyim
Ben her bahar dirilirim
Gizli bir kaynaktı içim
Kendime bir yol bulurum
Kırılan dallar gibiyim
Ben her bahar dirilirim
Gizli bir kaynaktı içim
Kendime bir yol bulurum
Ben her bahar aşık olurum
Rüzgar olur yağmur olurum
Filizlenir anılarda gururum
Taşar içimden ruhum
Günün Alıntısı:
Tuzun gülü gibi ya da topaz gibi ya da ateşi çoğaltan karanfillerin oku gibi sevmem seni: karanlık bazı şeylerin, gizlice, gölgeyle ruh arasında, sevildiği gibi severim seni.
Çiçeklerin ışığını içinde gizleyen çiçeklenmeyen bitki gibi severim seni, ve teşekkürler aşkına kasvetle bedenimde yaşar topraktan yükselen kesif rayiha.
Severim seni bilmeden nasıl, ne zaman, nereden, basitçe severim seni, sorunsuz ve gurursuz hep beklenen- hem de beklenmesi mümkün olmayan bir şeydir.
(Sonsuz Öpüşme, Massimo Recalcati, Telemak)
15.08.23 – Kadın Asistanın Prova Günlüğü
Selamlar!
Arzunun gücünü her geçen gün daha çok fark ediyorum. Bugün de özellikle ayrılık sahnesinde bu konuyu düşündüm. İki adam ve bir kadın. Belki de üç hayalet ve bir rüya. Muriel ve sevgilisi yürürken önlerine çıkan bu ikinci adam, Muriel’in en derin ve en güçlü arzusunun vücut bulmuş hali gibi. Adama burada olmamalıydın derken de, burada olmamalıydın çünkü peşinden gelmeye çok istekliyim, diyor belki de. Muriel korkuyor, arzunun büyüklüğünden, gücünden korkuyor, onu kapatmaya çalışıyor. Bunu görmemiz lazım diyor, ka. Muriel’i arzuları ve melankolisiyle baş başa bırakıp histerik olması kuvvetle muhtemel kız kardeşlerimize, düğün sahnemize geçiyoruz. Herkesi öpen Christian öpücüğe niye bu kadar takıldınız yahu, diyor. Hakikaten de herkes öpmeye takmış durumda, başka hiçbir şey geçmese bile kişilerin arasında, öpücük yeterli kızlarımız için. Peki neden diyoruz? Ka, Sonsuz Öpüşme kitabında öpücüğün aşkın simgesi, ilk belirtisi olduğunun altını çiziyor. Diğer sahnelerimizin de hareket hatırlaması için tekrarını alıyoruz ve günü sonlandırıyoruz.
*Bugünün alıntısı sadece sorulardan oluşuyor, cevapları çok yakında sizlerle olacak.
Yarın görüşürüz, öptük!
Günün Şarkısı: Ayrılanlar için – Timur Selçuk
Yollarımız burada ayrılıyor
Artık birbirimize iki yabancıyız
Ne kadar acı olsa
Ne kadar güç olsa
Günün Alıntısı: Her aşk kötü mü biter? O ilk tesirini yitirmek, solup gitmek, tanınmayacak hale gelip arzu mezarlığına dönüşmek her aşkın yazgısı mıdır? Yaşadıklarımızdan tam da bunu çıkarmıyor muyuz? Elimizde kalan tek şey belli bir şefkat hissi ve yaşadıklarımızın hatırası değil mi?
(Massimo Recalcati, Sonsuz Öpüşme: Aşk Üzerine Kısa Dersler, Telemak Kitap, s.81)
15.08.23 – Erkek Asistanın Prova Günlüğü
Bir şeyler olmasa da kesinlikle bir şeyler oldu. Christian, bütün kardeşleri birbirine düşürmekte kararlı. Ama her insanın gönlünde yatan biri vardır. Söyle bakalım Christian kime aşıksın. Christian’ın dedikleri doğru mu? Hiçbir şey hatırlamıyorum çünkü serhoştum. Öptüysem de yani masum bir öpücük. İnkâr etme bak. Aleatha Romig “Aşkta yapabileceğiniz en kötü şey onu inkâr etmektir.” demiş.
İnsan sevdiği adamdan korkar mı? Onunla gitmek bir zamanlar rüya gibiyken, şimdi onunla giderse bir kabusa dönüşür mü? Gördükleri artık hayatının geri kalanı için nefes almasını sağlayacak. Ya da sonsuzluğa, ölüme götürecek. Hayatının en zor tercihini yapacak. Büyülenmiş zihnini tutsak etmeye çalışanlara karşı mücadelesini izleyeceğiz. Her AYRILIK mutsuzluk getirir mi?
Supurgemun sapini gülle donatacağum gülle donatacağum. Başına neler geldi be Corinne’im. Biraz sonra başına gelenler başına da düşebilir o ayrı. TEMİZLİK şart. Hem sağlık için hem de hayatının geri kalanını daha mutlu geçirebilmek için.
Günün Şarkısı: Sayım – Sezen Aksu
Ay ışığında oturuyorduk
Bileğinden öptüm seni
Sonra ayakta öptüm
Dudağından öptüm seni
Günün Alıntısı: Aşk, yapılmış bir hesap kitabın sonucunda doğmaz asla(…) Bir şeye değil hepsine, Öteki’ye ait olduğunu gördüğümüz ve hissettiğimiz her şeye âşık oluruz. Âşık olunca Öteki’nin yalnızca bir parçasına âşık olmayız; parçalı aşk olamaz.
(Sonsuz Öpüşme, Massimo Recalcati, Telemak)
16.08.23 – Kadın Asistanın Prova Günlüğü
Günaydın,
Bugün ilk beş sahneyi kesmeden alarak provamıza başladık. Akışın tadını aldık, daha nicelerine diyelim Tüm sahnelerimizde tuhaf bir komedi var. Arzunun cisimleşmesinden kaynaklanan hikayeler var. Peki arzunun tarafında olan kim dersiniz? Oyunumuzun kadınları. Genelde kadınlarımız arzularının ve aşklarının peşinden gidiyor, buna cesaret ediyor ve arzuya koşuyor. Tıpkı hayatlarımızdaki pek çok kadın gibi, bu oyunun da kadınları çok güçlü. Hepsine buradan selam olsun diyelim.
Sahnelerimizin detaylı çalışmalarına devam ederken bazı değişiklikler yapılıyor, önceden kurduğumuz şeyleri değiştiriyoruz çünkü her gün oyuna dair yepyeni bir şey keşfediyoruz. Bence işin en keyifli yanlarından biri bu, her şeyi metne uygun anlatabilmek için kurup bozmak ve parçaları yerine oturtmak.
Yarın görüşürüz, aşkla kalın.
Günün Şarkısı: Fırtınalar – Ebru Gündeş
Fırtınalar koparsa kopsun
Sürüklesin ikimizi
Arzular tutuştursun bizi
Günün Alıntısı: Kadının çekimine girenin tarafın daima erkek olması tesadüf değildir. Erkek terk edilen, geride bırakılandır. Bu yüzden karşı konulmaz bir şekilde geldiği yere geri döner.
(Paul Verhaege, Yalnızlık Zamanında Aşk, Axis Yayınları, s.190)
16.08.23 – Erkek Asistan Prova Günlüğü
Kötü kimdir mesela? Neye istinaden kötü diyebiliyoruz? Bu konuda kesin kararı neye göre verebiliriz? Sanırım kaybetme korkusu paranoya halini yüklüyor insana. Öğretmen ve öğrencisi arasındaki ilişki anne ve babayı çılgına çevirmiş durumda. Algıları kapalı ve hiçbir şey duymaya tahammül edemedikleri bir noktadalar. Öğretmen ise kendini ifade etmeye ve mesleki duruşunu, sevgisini anlatmaya çalışıyor. Aralarındaki çatışma kimini düşündürtecek kimini sorgulatacak. Haklı haksızı konuşacağız. Gerçekten bir haklılık söz konusuysa tabi.
Ayrılıklar yeni başlangıçların habercisi de olabilir. Arzularımız devreye girdikten sonra doğrusu yanlışı bazen yer değiştirebilir elbette ama o an arzunun seni götürdüğü yere gitmek istersin. Zihnini susturamadığın noktada geriye kalan sadece yaşamının geri kalanı için duygularının peşinde gitmek ister.
Günün Şarkısı: Hata Benim – Neşet Ertaş
Bir günden bir güne sormadım seni
Körmüş gözlerim görmedim seni
Boşa Mecnun eylemişsin beni, beni
Hata benim, günah benim, suç benim, vay
Günün Alıntısı: Çocuğun masum varoluşu ona mülk vermemizi veya gelir sağlamamızı beklemez bizden. Mariangela Gualtieri’nin yazdığı gibi, “diyarımın bütün bahçelerine” gerek yoktur. “Barakalar ve dikenler”, “kalın toz tabakaları” veya “ hiddet” yeter de artar. Çocuğa aktarılması gereken şey bizzat hayatın hissidir, dünyanın “ihtişamını” içeren o histir. Öyle ki anne babanın bakışları körse, dünyanın ihtişamını görmek çocuk için bir o kadar zor olacaktır. Dünyanın ihtişamını muhafaza eden hayat hissi, ancak anne baba bu hissi hala taşıdığı, bir şeyleri sevebildiği, “merhamet duyabildiği” takdirde aktarılabilir. Dünyada her şeyin bir ihtişamı olduğunu bilmek: Çocuğun hayatındaki en önemli şey budur. Gereken tek şey bu, diye fısıldar şair, “ne eksik ne fazla.”
(Sonsuz Öpüşme, Massimo Recalcati, Telemak, 41)
17.08.23 – Kadın Asistanın Prova Günlüğü
Selamlar,
Bekleyiş nelere gebedir acaba? Bir ayrılığa ya da belki yeni bir aşka? Belki de ikisi birden olur. Acının zemininde kurulan bekleme hali bir başka bekleyenle buluşunca belki de bir aşka dönüşür. Tıpkı bizim bekleyiş’teki ikilimiz gibi. Bu ikilinin eşleriyle aralarında azalan şey azar azar ikisinin arasına doluyor. Birbirlerini anlıyorlar, beklemekten doğsa da, acıdan doğsa da anlamanın verdiği mutluluğu hissetmekten çekinmiyorlar. Başta gizli gizli yaşadıkları sevinç insanın içini dolduruyor. Bu ikiliye mutluluklar dileyip devam ediyoruz, sevgi yetmiyorsa neler olur bir de ona bakıyoruz. Az önce aşkı doğurduk, şimdi de ölü bir aşkın kalıntılarındayız. Kadın belki de çok uzun zamandır gitmeye çalışıyordu ama erkeğin hiç farkında olmadığı bir durum bu. Aslında sevgi nicelik olarak yetmiyor değil, ama tek başına yeterli değil demek istiyor yazar bize. Bu eksik olan şeyler yüzünden gitmeye karar veren kadınımız öfkeli ve kararlı. Sonunda da dediğini yapıyor, gidiyor, aşksız bir hayata tahammül edemiyor, yürü be kızım!
Fazla aşkı olan eşiyle dostuyla işiyle paylaşsın, bize bol bol aşk lazım. Yarın görüşürüz.
Günün Şarkısı: Bir Sevgi İstiyorum – Ferdi Özbeğen
Halimi anlayacak
Derdime katlanacak
Benimle ağlayacak
Sevgili istiyorum
Günün Alıntısı: Aşk karşılaşması her zaman bir mucizeye benzer çünkü öngörülebiliri öngörülemeze, mümkünü imkansıza, suyu şaraba, rutin zamanı keşfe/aydınlanmaya dönüştürür.
(Massimo Recalcati, Sonsuz Öpüşme: Aşk Üzerine Kısa Dersler, Telemak Kitap, s.21)
17.08.23 – Erkek Asistanın Prova Günlüğü
Aşk bitmişse insan hep bir nedene ihtiyaç duyar. Gerçeklerle yüzleşmekten kaçınır. İyi olmak, iyileşmek için önünde tercihler olmasına rağmen o yoldan gitmek için hep bahanelerin arkasına sığınır. Bazen de birbirine olan sevgin devam eder ama yolun sonunda ayrılık görünür. Ne kadar çaba göstersen de duyduğun arzu azalır ve hiçbir şey eskisi gibi olmaz. Çünkü artık sevgi yetmiyordur. Gerçekten insan istediği hayatı herhangi bir şeye mecbur kalmadan yaşadığında özgür olabiliyor sanırım.
Bazen özgür olduğunu da düşünebilir insan tabi. Aşk diye adlandırdığı duygunun aslında bir alışkanlık hali olduğunu fark edebilir. Alışkanlık bir süre sonra bir bağımlılık haline döndüğünde ise kaybettiklerimizin yerine yeni bir kişi koymaya da çalışırız. Bu durumu fark ettiğimizde ise acılarımız ya da üzüntülerimizle yüzleşmekten başka bir çaremiz kalmaz.
Damla, bize bir şarkı çalar mısın? Nedensiz olsun. Ayrılıklar için, sevgiyi yettiremeyenler için…
Günün Şarkısı: Ayrılanlar İçin – Timur Selçuk
Yollarımız burada ayrılıyor
Artık birbirimize iki yabancıyız
Ne kadar acı olsa
Ne kadar güç olsa
Her şeyi evet her şeyi unutmalıyız
Hiç yaşamamışcasına, hiç sevmemişcesine
Unutursun o günlerimizi gecelerimizi
0 Günlerce gecelerce sevişmelerimizi
Her kederin tesellisi bulunur
İnsan ne kadar sevse unutabilir
Mevsimler gelir geçer
Yıllar geçer
Sen de unutursun bir gün gelir
Her şeyi evet her şeyi her şeyi unutabilirsin
Hatta bütün yazdıklarımı, satır satırına
Kalırsa da içimde bir derin sızı kalır
Günün Alıntısı: Aşk, nefes alamadığında boğulur. Aşk, hep sadece aşk olmak zorunda kaldığında, nefes alamaz; her zaman belirli bir anlamdaki aşka sabitlendiğinde, aşk sürekli iyi duygular ve tutku, sürekli şeker şerbet bir samimiyet sunmak anlamına geldiğinde mesela. Bu, sürekli soluk alıp durmak demek olur, oysa insanın soluğunu vermesi de gerekir. Aşkın da öyle.
(Aşk,Wilhelm Schmid, İletişim)
18.08.23 – Kadın Asistanın Prova Günlüğü
Bir haftanın daha sonuna geldik, oyuna az kaldı
Bugün özel bir gündü çünkü baştan sona ilk akışımızı aldık. Oyuncularımız için de sahne trafiği için bir fikir olmuş oldu, oyuna yakın olan akış provaları için yavaştan ısınmaya başlanıldı. Ardından Dilan ile koreografi çalışıldı, hem eğlendik hem yorulduk bu Cuma gününde. Su gibi biten üçüncü haftamızın heyecanıyla paydos dedik. Pazartesi görüşürüz.
Günün Şarkısı: Seni Gidi Vurdumduymaz – Sezen Aksu
Seni gidi vurdumduymaz, seni gidi yaramaz
Canın isterse ararsın, istemezse aramaz
Günün Alıntısı: Tıpkı delirip delirmemeyi seçemeyeceğimiz gibi kime âşık olacağımızı da seçemeyiz. Lacan’ın vaktiyle dediği gibi, “insan isteyerek deliremez”. “Ben” kime aşık olacağımı seçemem (….) Aşk ve delilik, bilincin kudretine meydan okur.
(Massimo Recalcati, Sonsuz Öpüşme: Aşk Üzerine Kısa Dersler, Telemak Kitap, s.22)
18.08.23 – Erkek Asistanın Prova Günlüğü
Duygusal anlamda baya yoğun günler geçirdik değil mi? Biraz da eğlenmeyelim mi? Hep mi hüzün be! Bugün soğuk espri sezonunu açıyoruz. Adı soğuk ama içinizi ısıtacağından şüphemiz yok. Hazırsanız o zaman buyurun. “Biz eşimle çocuk istemiyoruz. Bunu da çocuğumuza söyledik.” Neyse dur. Konuyu değiştirelim.
Peki size bir soru sorabilir miyim? İnsan aşktan, aşık olmaktan korkar mı? İnsan belirsizliklerle baş başa kaldığında ve iradesini zayıflattığını onu güçsüzlüğe sürüklediğini hissettiği her duyguda içini bir korku sarabilir. Korkunun haksız yere olduğunu da her zaman söylemeyiz tabi.
Bugün ilk defa baştan sonra bütün sahnelerle birlikte akış olduğumuz bir gün oldu. Akan giden şeyler içelim o zaman. Bazen yolunda şırıl şırıl akan bir su bazen de kasırgaya dönüşür.
Kasırgalar körpe tomurcukları dalından nasıl silkip atarsa bir silkelenelim bizde be. Kendimize gelelim.
Bir şey söyleyeceğim. Aşk görünmezdir. Bir anda ele geçirir seni. Ama yine de âşık olmaktan vazgeçmeyin be.
Pazartesi görüşürüz.
Günün Şarkısı: Eksiklik Kendi Özümde – Erkan Oğur
Bir nefesçik söyleyeyim
Dinlemezsen neyleyeyim
Aşk deryasın boylayayım
Ummana dalmağa geldim
Ben Hakla oldum aşina
Kalmadı gönlümde nesne
Pervaneyim ateşine
Oduna yanmağa geldim
Aşk harmanında savruldum
Hem elendim hem yuğruldum
Kazana girdim kavruldum
Meydana yenmeğe geldim
Ben Hakkın edna kuluyum
Kem damarlardan biriyim
Ayn-ı cemin bülbülüyüm
Meydana ötmeye geldim
Pir Sultan’ım der gözümde
Hiç hata yoktur sözümde
Eksiklik kendi özümde
Darına durmağa geldim
Bir nefesçik söyleyim
Dinlemezsen neyleyim
Aşk deryasını boylayım
Ummana dalmaya geldim
Aşk harmandan savruldum
Hemelendim hem yoğruldum
Kazana girdim kavruldum
Meydana yenmeye geldim
Şah Hatayimdir özümde
Hiç hilaf yoktur sözümde
Eksiklik kendi özümde
Darına durmaya geldim
Günün Alıntısı: Hani hep ”bir şeyler eksik”ti ya hayatımızda; arzu nesnesi işte o eksik olan şeydir. Sorun şurada ki, eksik olanın ne olduğunu bilemeyiz hiçbir zaman. Eksik, sadece eksikliğiyle vardır, hiçbir zaman tamamlanamayacaktır, hiçbir zaman bütünlenemeyeceğiz.
(Bir Şeyler Eksik, Bülent Somay, Metis, 64)
21.08.23 – Kadın Asistanın Prova Günlüğü
Pazartesi’den se-lam-lar!
Lacan ne diyordu aşk için? “Aşk dediğimiz şey aslında bizde olmayanı vermektir.” Birine seni seviyorum demek aslında ben eksiğim demektir yani. Sonuç olarak, aşkın ön koşullarından biri zaaflarımızı paylaşmak diyebiliriz. Peki bu hiç yoksa, ilişkideki taraf ya da taraflar “çok iyi”yse, orada aşkın varlığından söz edebilir miyiz? Galiba hayır. Kendi zaaflarını paylaşmadan ve mükemmellik oyunundan çıkamadan aşkın devam etmesi olası değil. Devam etmesinden öte, hiç başlamamış bile olabilir. İştee, Sevgi Yetmiyor’da da Boşanma’da da bu durumun tezahürlerini görüyoruz. Pekii, aşksızlığın yan etkileri ne olabilir? Aşksızlık bir insana neler yapabilir? Pekâlâ onun duygularını, duyularını yok edebilir, onu yaşayan bir ölüye dönüştürebilir. Bu durumda da kişi aşksızlıktan kaçmak isteyebilir. Tıpkı bizim kadınlarımızda olduğu gibi. Hele Boşanma’daki kadınımızın yaşadığında bir erkek egemenlik, erbilmişlik durumu da söz konusu. Kocası tarafından topluma uygun “edeplendirilmiş” ya da “edeplendirilmeye çalışılmış” bir kadın. Çocuklar büyüyene kadar ayrılmasına izin verilmiyor, sonrasındaysa kocası itiraz edeceğini çünkü kadının pişman olacağını söylüyor. Çok biliyor ya! Toplumun terbiyesini kabul etmeyen, aşksızlığa tahammül edemeyen herkese selamlar!
Yarın görüşürüz.
Günün Şarkısı: Aşk Bana Zor Geliyor – Zuhal Olcay
Siyahla beyaz gibi
Geceyle gündüz farkı
Gölle deniz büyüklüğü
Kadınla erkeğin arası
Günün Alıntısı: Her aşk ilişkisi nazik bir dengede durur. Sağduyunun söylediğinin aksine, Öteki’yle Bir olmak değildir: Asla bir bütün değildir aşk. Öteki’yi bütünüyle severim sevmesine, ama aşk her zaman bir bütün olmayandır; ilintiyi, eriyip kaynaşmayı, nüfuz etmeyi dışlar.
(Massimo Recalcati, Sonsuz Öpüşme: Aşk Üzerine Kısa Dersler, Telemak Kitap, s.72)
21.08.23 – Erkek Asistanın Prova Günlüğü
En son ne demiştik? Biraz da ritim. Kalp atışları hızlansın biraz öyle değil mi? 100 yetmez, 120 yetmez, 180 bpm. Sahi ya insan âşık olunca kalbi kaç hızla atar? Hep beraber elleri şaklatalım azıcık kurtlarımızı dökmeyelim mi? Dans ediyoruz çünkü dansın şefkatine inanıyoruz. Dans sırasında küçük bir kaza olmadı değil. Yok yok panik yapmayın önemli bir durum yok küçük bir kaza. Nazar boncuğumuzu da astık ama yine de bir maşallahınızı alırız. Baştan söyleyelim oyunda her şey gerçek. Gerçek olmayan hiçbir şey yok. O zaman soralım aşk gerçek midir? Ne soru sorduk yeter bu kadar soru. Biraz da anlatalım. Aşkın yaşı yoktur. Aşk paranoya halidir. Aşk aynı zamanda beklemektir. Aşk kaybetmektir. Aşk ayrılıktır. Aşk belki de hiç kavuşamamaktır. Aşk savaşmayı gerektirir. Aşk anne veya babamızdır. Aşk çocuklarımızdır. Aşk her şeyi hafızandan silmeni gerektirir. Aşk öyle aşk böyle. Söyleyin o zaman aşk her şeye değer mi?
Bi maşallahınızı alırız. İlla eve nazar boncuğu mu asalım..
Günün Şarkısı: Aşk – Gökhan Türkmen
Aşk seni yazıyormuş
Bilmeden kaderime kazıyormuş
Hep seni çiziyormuş sayfalarca
Sen gelmeden sevmeden
Aşk beni yakıyormuş
Ah eller nasıl üzüyormuş
Kalbimi kırıyormuş defalarca
Ben görmeden sevmeden gel
Aşk seni yazıyormuş
Bilmeden kaderime kazıyormuş
Hep seni çiziyormuş sayfalarca
Sen gelmeden sevmeden
Aşk beni yakıyormuş
Ah eller nasıl üzüyormuş
Kalbimi kırıyormuş defalarca
Ben görmeden sevmeden gel
Günün Alıntısı: Aşk söz konusu olduğunda, her şey bu yeri doldurulamaz ötekine dönüşür. Ego için neredeyse hiç yer kalmaz, var olan bütün alanı sevilen alır. Freud’un da dediği gibi: “Âşık olan kişi acizdir.”
(Yalnızlık Zamanında Aşk, Paul Verhaeghe, Axis, 45)
22.08.23 Kadın Asistanın Prova Günlüğü
Günaydın,
Bugün İtalyan akışımızda ritim tutarak başladık provaya. Metronomla hızlııı bir ezber akıttıktan sonra yemeğe çıkıp normal akışımız için sahneye geldik. Akış provamız çook iyi gidiyordu taa ki minik bir kaza yaşayana kadar. Kimse meraklanmasın, ciddi bir sorunumuz yok, hatta nazarımızı çıkardık böylece içimiz rahat etti.
Bugün biraz erken kapattık, yarın görüşürüz!
Günün Şarkısı: Sana Değer – Yıldız Tilbe
Zaten aşklar hep yalan dolan
Sonu hep sızı, hüsran
Geriye kalan ardından
Yalnızlık olsa da sana değer
Günün Alıntısı: Arzu bedenleri tutuşturunca yanar aşk. Ne kadar sürer peki? Daim olmasını bilen İki’nin hayatı hiçbir zaman erotizmi dışlamaz. Paylaşılan bir gündelik hayat Öteki’yle kurulan ilişkiyi alışkanlığa dönüştürmez illaki. Her çiftin hayatında -aşk sürdüğü müddetçe- arzunun soluğunu duymak daima mümkündür.
22.08.23 – Erkek Asistanın Prova Günlüğü
Beden de enerji 8 m³’e kadar yayılabiliyor. Şimdi bu bilgiyi alın bir yere not edin.
Bedensel olarak farklı durumlarda ve farklı zamanlarda bedenimizdeki bir merkezi hareket örgümüzün içine dahil ederiz. Bedenimizi en fazla değişime sokan şeylerden biri de tabii ki aşktır. Sahi ya şu aradığınız aşkı bir tarif eder misiniz?
Bazı zaman, kolay olanı yapmak zor olanı yapmaktan daha zordur. Bazen giden, kalan için ve kendi için daha iyi olacağı için gider. Kalan için zor olur ama hayatın ona söyleyecekleri vardır. Giden, gitmesi gerektiği için gitmiştir. Kalan kalması gerektiği için kalmıştır.
Kafalar karışık, zihinler karanlık, gelecekten beklenti aydınlık, yollar meşakkatli, sabırlar tükenik, geriye kalan ise sadece yine yalnızca UMUT o da öyle yalnız başına yavan. Çünkü hiçbir zaman tek başına yetmiyor. Sevgi, umut, aşk, özveri, isteklerimiz hiçbiri tek başına yetmiyor.
Ne konuştuk be. Burada azıcık esprili şeylerde yazmam gerekiyor ama aşk şakaya gelmiyor onu anladım.
Günün Şarkısı: S’Agapo – Giannis Parios
I’ll be loving you, I’ll be loving you till I am reborn
and dead yet again
‘Cause life is short, too short, so short
and I can’t have enough of it
And I will come, I’ll come again, to say to you that “I love you”
that I owe you
With a body like the ocean you are my coat
and i wear you.
I’ll be loving you, I’ll be loving you, I’ll be loving you
like a fairy tale and like a sweet dream
Like a gift that has come by God
and a punishment all the same
I’ll be loving you, I’ll be loving you
I’ll be loving you, I’ll be loving you, you’re the ship and I’m the port
Come to me to moor
And If needed,I’ll face the evil world
so that you won’t get hurt
And I will come, I’ll come again, I’ll only be living for you
and exist
I’ll become a wave in the sea, a white shell at the bottom
a seagull on a rock
Günün Alıntısı: Aşk karşılaşması, der Lacan, her zaman bir amur ile karşılaşmaktır. Öteki’de kendimize benzeyen şeyi değil amur’ü severiz. Sevileni sahiden eşsiz kılabilecek, her bir ayrıntısıyla sevilir kılabilecek şey işte bu sapmadır – amur’ün neden olduğu sapma, yani yön değişikliğidir. Bir şeyi için değil her şeyi için arzulanır, istenir, âşık olunur ona. Bu anlamda, yine Lacan’ın bize hatırlattığı üzere sevilenin şu veya bu vasfına âşık olmayız asla, ismine âşık oluruz. “İsme duyulan aşk”tır bu, ki “İsim” burada her şeyi başkalığı içinde Öteki’nin içerdiği her şeyi temsil eder.
(Sonsuz Öpüşme, Massimo Recalcati, Telemak Kitap)
23.08.23 – Kadın Asistanın Prova Günlüğü
Az kaldı az kaldııı, prömiyere az kaldııı!
Bugün ısınma egzersizlerimizi bitirdikten sonra sesimizi güzelce açtık ve akışlarımızı aldık. Bugün bir konu seçip o konuda alıntılar koymaya kara verdim, içimden geldi. Çocuklar ve çocukların ilişkideki yeri ile ilgili birkaç şey bırakıyorum, çocuklar sahnesine böylece minik bir selam çakmış oluyorum.
Yarın görüşürüz.
Günün Şarkısı: Melek – Candan Erçetin
Canım mısın sen, benim misin, her şeyim misin sen?
Hoş geldin melek, sefalar getirdin
Ya gelmeseydin, yetişemeseydin, beni bulamasaydın
Ne yapardım? Yarım kalırdım melek
Günün Alıntısı:
Tıpkı İki arasında vuku bulan aşk karşılaşması gibi, çocuğun doğumu da dünyanın ikinci kez doğuşudur.
Çocuğun doğuşuna eşlik eden sevinç, İki arasındaki aşkı yoğunlaştırıp yeni bir ufka açar. Çocuk her zaman İki’den doğar, Bir’den değil. Bu anlamda her çocuk İki arasındaki aşkın bir metaforu olabilir.
(Massimo Recalcati, Sonsuz Öpüşme: Aşk Üzerine Kısa Dersler, Telemak Kitap, s.39)
23.08.23 – Erkek Asistanın Prova Günlüğü
Maestro başlayalım mı? Bir gecede ortak gibiyiz, sinirliyiz ve de hortlak gibiyiz, hakkında değil fazlasında gözü var, ölüler dirilerden çalacak. Her şeye rağmen yeni bir sayfa açmak için strateji kurmuş olsa da sevgili Corinne sanırım artık zor görünüyor. Aralarındaki elektrik artık sonsuza kadar yok olmuş olabilir. Bunu şu anda fark etmiş değil tabi.
Murielll, tut elimi, bur’dan gidelim “Olmaz” demeden, dinle beni bi’ bu sahnede hiçbir şey göründüğü gibi olmayacak. Düşünüldüğü gibi olmayacak. Aşkın kudretinin ve sonsuzluğunun gerçekliğini göreceğimiz bir sahne olacak.
Hep kalanların gidenlerin arkasından beklediğini biliyoruz. Bu sahnede her şey tersine dönecek. Gidenlerin kalanlar için geri döndüğünü göreceğiz.
Bugün de gidenlere içelim be o vakit…
Günün Şarkısı: Ben De Yoluma Giderim – Sezen Aksu
Giden gitmiştir zaten
Kesemem kesemem yolunu
Hani satın alınan sevgiye alıştırılmış
Bir çocuğun her oyuncağa çabucak doyumu
Ben de yoluma giderim
Ezdirmem kendimi
Ama gezdirmem de gönlümü
Gider acımı çekerim
Günün Alıntısı: “Eski ölümsüz aşk beklentileri artık geçerliliğini yitirmiş; aşk, sadece “bir süre devam eden” ya da “gittiği yere kadar giden” bir şey biçimini almıştır. Genç kuşaklar ise “kocam/karım” ifadeleri şöyle dursun, “sevgilim”i dahi nadiren kullanmaktadır -zaten onun yerini artık “partnerim” almıştır.”
(Paul Verhaeghe, Yalnızlık Zamanında Aşk, Axis, 16)
24.08.23 Kadın Asistanın Prova Günlüğü
Günaydın,
Hadi bir oyun oynayalım, tüm sahnelerdeki ölüleri bulalım. Kimi apaçık gözümüzün önünde kimiyse kıyıda köşede gizlenmekte. E oyunumuz da zaten ölümle dirim arasındaki pistonları gösteriyor bize, kendi yarattığı topografyasında bu tezatlığı türlü biçimlerde sunuyor hepimize. Tekerleme gibi giriş yaptığıma göre bir bilmece daha vereyim oyuna dair: İlk epizot bu oyunun kara kutusu. Bu aklınızda olsun, ben devam ediyorum.
Değer’i kim biçer? Yaşadığımız dünyada gördüğümüz somut veya soyut şeylerin değerini kim biçegelmiştir? Ataerkil düzenin sürdürücüleri tabii ki, erkekler. Değer epizodunda da tam da bu oluyor, erkek egemen bir dünyada bir erkek kadına bir değer biçiyor (kadının biçtiği değerin çok çok aşağısında hem de) ve çıkarken diyor ki, istediğini aldığına göre gidebilir miyim? İstediğini mi, diye soruyoruz kendi kendimize, kadın onu istememişti ki! Ama kadınımız kendi ayakları üstünde duruyor, hak ettiğini olmasa bile bir kısmını alabilmek için üstüne üstüne yürüyor adamın: “Bana bir şey vermezsen dünyanın sonuna kadar yakanı bırakmam senin!”
Bu oyunun kadınlarını çok seviyorum.
Günün Şarkısı: Gamsız Hayat – Candan Erçetin
Sanmayın biter bu durgunluğum
Sarmadan kuytu yaralarımı
Sanmayın biter bu huysuzluğum
Açmadan saklı duygularımı
Günün Alıntısı: Tıpkı arzu gibi aşk da Öteki’nin aşkıdır: Lacan’ın meyveye, çiçeklere veya tomurcuğa uzanma miti buna (“aşkın mucizesine”) işaret eder.
(Bruce Fink, Lacan’da Aşk, Kolektif Kitap, s.330)
24.08.23 – Erkek Asistanın Prova Günlüğü
Bazı ölümlerin insanları birleştirme gibi bir gücü vardır. Dün gidenler ve kalanlardan bahsetmiştik. Bugün ise geride bırakıp açık yara bırakanlardan bahsediyoruz. Bu sefer gidenin arkasında kalan bir kadından konuşacağız. Babasından kalan yarasını tedavi etmek isteyen bir kadından…
25.08.23 – Kadın Asistanın Prova Günlüğü
Dördüncü haftanın son gününden MERHABA,
Bekleyiş’teki ikili Boşanma’daki kadının kararlılığına henüz gelememişler. Ama yine de birbirleriyle bir eksiklerini paylaşıyorlar, bu biraz da kendilerini teslim etme gücü demek aslında. Eksiğimizi verdiğimiz noktada dostluklar kuruyoruz, eksiğimizi verdiğimiz noktada âşık oluyoruz, hadi daha da ileri gidelim, eksiğimizi paylaştığımız noktada bir toplum inşa ediyoruz. Kendimizde var olmayan şey ya da şeyler farklı ilişki türlerine yol açıyor aslında. Hepimizin eksiksiz olmaya çalıştığı bir dünyada, belki de bizde olmayanı fark etmek ve kabullenmek hepimize derin bir oh çektirecek, kapılarımızı açacak, yeni yollara sevk edecek bizi. Tıpkı Bekleyiş’teki ikiliye olduğu gibi.
Akışlarımıza devam ettik bugün de, hafta sonu ışıklarmız hazırlanacak ve böylece haftaya kostümlü ışıklı bir prova sürecimiz olacak. İki Kore birleşir mi sorusunun cevabını aramaya çok az kaldı, önümüzdeki haftayı iple çekiyorum.
Görüşmek üzere!
Günün Şarkısı: Eksik Bir Şey – Ezginin Günlüğü
Öyle bir şey ki bu, kolay anlatamam
Atsan atılmaz, satsan satamam
Eksik bir şey mi var? anlayamam
Bak çayım sigaram, her şeyim tamam
Günün Alıntısı: Sevdiğini ilan etmek, eksik olduğunu, iğdiş edildiğini ilan etmektir. Sevmek sahip olmadığımız bir şeyi vermektir.
(Bruce Fink, Lacan’da Aşk, Kolektif Kitap, s.330)
25.08.23 – Erkek Asistanın Prova Günlüğü
Seninle ben lunaparkta özgürce oynayan çocuklar gibiydik sevgilim. Ne oldu bize ne oldu aşkımıza? Arzular ne zaman doygunluğa ulaşabilir? Benim hayatımın kadın benim. Sahip çıkan erkek üff! Benim erkeğim. Bana ait. Vay vay vay. Ne aşklar var bee.
Aşk belki de tüm korkulara ve hatalara rağmen üzerine gitmektir. Ne dersiniz?
Öpüşmek suç mu hakim bey? İnsan istemeden de kimseyi öpemez mi yani? Yorgun Christian tehlike arz eder. Eros’un Psyche öptüğü gibi sihirli bir tarafı olduğunu düşünüyor sanırım. Öp Beni Kate. Aman pardon karışıklık oldu. Aşkın bir sihri olduğuna inanıyor muyuz gerçekten?
Peki ama bu kadar aşk dolu ilişkilerin sonu neden boşanma yoluna gidiyor? Aralarında aşkı ve saygıyı kaybettiği için mi? Yoksa yeni bir aşk veya yeni bir hayat için mi? Peki çözümü nerede aramalıyız. Çözüm beklemek mi ya da düşündüğün ve seni harekete geçirebilecek olan neyse aniden gerçekleştirmek mi?
Aşk için karanlık diyenler var. Sonu belli olmayan karanlık bir yol.
Karanlık = Ölüm = Aşk
Günün Şarkısı: Öp – Tarkan
Bu yeni ben de kim aynada bakıştığım?
Bu yeni ben ben miyim kendimle tanıştığım?
Dünümle bugünüm can ciğer kuzu sarması
Geç oldu temiz oldu geçmişimin karması
Yıkadı günahlarımdan beni masumiyeti
Cennetten gelen bir melekti sanki
Yıkadı günahlarımdan beni masumiyeti
Cennetten gelen bir melekti sanki
Her şeyim tastamam yapmaya çalıştığım
Yazlığım kışlığım bi’ de yanına yakıştığım
Dünümle bugünüm can ciğer kuzu sarması
Geç oldu temiz oldu geçmişimin karması
Yıkadı günahlarımdan beni masumiyeti
Cennetten gelen bir melekti sanki
Yıkadı günahlarımdan beni masumiyeti
Cennetten gelen bir melekti sanki
Ben o şelale saçlara o ay o hilal kaşlara
Süzme bal o dudaklara Öp öp öp öp doyamadım
Sütten ak o gerdana bir çıkar ki meydana
Gel de uyma şeytana Bak bak bak bak duramadım
Günün Alıntısı: Bozulup terk edilecek, yerinden oynatılıp değiştirilecek bir yatak değildir aşk. Odysseus yatağını ağaçtan yapar, evlilik yatağı yapar onu. Seçtiği ağaç zeytin ağacıdır, ağır büyüyen ve sürekliliğin zeminini bilen uzun ömürlü bir ağaçtır. Yatağı aşkının sağlamlığının, verdiği söze duyduğu bağlılığın bir imgesidir. İşte bu yüzden evine dönüp karısına kavuşmak için Kalypso’nun kendisine sunduğu ölümsüzlüğü elinin tersiyle itebilir. Aşkın deliliğidir bu: Aşıkların yatağı her daim ağaç şeklinde olmalıdır.
(Sonsuz Öpüşme, Massimo, Recalcati, Telemak, 28)
Ölü olan sadece kişiler değil tabi ki. Ölen ilişkiler, evlilikler, kadın ve erkek duyguları da ömrünü tüketebiliyor. Ertelediğimiz, yok saydığımız her ne varsa günün birinde acı bir şekilde karşımıza çıkabiliyor. Erkek ve kadın arasında sürekli bağlantı, köprü var. O bağlantı her neyse o olmadan yok aralarındaki her şeyin yok olacaklarına inanıyorlar. Nitekim bir bağımlılık hali.
Aşkı bana tarif et deseler ne derim biliyor musunuz?
Sanki Kuzey Kore ve Güney Kore sınırlarını açmış ve birleşmiş gibiydi ve yıllardır birbirini görmesi engellenen insanlar kavuşmuş gibiydi.
Günün Şarkısı: Bir Tek Sen Yalanı – Bülent Ortaçgil
Ne kadar güzelsiniz?
Kendine özgü ve özelsiniz
Gözlerinizdeki anlam
Eğer biraz anlıyorsam
Çok üzülmüşsünüz
Ama korkmayın çözmüşsünüz
Hemcinslerim kırmışlar sizi
Çok affedersiniz
Her şey tamam
Uyum yerinde
Artık bir tek sen
Bir tek sen
İsteğim bir tek senden
Artık bir tek sen
Bir tek sen
İsteğim bir tek senden
Günün Alıntısı: Bir başkası gidenin yerini gerçekten doldurabilir mi peki? Kimi zaman kendimize itiraf edemediklerimizle yüzleşmekten kaçınır mıyız? “Oidipus kompleksi, herkesin ikiden üç elemente ulaşmak için geçmek zorunda olduğu süreçtir yani kendisi ile aynı olan öteki kişiyle ayna ilişkisini kırmak ve ötekine, üçüncü bir kişiye doğru adım atmaktır.”
(Paul Verhaeghe, Yalnızlık Zamanında Aşk, Axis, 45)
28.08.23 – Kadın Asistanın Prova Günlüğü
Mutlu pazartesiler herkese,
Bugün teknik günü, bugün kostüm günü, bugün ışık günü!
Aşk insanın gözünü kör edebilir mi? Örneğin Frederick gibi birine aşık olabilir miyiz? Belli ki evet. Aşık olunca gözümüzün kör olması ve hiçbir kusuru görmeyişimiz çok enteresan. Tehlikeli de bir taraftan. Yine de, tehlikeli diye aşktan kaçmanın anlamı yok tabii, bizi dönüştüren değiştiren bir şey sonuçta. Pekiii, böyle düşünmeyenler var mı? Hamile’deki beyefendi diyor ki:” Aşk diye bir şey yoktur. Aşk bir tür hastalıktır, Annie. Aşk insana tehlikeli şeyler yaptırır, onları tehlikeye atar. “ Her şeye rağmen aşka inananlar ve aşka lanet edenler, hepinize selam olsun.
Yarın görüşürüz.
Günün Şarkısı: Aşk – Sertab Erener
Aşk, vur yürekten
Aşk, yak gönülden
Aşk, geç tenimden
Gel, gir kanıma
Günün Alıntısı: Gerçekten de partnerimizde sevdiğimiz şeyin onların iyi vasıfları mı (bu vasıflara hayranlık duyabilir ve aynılarına sahip olmak isteyebiliriz), yoksa kusurları, semptomları ve blinçdışıları mı olup olmadığından şüphe etmek gerekir. Bilinçli olarak onların zayıflıklarından nefret edebiliriz, ancak belki de onları sevmemize yol açan şeyler bu zayıflıkların ta kendisidir.
(Bruce Fink, Lacan’da Aşk, Kolektif Kitap, s.92)
28.08.23 – Erkek Asistanın Prova Günlüğü
Blöfte aşka dair tabi. Kadın veya erkek ilişkide karşısındaki kişiye karşı birtakım duygular geliştirir. Problemlere karşı kendi ürettiği çözümler vardır. Bu çözümler içinde karşısındakini manipüle yolunu tercih edebilir. Sonra ayrılıklar başlar. Sonra da derler ki, ‘Ayrılıklar da Sevdaya Dahil’. Aşk aşk aşk ne kadar kafa karıştırıyorsun be sen. Yüzyıllardır bir çözülemeyen bir kafa karışıklığı ama bir o kadar da güzel, bir o kadar da acı verici ama her şeye rağmen yaşanılası bir şey. Sürdürülebilir aşklar var bir de sürdürmek için gayret edilen ya da bir neden bağlı olan.
Ebeveynler çocukları üzerinde hak sahibi olmayı ve söz sahibi olmakla birlikte baskı altına alıyor. Kendi tercihlerini veya geçmişinde yapamadıklarını onlar üzerinde deneme konusunda ciddi yöntemleri var. Yetiştirme sürecinde de aşılamaya devam edip kendi hayal ettiği bir kişi yaratma yöneliminde oluyorlar.
Tabi ki bu birisinin yaşam hakkını yok saymak için de geçerli bir sebep değil. Bir insan hayata katılmadan önce de yaşamsal faaliyetleri sonlandırılabiliyor. Hamile sahnesi biraz da bu gerçeklikle baş başa bırakıyor bizleri. Var olan bir hayatı kendi kişiliği gelişene kadar nasıl en iyi şekilde idare edebiliriz. Bunu da düşünmek gerekiyor tabi.
Günün Şarkısı: Oğluma – Cem Karaca
Gam keder elem tasa gurbet hasret dertler geçer gider elbet
Bir merhaba acı kahve hatır sorma ve dostluklar yaşar elbet
Sımsıkı sev sen sevmeyi
Bazen almadan da vermeyi
İstanbul şehri malın olsa
Ölümden öteye köy yok ya
İstanbul şehri malın olsa
Ölümden öteye köy yok ya
Gün olur devran döner akar seller kalır kumlar kavuşuruz
Eser yeller yağar karlar gelir bahar açar güller koklaşırız
Sultan Süleyman a kalmamış
Ha babam dönen şu dünya
Babanın tapulu malı olsa
Kefenin cebinde yer yok ya
Babanın tapulu malı olsa
Kefenin cebinde yer yok ya
Papazın eşşeğini kovala dur
Ali nin külahını Veli ye uydur
Aldat dur aldan dur
Oğlum hayat bu mudur
Papazın eşşeğini kovala dur
Ali nin külahını Veli ye uydur
Aldat dur aldan dur
Oğlum hayat bu mudur
İşte ağaç işte deniz işte toprak işte hayat budur oğlum
İşte eller işte emek işte ekmek işte hayat budur oğlum
Başını dik tut hiç eğme sen
Aklına ve yüreğine güven
Çağını bil çağına yakış
Güzelliklerle yarış
Günün Alıntısı: Çocuğu anneden ayıran şey dildir. Çocuğun dili öğrenmesi ile babanın bir unsur olarak yaşamına girmesi ise neredeyse eş¬ zamanlıdır. Baba derken kastettiğim tabii ki genetik baba değil: anne-çocuk ilişkisinin kapalı ikili yapısına duhul edip bu birliği parçalayan, çocuğu anneden ayrıştıran herhangi bir otorite figürü. Kimi kültürlerde bu figür dayı olabilir, kimilerinde amca. Onlar yoksa babayı temsil eden bir babaanne bile bu işi görür. O da olmazsa devlet, polis amca; köyün imamı, yetimhane müdürü: anne olmasın da kim olursa olsun. Çocuklar anneden dil yoluyla ayrılırlar dedik. Erkek çocuklar anne-çocuk eşyaşamının o büyülü, dilsiz, empatik dünyasına bir daha dönmeyecekler, dilin, yani kurallarını erkeklerin koyduğu, sınırlarını erkeklerin çizdiği o hapishanenin içinde kalacaklardır yaşamlarının geri kalanında. Kız çocuklar ise dil öncesinin büyülü dünyasına bir kere, hatta birkaç, birçok kere dönecekler. Anne olacaklar çünkü. Anne-çocuk ilişkisini bir (ya da birkaç) kere de öteki konumdan yaşayacaklar. Tam da bu nedenle, kadın, dile erkeklerin olduğu kadar tutsak değildir. Kuşkusuz dil kadınları erkekleri sınırladığından daha fazla sınırlar, daha fazla köleleştirir. Ancak erkekler için var olmayan o çatlak, o aralık kapı, o kaçış noktası her kadın için vardır.
(Bülent Somay, Bir Şeyler Eksik, Metis)
29.08.23 – Kadın Asistanın Prova Günlüğü
Merhabalar,
Ayrılık’taki kadın nerede? Aklı, fikri nerede? Kafasında kurduğu şeyleri, kendi kendine söylediği düşünceleri canlanıp partnerinin ve onun karşısına çıktığında ne geldi başına? Ayrılığın kaçınılmazlığını, birini hayatımızdan çıkarmak/hayatımıza almak için yaşadığımız zihinsel süreçlerin bir somutlaştırmasını görüyoruz burada. Bakalım nereye bağlanacak?
Günün Şarkısı: Ayrılık- Selda Bağcan
Fikrimden geceler yatabilmirem
Bu fikri başımdan atabilmirem
Günün Alıntısı: Aşk ölümü ya sönümlenerek ya da yarılarak vuk buulur. Sönümlenmek, İki arasındaki aşkın -şayet öyle bir şey varsa- doğal sonudur (…) Oysa yarılmak, İki’nin hala seven, aşkı devam ettirmek isteyen, aşkla yanmayı sürdüren tarafına düşen ayrılığın açtığı kesiktir.
(Massimo Recalcati, Sonsuz Öpüşme, Telamak Kitap, s.74)
29.08.23 – Erkek Asistanın Prova Günlüğü
Bugün sizlere bir misafirimizden söz etmek isteriz. İsmi Hamdi. Hamdi ağzı var dili yok diyebileceğimiz bir arkadaşımız. İstese de konuşamaz o ayrı. Onu sizinle tanıştırmak isterdim ama sanırım oyuna kadar tanıştıramayacağız.
Spoiler: Temizlik, Corinne, Nafaka
Başkalarının acıları dayanılmaz geliyorsa bunu aşk diye adlandırabilir miyiz?
Kendi acılarını isteklerini yok saymak her şey normalmiş gibi yaşamak peki. Hiç bitmeyen daima sancısı olan bir yaşama sürüklemez mi? Bu yok sayma durumu uzun zamandır benim kafamı karıştıran durumlardan bir tanesi. Yaşamamızda her şeye o kadar alıştırılmış durumdayız ki bir süre sonra artık birçok rahatsız edici durum normalleşmeye başlıyor hayatımızda. Bu ilişkilerimizde de geçerli tabi. Ama bu görmekten kaçındığımız ne varsa günün birinde çok sert bir şekilde yüzümüze çarpabiliyor. Yetmeyenleri yettirmeye çalışmayalım. Olanı kabul edip onun üzerinden nasıl bir çözüm üretebiliriz onu konuşalım isterim. Aşk çözülemeyenlerinde yansımasıdır o ayrı.
Boşanmada Arabuluculuk Nedir?
Boşanma sürecindeki eşler için arabuluculuk mekanizmasının getirilmesinin sebebi mahkemelerin yükünü azaltmak ve eşlerin beraber ortak karara varmalarını sağlamaktır. Anlaşmalı boşanma kapsamında çözülecek sorunları aile arabuluculuğu ile çözen bir sistemdir.
Günün Şarkısı: Kim Arar – Ferdi Özbeğen
Böyle güzel olmasan
Öyle tatlı bakmasan
Kim arar seni, kim arar?
Bende bu aşk olmasa
Kalbim böyle yanmasa
Kim arar seni, kim arar?
Kim arar, söyle, kim arar?
Vefasız olanı kim arar?
Seni bir gün görmesem içim yanar
İçim yanar
Kim arar, söyle, kim arar?
Vefasız olanı kim arar?
Seni bir gün görmesem
İçim yanar
İyi günün olmasa
Gerçek dostun kalmasa
Kim arar seni, kim arar?
Bende bu aşk olmasa
Kalbim böyle yanmasa
Kim arar seni, kim arar?
Kim arar, söyle, kim arar?
Vefasız olanı kim arar?
Seni bir gün görmesem
İçim yanar
Kim arar, söyle, kim arar?
Vefasız olanı kim arar?
Seni bir gün görmesem
İçim yanar
Günün Alıntısı: Erkeğin kadından ve onun arzularından korkusu, kadının bedeninde kaybolma korkusudur. Bu nedenle kaygısı, çocuklukta hem erkekleri hem de kadınları etkileyen çok daha eski bir korkunun cinselleştirilmiş bir biçimidir. Kadının ötesinde, ilkel bir mantıkla birlikte her şeye kadir anne figürü vardır. Neticede ondan çıktık ve ona geri dönüş hala mümkündür.
(Yalnızlık Zamanında Aşk, Paul Verhaeghe, Axis)