DIKŞIN: Büyük Şans (Big Shoot)
Yazan: Koffi Kwahule
Yöneten: Kemal Aydoğan
Çeviren: Reyhan Özdilek
Sahne Tasarımı: Bengi Günay
Işık Tasarımı: İrfan Varlı
Afiş Tasarımı: İlknur Alparslan, Kuzey Emre Aksoylu, Deniz Önkal, İrem Aydemir, Ufuk Yırtıcı
Asistanlar: Mesut Karakulak, Ayşe Sinem Kayır
Oynayanlar: Onur Ünsal, Mehmet Tekatlı
Dış Ses: Necip Memili
Yaş sınırı: +18
PROVA NOTLARI
09.01.23
Bugün günlerden Salı ve hava yağmurlu, kış sanki bugün gelmiş gibi. Saat 13.00’te yeni bir oyuna başlamak üzere toplanıyoruz, stüdyonun yolunu tutuyoruz. İner inmez dekor hakkında konuşmaya başlıyor ka, heyecanlanıyoruz. Ardından bu ikilinin yapısından bahsediyoruz, şovun nesnesi ve şovun sahibi olmalarından konuşuyoruz. Aralarındaki ilişki hareket edemeyen ya da hareketi kazanamamış ile hareket edebilen arasındaki ilişkiye benzetiliyor. Stan’in hareketlerini unutması “Elizabeth Hunter- Kafka’nın Maymunu” oyununu hatırlatıyor ka’ya. Tıpkı Kafka’nın Maymunu gibi Stan de bir ara forma dönüşüyor aslında, kendi benliğini kaybeden ve apolitikleşen birisi olup çıkıyor. Diğeri ise işinde çok profesyonel, hiiç aceleye getirmeden yapacağı şeyi bize Stan’le ilgili bütüün bunları gösteriyor, aynı zamanda kendi aracılığıyla da Beyaz’ın kendini nasıl gördüğünü gözler önüne seriveriyor tabii. Kısacası bu ikilinin “gösterisi” bize çook şey anlatıyor. Bir düet gibi bir gösteri, ya da bir sirk gösterisi. Her nasıl olursa olsun, bu gösteri bildiklerimizden biraz farklı orası kesin!
17.00’de ilk günü tamamlıyoruz. Çok heyecanlı bir sürece başlamış olduk böylece, yarın görüşmek üzere!
10.01.24 – Prova Günlüğü
Sayın seyircilerimiz hepiniz bu görkemli gösterimize hoş geldiniz. Bugün ikinci gün basamak basamak yükselişe geçiyoruz artık. Prova için sahneye girdiğimizde Onur girer girmez kerpeten istedi. Bu bizi biraz ürkütmedi değil. “Bu kadar çabuk mu ?” diye sormadan edemesekte kerpetenin kullanım amacına uygun bir nedenden dolayı kullanacak olmasını öğrendiğimizde içimize su serpti. Fakat bu Stan halen daha siz uzaklardan bizleri okuyan seyircilerimizi bekletmekte ısrar ediyor. Üsküdar’dan Avcılar’a, Edirne’den Van’a, Suriye’den Hong Kong’a .
Bu oyunda bizi düet bekliyor. İki fazlalığın düeti. Eziklik & Fazlalık. Hareket eden ile hareket yetisini kazanamamış bir ilişki. Ama Stan neden sen bu adama istemediği şeyleri yaptırıyorsun ? O kesinlikle hiç istemiyor böyle davranmak.
Oportünist
Oportünizmi uygulayan, davranışı oportünizme uygun olan, duruma, kendi çıkarına göre davranan, durumlardan, koşullardan kendi çıkarına yararlanan (kimse).
Günün Sözü,
Jose Saramago’nun Kabil adlı kitabında şöyle yazıyor; “Bana kim olduğumu sorarsan senin kim olduğunu sorma hakkı mı da tanırsın.”
Günün Şarkısı, Ray Charles – Hit The Road Jack
Hit the road, Jack, and don’t you come back
(Yola çık Jack, ve geri gelme)
No more. No more. No more. No more.
(Bir daha, bir daha, bir daha, bir daha)
Hit the road, Jack, and don’t you come back no more
(Yola çık Jack, ve geri gelme bir daha)
Woman, oh, woman don’t you treat me so mean
(Kadın, oh kadın, bana bu kadar kötü davranma)
Your the meanest old woman that I’ve ever seen
(Gördüğüm en kötü yaşlı kadınsın)
But I guess if you say so
(Ama sanırım ne diyorsan öyledir)
I have to pack my bags and go
(Valizimi hazırlamalı ve gitmeliyim)
That’s right!
(Bu doğru!)
Baby. Listen, baby, don’t you treat me this way
(Bebeğim, dinle bebeğim, bana böyle davranma)
‘Cause I’ll be back on my feet someday
(Çünkü bir gün dizlerimi çökeceğim)
Don’t care if you do ’cause it’s understood
(Bunu yapıyorsan umrumda değil çünkü bu anlaşıldı)
You ain’t got no money. You just ain’t no good
(Paran falan yok, ve iyi değilsin işte)
Well, I guess if you say so
(Eh sanırım ne diyorsan öyledir)
I have to pack my bags and go
(Valizimi hazırlamalı ve gitmeliyim)
MELEK SIRTI
Hayale dalmış bir sahte sokak
Ve gerçek olmayan şu piston
İkisi de yalan
Gökten gelen bir melek çıkardı.
İster rüya olsun ister olmasın
Yukardan bakıldı mıydı
Yalan apaçık görülür
Çünkü melekler kamburdur.
Hiç değilse gölgeleri kambur
Odamın duvarı üstünde.
Jean Cocteau
11.01.24 – Prova Günlüğü
Heyy! Işık! Maestro, müziikk! Oyunda kullandığımız müziklerden bir tanesini sahnede muazzam dansımızla güne başlıyoruz. Sen kamera ben oyuncu sen çek ben oynayayım Staannnnn! Actiooonnn Stan, actioonnn!
Bu kurabiyeler ve meyveler her gün mü değişiyor? Provanın başındakiler değil dimi? diye bir soru geldi. E tabi bizde her zamanki gibi iltizamla taze taze hazırlandığını söyledik. Yalan değil ya valla bak. Sonrasında susamlı krakerin mermi görevi yapacağınıda düşünemezdik tabi J
Unutmayın arkadaşlar istenildiğinde her şey bir silaha dönüşebilir. Belki bir pet şişe belki de bir muz, belki para, belki su, belki de pipet hatta belki çiçek. Yeter ki yaşamak için, iyi bir yaşam hazırlamak için kullanalım. Git deyince git, gel deyince gel yeter be nedir bu Stan’in çektiği.
Aranızda Amerikanca bilen var mı ? Evet, amerikanca bilmek çok önemli, yani amerikanca bilmeyen insan kaldı mı ya? Yeterince Amerikanca değil miyiz? Herkes Amerikanca’yı anlıyor değil mi ? Neyse canım Amerikanca yoksa Jamaikanca’da olur. Açıkcası ben ikisini de konuşabiliyorum. Hem de aksansız konuşabiliyorum.
DIKŞIN!
Palimpsest, Metinsel çalışmalarda palimpsest, başka bir belge biçiminde yeniden kullanılmak üzere hazırlanırken metnin kazındığı veya yıkandığı bir parşömen veya kitaptan elde edilen bir el yazması sayfasıdır.
Günün Sözü,
J.M.Coetzee, Barbaları Beklerken adlı kitabında şöyle yazıyor;
“Savaş da bunun için çıkmıyor mu?… Razı olmayacağı bir duruma zor kullanarak boyun eğdirmek.”
12.01.24 – Prova Günlüğü
İçerden bir ses geliyor. Müzik sesi. Gözlerim mi bozuldu kırmızı renkte ışıldayan birini görüyorum. Baştan asağı kırmızı gözlükleri de parlıyor. Kıpkırmızı bir adam. Kim o, kim o diye gözlerimi odaklarken yükseklerden bana doğru kıpırdaman kollarını birbirine kavuşturmuş biri bana bakıyor. Bir an her şeyin etksine kendimizi bırakmışken “bana şurdan video çeker misin ?” diye bir ses yankılandı kulaklarıma. Tüm film geri sarıldı tabi.
Eğer yenilen ve korkak olmasaydı bir efendi de olmazdı. Bu nedenle ilk olarak aslında korkak doğar. Yakarsa dünyayı garipler yakar. Diye uzatmayacağım konuyu tabi. Oyunda biri birine sürekli bir şey yapıyor. Bitmeyen bir enerjisi var. Bu bitmeyen enerji de seyirci gözünü ayıramayacak gibi görünüyor. Bu etki birçok insanın bu kadar etkisizliğine bir şeyler söyleyecek gibi duruyor. Ölüm herkesten kurnaz, herkesten. DIKŞIN! Pouff!
Günün Sözü,
Frantz Fanon, ‘Siyah Deri Beyaz Maskeler’ adlı kitabında şöyle yazıyor;
“Sizi sömürgeleştiren yabancıların sizde yarattığı en büyük yıkım, zamanla sizin kendinize onların gözüyle bakmanızı sağlamalarıdır.”
Günün Şarkısı, Samsak Döveci
Langıdılanlan-langıdılanlan, samsak döveci
Gümbüdü-gümbam-gümbam-gümbam, ebegümeci
Ebelerin ilacıdır ebegümeci
Uyuz eşek yoncasıdır ebegümeci
Ebegümecini toplayalım
Lazım olur, saklayalım
Bonus Bilgi,
Ebegümeci faydaları nasıl tüketilmeli?
Güneş yanığı, böcek ısırığı gibi kızarıklıklarda yaraları iyileştirmek adına kullanılabilir. Ebegümecini günlük rutinlerinize çay formunda ekleyebilirsiniz. Kurutulmuş ebegümeci yapraklarından hazırlayacağınız çay ile bağırsaklarınızı canlandırabilirsiniz; ebegümeci müshil etkisi gösterebilir.
16.01.24 – Prova Günlüğü
Selamlar,
Stan Moda’da Beşiktaş’ta yaşayan bir korkak kentli, hiçbir şeye sesini çıkarmayan bir kentli, diyor ka. Aslında herhangi birimiz. Hatta kendisinden üçüncü tekil şahıs olarak bahsetmesi, dolaylamanın dolaylamasını yapması korkusunun yanında “genel” ile kendini eşlediğini de gösteriyor. Negatif bir eşleme bu. Bu kişiyle egemen -ya da yardakçısı- arasındaki ilişkiyi görüyoruz. Gittikçe soytarılaşıyor Stan, her eyleminin her sözünün egemene göre doğruluğundan şüphe ediyor, bunun tedirginliği sinmiş içine. Ah Stan, hiç profesyonel değilsin, hep kaçak oynuyorsun. Dünyanın her yerinden buraya yayan gelenlere haksızlık ediyorsun, buna ne hakkın var?
Bu “şovun” temelinde Hegel’in efendi köle diyalektiği de var. Egemen Stan’e ihtiyaç duyuyor çünkü onun varlığının, malının mülkünün bir garantisi Stan.
Bu hafta bizim için Salı başladı, küresel ısınmadan sebep ılık bir havada girdik salona. Bugün Kuko yoktu, eksik hissettik, umarım yarın gelir. Kostümler hakkında konuştuk, bir küçük ara verip günü kapadık. Oyun hızlı şekilleniyor, karakterler de sonunun nasıl biteceğini pekala biliyor: DIKŞIN!
Yarın görüşmek üzere.
“Then the Lord said to Cain,
‘where is your brother Abel?’
‘I don’t know’, he replied.
‘Am I my brother’s keeper?”
17.01.24 – Prova Günlüğü
Cocteau ile melek hikayesini bilir misiniz? Hikayedekiler güldüğü için komik bir hikâye olduğu düşünülür ve gülünmesi için anlatılır. Yoksa efendimiz kötü mü anlattı hikâyeyi? Stan neden gülmedi? Efendi onun için her şeyi yapıyor halbuki. Yapıyor çünkü birbirlerine bir bağlılıkları var, biri var olmadan diğeri de var olamaz. Efendiliğin tesis edilmesi için Stan’e ihtiyaç var. Efendi onu hem koruyacak hem de aşağılayacak, hakimiyetini ise bu korku zemininden kuracak. Stan’e ait her şeyi onun elinden alıyor bunu yaparken. Onun mağduriyetini bile kendininmiş gibi gösteriyor, ona yaptıklarını kendine yapılıyormuş gibi gösteriyor, bir yansıma yaratıyor aslında.
Genel atmosfere gelince; şehir bir çöküşte, belki de bir iç savaşta. Oyun hem bunu hem de gösteri toplumunu iç içe geçiriyor, birlikte anlatıyor. Bu hikâyede Koffi kimseyi aklamıyor, pozisyonlarını gösteriyor ama kimseyi dışarıda bırakmıyor.
Bugün ilk süremizi de tuttuk, ikilinin ilişkisi üstüne konuşmaya devam ettik. 13.30’da başlayan provamız 16.30’da son buldu. Yarın kaldığımız yerden devam, umarız yarın Kuko da bizimle olur, kendisini özledik.
Yarın görüşmek üzere!
18.01.24 – Prova Günlüğü
Merhabalar merhabalar,
Bugün biraz celladımızı tanıyalım istiyorum. Bu provada da konuştuğumuz gibi kendisinin her şeyi tasnif eden, sıralayan bir erkek aklı var. Yalnızca ikili cinsiyete göre düşünüyor, bu ikili cinsiyet düzenine göre arada kalanların ya da açık fikirli olanların da zamanında yakıldığına dikkat çekiyor. Stan’i de o yakılacaklarla bir tuttuğu imalarında bulunuyor. Peki neden? Çünkü Stan örgü örüyor, şöyle erkek adam gibi bir hobisi yok. Cellat mizojinist de aynı zamanda. Üstüne homofobik, üstüne cinselliği silah olarak kullanıyor. Anlayacağımız: erkek ve egemen.
Stan peki? Onun korkak olduğundan bahsetmiştik, Stan Stan’i kalkan olarak kullanıyor. Önce kendi fikrini söylüyor sonra hemen suçu Stan’e atıyor, “Stan şöyle dedi, Stan böyle dedi.” diyerek şiddetten sıyrılmaya çalışıyor.
Bugün belirlediğimiz kısımları çalıştıktan sonra geldiğimiz yere kadar bir akış aldık ve günü kapadık. Velhasıl bizim için hafta sular seller gibi geçiyor, biz de bir anlamda, tıpkı Stan’in çitin yanından geçtiği gibi, geçiyoruz günlerin içinden.
Bence havalı bir not kapanışı oldu. Yarın görüşmek üzeree!
*Mizojini: Kadınlara karşı duyulan soğukluk, antipati veya abartılı düşmanlık, kadın düşmanlığı
19.01.24 – Prova Günlüğü
Selamlarr,
Bugün haftanın son günündeyiz. Saat 14.00’te sahnemize geçiyoruz. Biraz metin hakkında konuşarak başlıyoruz bugün. Koffi hiçbir metninde kendini aşikâr etmiyor, diyor Ka. Yazı düzeyinde ne dediğini tam olarak kavramak güçleşiyor, anlamak için bedene ihtiyaç duyuluyor. Bu oyun özelinde düşündüğümüzde de sömürü ve kölelik de aslında bedensel olarak gerçekleşiyor. Bunun yanında parantezleri de çok kullanmayı tercih etmiyor Koffi çünkü efendi konumuna geçmek istemiyor, bu durum da yaratıcılığı tetikliyor.
Metnin ardından hikâyede bir yeri de olan İngilizce hakkında konuşmaya başlıyoruz; bu dil global finansal dünyanın dili, emperyalin dili, konuşmayanın kendini kötü hissettiği bir dil. Hele Amerikanca, o bambaşka işte! Herkes beceremez konuşmayı, en azından bizim celladımız kadar iyi Amerikanca konuşan bulunmaz. Stan de biliyor İngilizce ama çok daha paslanmış, pratik yapmayınca tabii.
Bugün Stan bir hata da yaptı: efendiye soru sordu. Ancak iktidarın yapılmasından en çok nefret ettiği şey soru sormak. Çünkü soru aslında bir tür eşitlenme demek, bu da onların sevmediği bir şey. Şiddeti tetikliyor. Zaten Stan de sürekli aşağılanıyor, işkence eden ise bu durumdan zevk alıyor, sadistik bir zevk, belki de bir tür şehvet. Bütün bunlara rağmen faillik hali işkence görene yükleniyor. Zaten işkence tam da bu demek, diye düşünüyoruz.
Son olarak şunu bilmekte fayda var: Her şey bir kadının sol memesiyle başladı. Ondan da haftaya bahsedelim, bugünlük paydos!
Yeni haftada görüşmek üzere!
22.01.24 – Prova Günlüğü
Yeni bir haftadan selamlar,
Bugün 14.00’te stüdyoda toplandık. Mehmet elinde bir kutuyla geldi, o ne ya kuru dolma mı?! İnanılmaz lezzetli yapmış, kendisine teşekkür ediyoruz, ellerine sağlık diyoruz. Bugün provamızda oyunun sonlarını çalıştık. Koffi buraları çok güzel yazmış dedi ka; ölülükten, yaşamdan, kölelikten, efendilikten, krallıktan bahsediyor. Pasif olan pozisyonun -yani Stan’in- kıyameti yaratan unsur olduğuna da dikkat çekiyor.
Hayatı öldürmüş bu iki kişi, canlı yaşamı kaybetmişler, yaşam taklidi yapan şeylerle temas halindeler. Ölü bir hayatın insanları artık onlar. Bu ölümden ikisi de sorumlu, biri köle olarak diğeri ise efendi olarak. İkisinin birleşimi ölü bir hayat doğuruyor. Bu hayatın içinden konuşuyorlar ve canlı olanı da öldürmek niyetindeler, bundan keyif alıyorlar.
17.00’de bitirdik, dolmaları aafiyetle yedik, böylece bugünün de sonuna gelmiş olduk.
Yarın görüşmek üzere!
23.01.24 – Prova Günlüğü
“Geçiyordum, geçtim.” Bu kısacık cümle bile bir hikâye anlatmaya yetebilir değil mi? Gramer olarak yeterli en azından. Stan de bunun farkında ve bu kadarcık konuşuyor, zaten uzatmak istese de aklına bir şey gelmiyor. Geçiyor olmasıyla geçmiş olması arasında ne olmuş olabilir kendi de bilmiyor. Ya da sonrasında ne olacağını.Çünkü hikaye ona ait değil. O yalnızca efendisinin memnun olacağı cevabı tahmin etmekle meşgul olabilir.
Stan egemenden korkuyor, onun şiddetini tanıyor. Başına gelebilecek sözlü ya da fiziksel şiddetin bilgisini taşıyor. Özvarlığını hedef alan bu şiddetten kaçmak içinse Stan’i kullanıyor. Ona sığınarak kendini görünmez kılabileceğini böylece şiddetten kaçabileceğini düşünüyor.
Koffi’nin beyaz dünyanın nasıl çalıştığı hakkında çok net bir fikri var. Beyaza benzemiyor, onun dünyasından kopmuş, kendine ait başka bir sound üretiyor, diyor ka. Bu sound üretiminde Koffi’nin caz ile ilişkisi de önemli bir yerde duruyor tabii. Notun sonunda onun en çok etkilendiği isimlerden ikisini bulabilirsiniz.
Bugün de böyle bitti, o zaman yarın görüşürüz!
Günün şarkısı:
Ornette Coleman – Lonely Woman
Thelonious Monk – I’m Confessin’ (That I Love You)
29.01.24 – Prova Günlüğü
Yeni bir haftadan selamlar sevgiler,
Fazlayı seyrettiğimiz bir oyun bu. Her şey açık, grotesk ve net. Bir çeşit soyarı gösterisi gibi. İkisi de bir performansı gerçekleştiriyor aslında jestleriyle ve sözleriyle. Celladın jestlerini tanıyoruz ancak Stan’inkini görmek bir çeşit yüzleşme olacak benden söylemesi. Stan ara bir varlık artık. Tıpkı bir palyaçonun gösterisi esnasında bize farklı görünmesi gibi. Bir tür canlı evet ama ara bir varlığa dönüşmüş. Kafka’nın Maymunu’na bir kez daha dikkat çekiliyor bu noktada. Ah Stan, Stan, Stan… Göster bakalım bize başkaldırmayan, sesi çıkmayan, eğilip bükülen kendimizi.
Bugün hava öyle bir yağmurluydu ki tiyatroya her gelenin üstünden şıpır şıpır sular akıyordu. Hemen bir çay kahveyle içimizi ısıttık, salonumuza indik. Provaya başlayınca zaten bizim için ne yağmur kaldı ortada ne de soğuk. Önce ezberimize baktık -ki sular seller gibi nazar değmesin- sonra da bir akış aldık. Saate bir baktık ki bitmiş prova. Biz de günü bitirip çıktık. Yarın görüşürüz!
30.01.24 – Prova Günlüğü
İttir Stan ittir, tut cellat tut!
İkilinin fiilleri bunlar. Stan ilk defa çıktığı bu gösteri alanında baskı altında, katılmaya bir direnci var ama bunu gösteremez, gizli gizli ittirebilir ancak. Hatta dışardan bakınca fazlasıyla istekli ve hazır celladın verdiği her komutu yerine getirmeye. Tıpkı sirklerdeki hayvanlar gibi. Bu paralellik üstünden şunu söylemek mümkün: Burası da tıpkı sirk gibi bir terbiye alanı. Her iki yerde de birtakım canlılar terbiye edilmek suretiyle canlılığından arındırılıyor, bir şov nesnesine dönüşüyor. Bu dönüşüm nasıl gerçekleşiyor peki? İşkenceyle. Stan işte tam da bu şiddetten korunmak için abartılı bir isteklilik gösteriyor cellada. Ama içinde bir yerlerde anlıyoruz şova katılırken ayağının aslında geri geri gittiğini. Cellat ise tutuyor Stan’i çünkü şovu için ihtiyacı var ona. Stan’i oyunda tutmak zorunda, katılmasını sağlamak zorunda. Yoksa bu kadar insanın buraya gelmesinin ne anlamı var değil mi? Ne de olsa dünyanın öbür ucundan yayan geldiler, ayaklarını sürüye sürüye. Bu onların hakkı.
Bugün de güneşli bir hava karşıladı bizi. Dünkü yağmurdan sonra şahsen bana ilaç gibi geldi. Bugün sahnelerin üzerinde daha çok konuştuğumuz bir prova yaptık, oyunun anlamı üzerine bir kat daha çıktık.
Bugün de böyle bitti, yarın prova yok, Ocak ayını bitirdik böylece. Görüşmek üzere!
01.02.24 – Prova Günlüğü
Selamlar sevgiler,
Dün provamız yoktu, bir günlük bir ara vermiş olduk böylece. Bugün kaldığımız yerden devammm!
Bir Sisifos hikayesi anlatılıyor oyunda. Cellat taşı alıp zirveye çıkardığından, Stan’in de onu defalarca aşağı attığından bahsediyor. Burada aslında beyaz Batı’yı görüyoruz. Beyazın, egemenin, şovun bakış açısını anlatıyor bu cümleler.
Bir de bir başka hikâye var, bir kadının sol memesiyle başlayan. Celladın hikayesi. Aslında bir tür işkence, sıkıntıdan yaratılmış onlarca işkenceden biri ancak Stan bunu efsaneleştiren tarafta oluyor. Celladın hikayesini anlatıyor. Önceki notlarda da bahsi geçmişti tekrar yazayım: Bu sebepten celladın Stan’e ihtiyacı var, kendi hikayesini büyütmesi için.
Daha bir sürü hikâye var dinleyeceğimiz bu şovda; zaten insanlar da geliyorlar, akın akın, ayaklarını sürüye sürüye. Bu şova katılmak için geliyorlar ve gelecekler de. Bu kadar insan kendi çıkarlarına olmayan bir dünyaya katılmak için nasıl bu kadar istekli olabilir?
Efendim bugün sular seller gibi aktı provamız, birden akşam oluverdi. Biz de keyifli bir provadan çıkmanın mutluluğuyla -ve tabii biraz da tatlı bir yorgunlukla- kapattık bugünü.
Yarın görüşürüz!
02.02.24 – Prova Günlüğü
Ladies and gentlemen, hoş geldiniz!
Bize arzuyu çağrıştıracak birkaç yer var oyunda. Arzu yalnız cinsellikle ya da aşkla ilişkili değil tabii, hele cellat için düşündüğümüzde onun arzusunun işkenceye yönelik olduğunu söyleyebiliriz. Göreceksiniz, türlü türlü hali var onun işkencesinin. Böyle diyorum ama kendisine sorulsa ne sinirlidir ne de bir işkenceci. O bir sanatçıdır. Çok kalmadı, ne öncesinin ne sonrasının olmadığı o ana geldiğimizde, kendisini siz de tanıyacaksınız.
Bugünkü provamızda akalım bakalım neler yapmışız bu hafta dedik ve akış aldık, kırmızı burunlarımız vardı bu akışımızda. Provaların dördüncü haftası böylece bitti, ben bu baş döndürücü hızı bir türlü anlayamadım gerçekten. Haftaya görüşürüz!
05.02.24 – Prova Günlüğü
Bu hikayedeki iki erkeğin de hayali ses çıkarmayan bir kadın. Egemen ya da sömürünün şiddetine uğramış bir kadını anlatıyorlar. Sanki kadına olanlar şiddetin ürünü değilmiş de kadın kendi iradesiyle her şeyi yaşamış gibi anlatıyorlar. Kendi suçlarını meşrulaştırmaya çalışıyorlar. Bu ikilinin sahip olduğu çirkin bir şehvet var.
Sevgiler selamlar, haftaya akışla başladık. Bugün çok sevgili Othello ekibinin de katılımıyla ilk seyircimize oynamış olduk böylece. Onlarla sonrasında sohbet ettik ve yorumlarını dinledik. Kendilerine kucak dolusu teşekkürler!
Yarın görüşmek üzere!
06.02.24 – Prova Günlüğü
Tek bir mermi, yüz milyonda bir ihtimal. Yaratılış gibi geliyor kulağa bu, diyoruz. Sondan doğan bir başlangıç belki de.
Stan için Cellat her şekilde bir tehdit unsuru, rus ruleti teklif ederken de silahını çıkarıp bir köşeye atmışken de, cellat Stan için çok korktuğu bir imge artık. Ah Stan ah!
Staccato hareketlerin gücüne ihtiyacımız var, diyoruz. Özellikle Stan’de görmek istediğimiz şey bu hareketlerle belirginleşecek.
Bugünü böylece tamamladık, yarın görüşmek üzereee!
07.02.24 – Prova Günlüğü
Selamlar,
Yine birden hafta ortasına geldik. Bugün kendimize bir akış alıyoruz ve biraz daha hareketlerimiz ve oyun detaylarımız hakkında konuşuyoruz. Teknik bazı detaylar, zamanlamalar vs vs derken keyifli bir çalışmayı ardımızda bırakıyoruz. Prömiyerimize neredeyse bir hafta kaldı, heycanım gittikçe artıyor. Bir de yarın provamız yok, Cuma görüşürüz.
09.02.24 – Prova Günlüğü
Merhaba,
Umuyoruz iyisinizdir. Bizim bugün keyfimiz de heyecanımız da yerindeydi. Saat 14.00’te sahnede toplandık. Ezberin üstünden geçmeye başladık. Derken Kuko birden Büyük Salon’un kapısını açıp yürümeye başladı, meğer yukarıdan simit kokusu almış, ona gidiyormuş. Sayesinde baya bir güldük eğlendik, günün anı bence bu oldu.
Provamızı bitirdik veeee ardından İki Kore’nin Birleşmesi ve Şirreti Evcilleştirmek ekiplerinden gelenlerle birlikte seyircili bir akış aldık. Böylece bu haftanın da sonuna gelindi. Kendilerine çook teşekkürler!
Önümüzde oyun haftası var, Stan ve Cellat’ın seyirciyle buluşmasını iple çekiyorum ve çok merak ediyorum.
Pazartesi görüşürüz!
12.02.24 – Prova Günlüğü
Aaah Stan, korkan, cesaretsiz ve egemen anlayışın içinde yaşantısını ona uydurmaya çalışan zavallı Stan. Durduğu yer gittikçe daralıyor, küçülüyor, bir şekilde hayatta kalmaya çalışıyor. Bunu da tabii efendi karşısında eğilip bükülerek, ona yaranabilmek için her şeyi yaparak yapıyor. Pek yabancı değil sanki?
Günaydınlar selamlar, işte “o” haftaya, oyun haftasına giriş yapmış bulunmaktayız. Bugün prova öncesi dekorlarımızı boyadık, hazırladık ve ışıklara baktık. Ardından oyuncular ile uzuun bir teknik akış aldık. Işığın ve dekorun da bir araya gelmesiyle oyun bambaşka bir hale büründü tabii. Teknik çalışmamızı sonlandırdık, dinlenmeye çekildik, günü de böylece bitirdik.
Hanımlar beyler, küçükler büyükler, madamlar mösyöler, DIKŞIN şov çok yakında karşınızda!
13.02.24 – Prova Günlüğü
Selam selam,
Bugünnn fotoğraf çekimimiz vardı. Orçun sayesinde harika fotoğraflarımız oldu. Çok teşekkürler! Çekim için aldığımız akışın ardından bir yemek yedik, enerjimizi fulledik, oyun saatindeki akışımıza kendimizi hazırladık. Birkaç seyircimiz de vardı bugün, onlarla sonrasında oyun hakkında konuştuk.
Bugünlük bizden bu kadar, yarın genel provamız var dostlar!
14.02.24 – Prova Günlüğü
Teoride köle ile efendinin ilişkisinin bozulamayacağı varsayılıyor, Stan de buna inanıyor, efendiyi tanıdığını sanıyor. Ama ölüm senden daha kurnaz Stan, anasının gözü gibi kurnaz hem de.
Bugün buluştuğumuzda oyunun sesi hakkında biraz konuştuk. Gereksindiğimiz şeyin sound ve o soundun yarattığı bedeni bulmak olduğunu söyledi ka. Aslında ortada bir karakter de yok hikâye de, ama sound var, bir tür Jazz gibi. İki zamansız soytarıyı izliyoruz sahnede. Bir de iki erkeği, ortaklaştıkları yerler bunlar. Zaten bu ortaklaşmanın dışında bu ikili birlikte anlam üretemez, anlamlı bir diyalog kuramaz. Çünküü ikisinin de paradigmaları ve niyetleri çok farklı.
Efendim bugün güzel başladı, tiyatronun kapısında dip dibe uyuyan iki köpek vardı, onları görünce içimiz sıcacık oldu. Oradan aldığımız keyfi aldık getirdik provamıza, üstüne bir de genel prova heyecanını koyduk. Son prova gününü bu güzel ve yüksek enerjiyle bitirdik.
Yarın prömiyer, bir sürecin daha sonuna geldik böylece. Bütüün bu keyifli günler için herkese çok teşekkürler, bir sonraki prova sürecinde görüşmek dileğiyle!