Hayat Seni Çok Seviyorum

Şair İlhan Sami Çomak, çocukluğundan başlayarak, tutuklanmasını, şairliğini, adalet mücadelesini ve hayatı anlama biçimini anlatıyor.

“Umutsuzluğun ağır karanlığını tartmak, kalbe ve akla çöken sessizliğin çoraklığını dağıtmak, hayatı derli toplu tutmak için umut hep yanımda oldu veya ondan uzaklaşmadım.”

Yazan İlhan Sami Çomak
Yöneten Kemal Aydoğan
Sahne Tasarımı Bengi Günay
Işık Tasarımı İrfan Varlı
Animasyon ve Afiş Tasarımı Saeed Ensafi
Yönetmen Yardımcıları Reyhan Özdilek, Sinem Kurt

Oynayanlar
Gülseven Medar
Ali Tekbaş

Metindeki Kürtçe kısımların çevirisi Murat Kılıç tarafından yapılmıştır.

 

Oyunda seslendirilen eserler:
*Gözleyi Gözleyi – (Deyiş)
*Lütfet Sultanım (Deyiş)
*Rind Birin (Zimar/Ağıt)
*Newroz / Em Rojî (Stran)
*Ho Dilo (Kilam)
*Ağbaba Semahı (Deyiş)
*Dünyanın Üzerinde Kurulu Direk (Deyiş)
*Dayê Welat Şirîne (Stran)
*Çawa Tê Herî (Stran)
*Beni Kör Kuyularda (Şarkı)
*Dayê / Rojek Tê (Stran)

PROVA NOTLARI

01.08.2022

merhaba’lar,
Mübarek bir saat olan 11.11’de büyük salona girdik, hazırlanıp Chekhov egzersizlerine başladık. Hem ısınmak, hem oyuncu-seyirci arasındaki alma-verme jestini ve Chekhov’un enerji merkezleri, “sıfır noktası-başlama-sürdürme-bitirme”, “form-bütünlük-güzellik-rahatlık hisleri” kavramlarını pratik edinmek adına Zinder’in kitabından yararlanarak çalışmalar yaptık. Çalışma sırasında sahne üzerindeki boru içinden gelen kuş kanadı sesi bir müddet eğlence malzemesi olsa da, ciddiyetimizi bozmadan devam ettik ve ilk günün verdiği yetkiye dayanarak bi’ minik helak olma hissiyle sonlandırıp yemek molasına çıktık.
14.00’te çıktığımız yemek molasından 15.30’da döndük, İpek hanımın getirdiği ilk gün güzelliği çikolata ve şarabı bir miktar tükettikten sonra bunun güzel enerjisiyle yaklaşık bir saat kadar oyun üzerine konuştuktan sonra prova almaya başladık. (iki kadeh sonunda ka tüm bu sistem ve ürettiği etkiye “niye böyle oluyor ya!?” diyerek bi minik isyana teşebbüs etse de, şarap güzeldi.)
Oyunun geçtiği coğrafyanın gerçekliğini kabul etmek, orada yaşayan insanların orada doğdukları için neye maruz kaldıklarını görmek, açımlamak ve bu şiddeti, adaletsizliği kaldırmak içinde elimizden geleni yapmak üzerine konuştuk. Böylece oyunun zeminini hangi istek, amaç ve eylem üzerine kurduğumuzu ve bunun gerçekleşmesi için de konfor alanından çıkıp hakikatin sancılı ama dönüştürücü etkisini deneyimleyi, deneyimlemeyi amaç edindiğimizi konuştuk. Egemenin istisna haline bir örnek olan sözleşme yaratıp, kendisinin buna uymayışı, nedensizce, ortada suç yokken geçersiz bir suç atfedişi ve onu cezalandırma yöntemini, tüm bu olguyu yaratan sistemi tartıştık.
Her gün 1 yeni kelime: Hayr u şer: Güzel bir şey (örn. düğün) olacaksa o hafta bir cenaze de olursa şayet, insanların hem cenaze ritüelini gerçekleştirip hem de hemen ardından düğüne gidip halayın da hakkını vermesi olayı. Bu durumun doğaya yakınlıkla mümkün olabileceğini konuştuk, biz kentlilerin “ayrıştırma” eyleminden ziyade bir bütünsellik, kucaklayıcılık, iki halin de bir arada yaşanabilmesinin imkânı… Yağmur sonrası doğan gökkuşağı gibi, yas da eğlence de ard arda ve iç içe.
Her gün 1 yeni replik: “Hayat güzel, ben hayatı seviyorum!” 28 yıl nedensiz hapiste yatan bir insan, İlhan Sami Çomak söylüyor bunu. Bitti. (:
18.00’de sonlandırdık provayı.
Ka: “ilk kez bir prova yedi saat sürdü he, patron çıldırdı!”

oççakalın,
sinem k.

02.08.2022

rojbaş’lar,
11.00’de büyük salona giriş yaptık ve canımız Chekhov’umuzun tekmil egzersizlerini tamamlayıp terimizin içinde boğulayazmadan beş dakika mola verdik ve sıcağı sıcağına yemek molasına çıkmadan bir saat kadar prova aldık. 14.40’ta çıktığımız yemek molasından ikinci günün verdiği yetkiye dayanarak 16.30’da döndük provaya kaldığımız yerden devam ettik.
Kadim meselesi: kadim olanın İlhan Sami Çomak için ayrı bir önemi var; dağ, koyun, keçi, dere… bizi büyüten, yapılandıran, ezelden beri o coğrafyada olan şey. Orada hep yaşayagelmiş varlık, kuş/bitki vs. ve orada varolmuş insan bedeni. Kadim zamanlardan beri varolan beden, onun faaliyeti ve günümüzde egemen ve onun sistemi tarafından bu bedenin dönüştürülmesi. Ata tohumu yok artık, gdo’lu besinlerle dolduruluyoruz, dolayısıyla bu bedendeki faaliyet kadim zamanlardaki beden potansiyeliyle, eyleyişiyle bir değil. Doğa içindeki insanın bağımsızlığı, zapt edilemezliği, doğayla kurduğu ilişki ve bütünleşme hali ürkütüyor egemeni, buna mahal verdiğinde sistemi çökeceği için. Egemen, devlet, otorite kavramlarının beraberinde “tek tanrıcılık” kavramı üzerine konuştuk. Yanmayız inş.
Her gün 1 yeni kişi: Rosi Braidotti: yeni materyalist, bütüncül/tekçi bir yapıyı savunuyor kendileri. Her şey birbiriyle ilişkili ve evrendeki her şey birbiriyle dolaylı/dolaysız temas halinde esasında. Hiçbir varlık bir diğeri için var olmadığı gibi, hiçbir varlık bir diğerinden hiyarerşik olarak altta ya da üstte de değil. “farklara rağmen eşitliği” sağlayacak olan, bu düşünce.
Her gün 1 yeni replik: “Kedilere ait bir şey var bende!” kediler de çocuklar gibi sürekli keşif halinde olan, meraklı ve oyunsu varlıklar. Mütemadiyen bir işleri varmış gibi takılıyorlar, bir odadan bir odaya acelesi varmış gibi gitmeler filan… kardeşim kim verdi size bu rejiyi?
19.00’da sonlandırdık provayı.

oççakalın,
sinem k.

03.08.2022

hello’lar,
11.00’de girdiğimiz büyük salonu egzersizlerimizle salladıktan sonra aman hiç soğumayalım diyerek 13.30 gibi kısa bir çalışmaya geçildi. Oyuncular ısınmada kullandığımız sopayı birbirine atarken (hayır asla şiddete meylimiz yok) söyledi repliklerini ve kazasız belasız sonlandırdıktan sonra karşılıklı oturup farklı çalışmalarla ilk üç sayfayı prova ettiler.
He bu arada, “Kaslar yorulur enerji yorulmaz!” (ka)
14.08’de çıktığımız Ferhatsız yemek molasından 15.30’da döndük ve bir yarım saat pilavsız sohbetimizin ardından provaya kaldığımız yerden devam ettik. Sonra oyunculara üstün istek/amaç ve fiillerinin ne olduğu soruldu. “oyunun bedeni var, nasıl bir bedenleniş geliyor akla bu metne bakıldığında?” Bir müddet süren beyin fırtınası. Bulunan fiilin niteliğinin ne olabileceği üzerine bir süre daha beyin fırtınası. Üçüncü günün verdiği yetkiye dayanarak hemen net bir karar vermemekle birlikte kabaca bir fikir oluştu, ana fiil ve niteliği bulduk, elbette yol üzerinde bu değişebilir. Bu fiil&niteliği tabii ki şimdi söylemeyeceğim, belki sonra…
Fiil ve nitelik üzerinden metin üzerine epey bi’ hasbıhal ettikten sonra “ya allah ya rezak ya fettah” diyerek devam ettik prova almaya. Metindeki “suyun aziz olduğu zamanlar” tanımlamasından yola çıkarak, artık suyun bile müşterek olmayışı, kapitalizmin rekabet yüklemesiyle suyun bile sahipli, sermayenin tutsağı oluşunu konuştuk. Sonra çocukluk, çocuklar ve onların yeşil sümüklerini konuştuk. Peçete algısının oluşmadığı ve henüz hijyen bilincinin kendisini avlamadığı o çocukluk halleri.
Her gün 1 yeni kavram: jouissance (Lacan) yani acı içindeki haz. Çocuklukta olan “can yansa da oyuna devam” hali, ancak çocukken katlanılabilir buna.
Her gün 1 yeni replik: “Utanmayı sonradan öğreneceğiz, zamanı değil henüz!” utanç olmadan yaşadığımız, oynadığımız ve eğlendiğimiz bir zaman ve mekân vardı, bizi biz yapmıştı ve şimdi ona sahip değiliz, dağınık ve ele geçmiş durumdayız.
18.31’de sonlandırdık provayı.

oççakalın,
sinem k.

04.08.2022

bonjour’lar,

11.00’de girdiğimiz büyük salonda yine kan-ter-gözyaşı favori üçlüsü eşliğinde tam gaz Zinder/Chekhov çalışmalarımızla başladık güne. Öyle ki, bir ara Ali’nin ter aracılığıyla adım adım 270 gram, 730 gram şeklinde kalorilerine veda ettiğine şahit olduk. Yine de devam ettik. 12.40 gibi egzersizleri sonlandırıp metin üzerine konuşarak provaya devam ettik. Bunu yazmasam olmaz;

Ka: “Ilhan sami çomak olmak ne demek? Gerekli mi?”

Ali: “Ben bi türkü söyleyeyim…”

ve bilimum kahkahalar… işte müzisyenlerle çalışmanın datlu yönleri.

Bu soru üzerinden yazar, metin, metnin isteği ve rolün inşaasının nasıl mümkün olabileceği üzerine konuştuk. Evet, beyin fırtınaları yapmadan provaya başlayamamak gibi rafine-kırmızı çizgilerimiz var. Politik problemleri İlhan Sami Çomak kadar yakıcı bir yerden bilmesek de, metindeki yüklü/açmalı konuşmaları oyuncu nasıl giyinir ve aktarabilir?

Ve nihayetinde konu nasılsa yemeğe geldi, madem o kadar konuştuk epigenetik –göç/kıtlık- kodlarımızı (lokal şaka) kırma hevesiyle geçmişteki atalarımızı da doyurmak için 13.40’ta yemek molasına çıktık. “Geçmişin canlarına değdirelim de gelelim.” (ka). 15.15’te döndüğümüz yemek molasının ardından provaya devam ettik. İlhan Sami Çomak’ın fotoğraflarını sahneye koyduk ve oyuncular onlara bakarak oynadılar oyunlarını. Bu fotoğraflar bize ne ifade ediyor, nasıl bir etki yaratıyor bizde ve bu etki nasıl konuşturur bizi?

Metinde ilerledikçe daha da kani oluyoruz ki İlhan Sami Çomak çok duyusal bir varlık, doğayla çok iç içe olmaklığın getirdiği bir şey bu. -Belki- bilmediğimiz bir coğrafyaya dair duyusal, somut verilerle soyut imgelerin resmini çiziyor bize. Çok iyi gözlemlemiş, kaydetmiş ve kokusuyla, görüsüyle, duyumuyla bir portre canlanıyor gözümüzde onun betimlemeleri vesilesiyle. Helalke.

Repertuar geniş ve oyuncularımız esasında müzisyen olunca yapıştırıverdik aralarda türküleri fakat on dakikalık bir ara talebine dahi direnen Gülseven’in çalışma aşkına devam ettik sayfaları devirmeye. Bir ara devrim ve sana ilişkisi, endüstriyel sanat ve imkânsızı talep eden devrimci sanat farkı, salt içerik değil yıkılan ve yeniden üretilen formun içerdiği dönüşmüş içeriğin bizdeki karşılığı üzerine konuştuk. Eski formun görülüp, kabul edilip, dönüştürülmesi ve artık çalışmayan yerlerinin atılıp yenisinin eklenmesi… hareketin kökünü görsek de, ilkine göre mesafe almış olduğunu da görüyoruz.

“Sanat, olmayan halk için yapılır.” (Gilles Deleuze). yani no piyasacılık, yes ütopyacılık.

Her gün 1 yeni bilgi: 1900’lerin başında yapılan bir deney üzerine ancak bu bilgiyi paylaşırsam CİA bizi ele geçirebilir.

Her gün 1 yeni replik: “Oyunlardayız!” çocukluğun mekanının verdiği coşku ve mutluluk. Keşfetmek, sıkılmak (depresif değil, yeni bir şeyin yaratımı/keşfi için) ve yeniden keşfetmek. Alice Harikalar Diyarbakırında gibi, her seferinde yeni, büyülü ve keşfedilmeyi bekleyen bir dünyaya düşmüş gibi.

17.57’de sonlandırdık provayı.

oççakalın,

sinem k.

05.08.2022
hallo’lar,
11.00’de büyük salonda Chekhov Şallı egzersizlerimizle başladık sabahımıza, günümüz aydı
ve bir buçuk saatlik çalışmanın ardından oyuncular soğumadan tekstlerini değişik melodilerle
çalışmayı denediler. Staccato, legato, abartılı, absürd…vs. formlarla konuşarak aynı zamanda
ezber çalışması yapmış oldular.
14.05’te çıktığımız yemek molasından 15.30’da döndük ve “düğün” konseri projesi tasarısıyla
enerjimizi yükseltip provaya devam ettik (neşemizi, coşkumuzu, a. schopenhauer’ın “eyleme
kudreti” dediği şeyi harekete geçirecek bir şey gerek! *bu noktada local bir ek-kıssadan hisse:
“bir gün schopenhauer’a sekizinci karısı gelmiş ve demiş ki ey Schopenhauer, Schopenhauer,
iyi bir filozofsan, bil ki bizim gibi eşlerin olduğğçün- falan filan.”)
Gelelim provaya… hangi kısımlarda hangi türkü/dengbej/ağıt nasıl olur buna baktık, ardından
metin üzerine çalıştık. Birkaç kez tekrarlar alıp yer yer soluklanarak belli noktalar üzerine
konuştuk. Ilk haftanın son gününün ve haftasonundan önceki son günün verdiği yetkiye
dayanarak Ka bolca deşifre yapıverdi. Metni ve içindeki oyunları daha iyi çözümlediğimiz
buluş anları yaşandı, ancak elbette bunları burada ifşalamayacağım. 8 Eylül’de görüşürüz.
Her gün 1 yeni bilgi: Şathiye. Softanın korkutan cennet cehennem paradigmasını büken,
tasavvufi/dini halk şiirindeki mizahi manzumeler. Molla Kasımlar vatan hainliğine devam
ediyor hala…
Her gün 1 yeni replik: “Gücünü bilmek, adaletli olmak, cana ve canlıya değer vermek.”
Yaşasın Şamanizm!
18.50’de sonlandırdık provayı.
oççakalın,
sinem k.
09.08.2022
Tengrinin Kut’u üzerinizde olsun.
11:40’ta Büyük Salon’a indik. Bugün Ali de enstrümanı ile geldi.
11:45-12:40 arası Chekhov egzersizleri ile ısındık. Daha sonra bir 5-10 dakika kadar ara verip metin
üzerinde çalışmaya geçtik.
13:12 Oyuncular sahnede yine metni en başından başlayarak hızlıca akıtmaya başlarlar. Sahnede
hareket etmekte serbestler. Lafları bitince başa dönüp ikişer kez aldıktan sonra diğer oyuncuya
geçiyoruz.
İleride bu egzersizi metronom ile yapacağız. Ve anlaşılmayacak kadar hızlı şekilde hızlı akıtma
çalışması da yapacağız. Amacımız kendi düşünce hızımıza yaklaşmak.
Zamanın içinde bir akış yakalamak lazım bu oyunun da öyle güzel bir büyüsü var. Büyülü gerçeklik
denilen o şeyi yakalamak gerek.
10.08.2022
Günaydın dedim, doğdu güneşim
Bugün 10:30’da İlhan Sami ile olan telefon randevumuz için 10:15’te tiyatroda toplandık.
İpek ve Hakkı Zariç de bizimleydi. 10:30’da İlhan Sami İpek’in telefonundan bizi aradı ve
hpimizle tek tek konuştu. İlhan Sami’nin sesi çok iyi geliyordu, hem yaşam doluydu hem de
heyecanlıydı. 10 dakika içinde ne var ne yoksa konuşabilmek gerektiğinden bir an önce
paylaşılması gereken ne varsa paylaşmak ve sormak istiyordu herkes. İlhan Sami ona
yolladığımız fotoğraftan bizleri biliyor, o fotoğraftan hangisi olduğumuzu söyledik. Oyunda
kullanmak istediğimiz türkülerden onun özellikle iztediği sevdiği bir türkü varsa onu bize
söylemesini istedik. Ali’yle konuşurken ona söylemiş. Oyunun finalinde İlhan Sami’nin
hapisten çıktıktan sonra yapmak istediklerini sıraladığı sözleri vardı. Bir sonraki telefon
görüşmesinde onu bize anlatmasını söyledik. Bunun ses kaydını alıp oyunda kullanacağız.
11:30’da Büyük Salon’a inildi ve Chekhov egzersizlerine başlandı.
12:30’da Chekhov egserzislerini bitirdik ve tekst üzerinde çalışmaya başladık. Metnin en
başından sayfa 10’a kadar geldik. Sonra yine en baştan oraya kadar ezber akıttık.
Ardından bağlamaları aldık
*Ey Zahit Şaraba Eyle İhtiram
“Senin aklın ermez, bu başka hesap
Meyhanede bulduk biz bu kemali
Senin aklın ermez, bu başka hesap
Meyhanede bulduk biz bu kemali”
11.08.2022
Günaydın güneş!
Bugün provamız saat 12:00’deydi. Ali söz verdiği gibi elinde bir paket kaçak çay ile geldi.
Ayrıca bugün Ankara’dan dramatik yazarlık öğrencisi Alaz aramıza katıldı. Hoş geldin Alaz.
12:07 Büyük Salon’a inip her zamanki gibi Chekhov egzersizlerimizi yaptık ve ardından paskalya çöreği
eşliğinde kaçak çaylarımızı içtik. Enfes bir gayr-ı meşru tat.
14:18’de metni en başından dün geldiğimiz sayfa 8’deki kar temalı bölüme kadar akıtıyoruz provayı.
“Yoldan çıkmışlığımızın altı şöyle çiziliyordu…” Yine bir ironi ile karşılaşıyoruz. Aslında genelin
tutuculuğunun, devletin tutuculuğunun beyanı oluyor bu.
18:45 bir çay molası verildi
Bu sırada projeksiyona fotoğraflar yansıtılarak denendi.
18:54
Provaya geri döndük.
Arkada keçi yavrusu kucakta fotograf, oyuncular üzerinde ışıkları var.
En baştan aldık.
18:54-19:38 yaklaşık 44-45 dakika sürdü.
Sayfa 8’e kadar hakimiyet olduğu görünüyor. Devamında da aynısını yakalacağız birkaç güne.
Yayında emeği geçen herkese teşekkürler
12.08.2022
Gözleyi gözleyi diyerek başlıyoruz
11:30-13:10 arası Chekhov egzersizlerimizi yaptık. Egzersizleri bitirmeden önce “Açmak ve Emin” fiil
ve sıfatlarımızla “Bir kuş, en eski adıyla bir kuş” demeyi ve metnin bu ilk birkaç cümlesini bu duygu ve
varoluş biçiminde söylemeyi deneyimliyoruz.
13:45’te sahne oyun biçimine sokuldu, projeksiyonumuz mikrofonlarımız, kaya ve taş, oyuncuların
tabureleri yerlerinde.
“Gözleyi Gözleyi” diyerek metnin, oyunun en başından alıyoruz.
*Egemenden kurtulmanın bir yolu var egemeni dikkate almamak. Burada İlhan Sami bunu çözmüş ve
bunu ironiler yaratarak duruma ironi ile yaklaşarak yapıyor. Girişteki bu deyişteki sözler de bunu
anımsatıyor.
Egemen değil dikkate alınacak, bizi biz kurtarırız: “Ali’m ne yatarsın car günün geldi”
İlhan Sami’nin minör fakat kuvvetli, emin bir sesi var. Kararlı. Ne bileyim derken bile kararlı. “Tam
hatırlayamıyorum” derken bile emin. Hatırlamamayı bile bize emin bir şekilde aktarıyor.
“Korular kalmadı, kara yurt oldu” kadar güncel bir söz yok galiba. Ormanlar yandı, kılını
kıpırdatmadığı, uçakları satmış oldukları gerçekleri ortaya çıktı. Yine aynı noktaya geliyoruz: Egemenin
kayıtsızlığına karşı “Biz” olmak “Bir” olmak.
15:09’de çıktığımız yemek molasından 16:40’ta döndük
K.A. İyi ilerliyoruz. Değişimlere de açık olalım. Oynadığımızdan zevk alma noktasına geleceğimiz bir an
olacak. Egzersizlerde bir fikri farklı ifade biçimleriyle denemelerimiz bizi hep sahne üstünde elimizdeki
elemanlarla farklı neler yapabiliriz’ hazırlıyor aslında. Şimdiye dek yaptıklarımız bir girizgah. Mutlaka
katmanlar ekleyeceğiz buna.
İlhan’ın ironisini anladık. İlhan’ın bu oyunu bizim çocuk coşkusuyla algılamamızı sağlayacak yönlerini
de keşfettik ve etmeye devam ediyoruz. Oyuncularımız İlhan’ın anlattığı bu dünyayı deneyimlemiş
olmaları bu katmanları daha inanılır kılacak nitelikte. Yaklaşık 4 hafta içinde bu noktaya geleceğiz,
daha organik bir anlatım biçimine girebileceğiz. Her şey zamanlama olarak olması gerektiği gibi
gidiyor.
18:41
Projeksiyonu ve ışıkları kapattırdık
Oyuncular yere uzandılar. Salon karanlık. Ezber alıyoruz. Oyunda yaptıklarını içlerinden yapıyorlarmış
gibi hayal ediyorlar. Şarkıları mırıldanarak söylüyorlar. Bağlama yok.
19:11’de
Sayfa 10 “Oh Dilo”ya kadar geldik
Türkülerin Türkçe çevirileri olsun dedik projeksiyona yansıtılacak.
İkinci haftanın sonuna geldik.
Her şey çok güzel olacak !

 

15.08.2022

hola’lar,

11.03’te romantizm batağına düşemeyecek düzeyde yağmurdan sırılsıklam olmuş bir halde sahneye giriş yaptık, bu prodüksiyon için miko’ya teşekkürler. Yüzde doksan yedi Covid şüphesi ile evde Beşir gibi yattığım geçen hafta boyunca, enstrümanlar gelmiş, kekler yenmiş, sayfalar boyu yol kat edilmiş, dondurmalar yenmiş, birtakım aksesuarlar eklenmiş, kaçak çaylar içilmiş… “helalke-devamke” diyerek 11.20-12.20 arası bir saatlik Chekhov’lu-Zinder’li egzersizlerimizi ondan ayrılamayacak ter damlalarımız eşliğinde gerçekleştirdik ve akabinde sayfa on üçe kadar birkaç kez akış aldık.

Akış esnasında destansı/şiirsel anlatım ve şiirsel anlatımın, tekil varlığın deneyiminden akan gündelik dil halinde kullanımı üzerine konuştuk. Destansı anlatım, araya sis perdesi koyup bizden uzaklaştırarak meseleyi kavramamız noktasında güçlük çekmemize neden oluyor. Oysa bizim, oyuncuların kendi tekil deneyimlerinden geçen, temellük ettiklerini, sahiplendiklerini, içselleştirdiklerini hissettiğimiz, onlara ait olan bir anlatıya şahit olmaya ihtiyacımız var. Karşılaşmayı sahici kılacak olan, anlatının oyuncunun kendi ‘sesine/bedenine’ dönüşmesi ve kuvvetini buradan alarak bize akmasıdır. Duyular ve duyumsamaları devreye sokalım!

Konuşmalar neticesinde nöronlar arası elektrik bağlantısında minik şoklar vuku bulduğundan mütevellit “çilvekimençilveçilemkimenveçilkil”vari doğrusunu unutturan -lokal- tekerlemeler çıkıverdi ağızlardan, her şeye rağmen akışlara devam ettik.

14.44’te yemek molasına çıkıp 15.50’de oyuncuların röportajı için sahneye döndük. O esnada İpek hanım yine tatlı bir jestle bize çeşitli “besin”ler getirdi, kötü alıştırıyor… teşekkürler! 16.50’de provaya kaldığımız yerden devam ettik. Ka yukarıdan top istedi, bi’ an çift kale maç yapayazsak da, kaleden teğet geçip akışa devam ettik. Oyuncular karşılıklı oturup topu yerden yuvarlayarak birbirine atarken, repliklerini akıttılar: eylem birincil, replik ikincil!

Ali’nin nasıl ezberleyemediğini heyecanla bekleyen Ka “Ali sayfa 13-16 arasını ezberledi galiba…” şeklinde söylemlerle ona minik kalp krizleri yaşatsa da, anlaştığımız üzere sayfa 14’e kadar çalışmakla yetindik, söz senettir.

Her gün 1 yeni bilgi: Ranciere bey, A. Artaud ve B. Brecht’in –özetle- seyirciyle didaktik-vari bir ilişkilenmeye girdiklerini ifade ediyor Özgürleşen Seyirci’de. Günün tasfiye edilen kitabı mukaddesi. (bizim didaktikliğe değil; özgürleştiren bir karşılaşmaya ihtiyacımız var)

Her gün 1 yeni replik:

“Ben dağlara inanarak başladım hayata.

O muntazam sabitlik

Esirgeyici ve bağışlayıcıydı dağlarımız

Bizi olduğu gibi kabul ediyor

kendisine benzetiyordu:

Haddini bil, kibirli olma!” ben bunun üzerine Kant’ın “yüce” kavramı der susarım.

19.30’da sonlandırdık provayı.

oççakalın,

sinem k.

 

16.08.2022

gela sou’lar,

11.00’de stüdyoya giril-miş, 14.10’a kadar ezber çalışılıp mama molasına çıkılmış, alınan protein&karbonhidroşların gazıyla 15.30’da stüdyoya dönülüp provaya devam edilmiş. Oralarda yoktum çünkü ben bir atölye sevdalısıyım. Büyük salondaki buffoon atölyesi biter bitmez benim de dâhil oluşumla yurdumuza, büyük salonumuza otağımızı kurduk ve 17.00’den itibaren provaya orada devam ettik, burası bi’ başka be.

O saate dek, Reyhan’ın aldığı notlara bakılırsa büyük bir azimle 7-13 sayfaları arası hunharca ezber çalışması yapılmış ve bu esnada replikler üzerinden çeşitli meselelere değinilmiş. “-örneğin İlhan Sami’nin- doğa ile bütünleşme hali, göz teması aracılığıyla –ormanla, dereyle, onu sarmalayan taşlarla- kurulan bağlantılar, doğadaki varoluş hallerinin başka düzeylerde iletişimin de mümkün olduğunu bize gösteriyor oluşu…” gibi. Kuğu’l.

17.15 civarı “neden gastritimizi azdırmayalım ki?” diyerek on beş dakikalık bi’ minik simit molası verip çayla da “oh şifa olsun” kapanışı yaparak çeşitli denemelerle ezber çalışması yapmaya devam ettik. Reyhan ve Ayşe, oyuncuların yanında yürüyerek takıldıkları noktada onlara sufle verdiler (olanca inancı ve aksanlı süslemeleriyle Kürtçe kısımlardaki sufleyi veren Reyhan’ın soy ağacının tekrar çıkarılmasını talep ediyorum). Nihai ereğimiz, sayfa 16’ya kadar gelmek fakat her şeyin hayırlısı ve her şeyin başı sağlık elbette. “E yetti gari” diyerek ka’nın metin üzerinde yaptığı değişiklikleri kendi metnimiz üzerine kaydettikten sonra en baştan geldiğimiz yere kadar headset eşliğinde bir akış aldık.

Her gün 1 yeni bilgi: Ali’nin tokat niteliğindeki itirazi sorgulaması neticesinde oyunlarda yer alan şarkıları “türkü”den ziyade “stran” olarak adlandırmaya karar verdik. *Stran: Kürtçe şarkı.  (+ 1 hüzünlü bilgi: yarın provamız yok)

Her gün 1 yeni replik:

“Le Guin, “Bir duvar var” diyor Mülksüzler’de

Devasa ve aşılamaz, hecelerden, kelimelerden

Anlam denizinden, bazen korkulu rüyalara dönüşen

Bir duvar! Dil duvarı!”

19.35’te sonlandırdık provayı.

oççakalın,

sinem k.

 

18.08.2022

privet’ler,

12.00’de stüdyoya girilmiş, 15.00’e kadar karıncalar gibi çalıştıktan sonra enerji deposunu fullemeye, yemek molasına çıkılıp 16.10’da provaya dönülmüş. O sırada büyük salondaki eğlenirken düşündüren atölyede kişisel gelişimime gelişim kattığımdan, 17.00 civarında provaya dâhil olabildim ve akabinde boşalan büyük salona göç edip orada devam ettik çalışmaya.

Mekânda mevcudiyetimin eksik olduğu anlarda Reyhan’ın aldığı notlara göre ezber çalışılmış, metin düzenlemeleri yapılmış, yeni rejiler gelmiş ve kimi replikler üzerinden buraya aktarmayacağım politik meselelere de değinilmiş. Bizim de küçük sırlarımız olmasın mı?

Doğa içinde varolan kişinin ruhen-bedenen o koşullara göre şekil alıyor oluşu, orada yaşam sürdüren kişinin anlama yetisinin, perspektifinin, uğraşının ve yönelişlerinin de doğayla paralel gelişiyor oluşunu konuştuk. İşte İlhan Sami’de olan şey; doğa-içinde olmaklığın ayrıcalıklarına sahip olmak. Bugün de kentliliğimize acıdık çok şükür.

Her gün 1 yeni bilgi: İran’da seyirciye “muhatap” deniyormuş. Manidar… karşılıklı bir karşılaşmayı, hiyerarşi değil eşitlik zemininde –hemzeminde- inşa edilmiş bir ilişkilenmeyi çağrıştırıyor.

Her gün 1 yeni replik:

“Sadece aşk değil anılar da bakım istiyor

Hatırlamam gerekiyor. Hatırlayıp anlatmak

Bakım için ilk şarttır anlatmak.

Varlık, mekânsız olmaz, anılar da”

19.30’da sonlandırdık provayı.

oççakalın,

sinem k.

22.08.2022

dia duit ann’lar,

12.20’de stüdyoya inilip ezber çalışılmış ve 15.00’te yemek molasına çıkılmış, 16.10’da stüdyoya dönülüp ezber çalışmasına devam edilmiş. O esnada “atölyeler bitmez vatan bölünmez” imanıyla başlayıp “atölyeler de biter, provalar bitmez” realitesiyle buffoon’a veda eden ben, 17.00’de çalışmaya dâhil oldum. 19.00’da ebediyete kadar özhakiki mekânımız büyük salona geçtik ve orada “haydi gastrit-azdırmaca-keyfisine!” tebliğiyle simit-peynir-çay muhteşem üçlüsüne düştük, malum bugün prova 21.30’a kadar. Buraya giriş var buradan çıkış yok… Hamuraşkına simitlerimizi kemirirken bir taraftan da teknik ekip sahnede dekor kurulumu yapıyordu, 19.30’da teknik hazırlık ve yeme faslını sonlandırıp provaya kaldığımız yerden tam gaz devam etik.

Yokluğumda alınan notlara göre yeni stran dâhil olmuş hayatımıza, gittikçe renkleniyoruz gökkuşağı gibiyiz vesselam. Mekânın ve zamanın kişiyi bir intikamcıya dönüştürebilme potansiyeli üzerine konuşulmuş. Niyetleri yansıtan mekânlar, insanın kötülüğü ile işbirliği yapabiliyor. Öznenin zamansallık ve mekânsallıktan ayrı tahayyül edemeyeceğimiz varoluş hali diyerek Heidegger’e bir “heil-heid!” çakıyorum. Felsefe desen var. Benden sonra intikam meselesine tekrar değinildi; intikamsızlığı savunduk metin üzerinden ancak bu bize öfkeyi unutturmasın, egemenin fiiliyle ortaklaşmamak için diri tutacak bir türden kine/öfkeye ihtiyacımız var.

Ka: “Bu oyunun oynanmasının nedeni öfke, öfkenin doğurmasını istediğimiz şey ise sevgi çünkü egemeni alt etmek için bu gerekli. Birbiriyle çelişen değil birbirini besleyen duygular bunlar.”

Stran üzerinden türkü/şarkı/arabesk müzik kültürü ve üzerimizdeki tesiri, sosyolojik bağlamda nelere yol açabileceğinin potansiyelleri üzerine konuştuk. “Bırakın da yaşayalım” deyip jilete teşvik edenlere inat “yaşasın eyleme kudreti, Ya Praksis!” diyoruz. Ama tabii her müzik türü kendine has ve biricik, hepsini kucaklıyoruz… (buffoon’umdan çıkamadım, -lokal olacak ama- “özür dilerim”).

Her gün 1 yeni bilgi: Bugün de cahil kaldık çok şükür.

Her gün 1 yeni replik:

““Zaman nedir diye sorarsan bilmiyorum,

Sormazsan biliyorum.” Böyle diyor Marcus Aureulus.”

21.30’da sonlandırdık provayı.

 

oççakalın,

sinem k.

 

23.08.2022

 

namaste’ler,

12.20’de büyük salona inip çeşitli egzersizler eşliğinde ezber çalıştık, o sırada sahnede dekor kurulumu yapılıyordu. 15.00’te yemek molasına çıktık, 16.30 da salona indiğimizde “dekorum sensin” programı simülasyonundaymışçasına bi’ minik heyecanlandık zira dekor ve aksesuarlar yerini bulmuştu,  yeni cicilerimizin oyun imkânlarının hevesiyle 17.00’de provaya başladık.

Tatlı buluşlarla ilerlerken bir ara ka’nın verdiği reji dolayısıyla halayın nasıl çıktığını keşfediverdik, “halayın etimolojisi”… biz burada etimoloji çalışıyoruz höeey! 18.45’te klasik simit-peynir-çay’lı molamızı verip 19.30’da ya allah ya fettah ya rezzak diyerek devam eyledik provaya.

Dünyaya hâlâ bir özgürlük gözünden bakabilmektir,hayat seni çok seviyorum’  demek.”  der Ka.

Her gün 1 yeni bilgi: Spoiler vermiş gibi olmayayım ama oyuncuların volta attığı bir sahnede konusu geçen Peripatetik Ekol’e değinmek istedim bugün; Aristoteles’in öncüsü olduğu ekolde, -gezgin- felsefeciler “biraz da beden jimnastiği” diyerek zihin jimnastiğini yürüyerek yürütmüşlerdir. “felsefe sporu”?

Her gün 1 yeni replik:

“Yıldızlar çocukluğumuza yakışıyordu:
Parlak, kocaman, kaygan
Karanlık zedelenmeyince ışık da tam oluyormuş!”

21.10’da “yorgunluk diye de bi’ şey var tabii” diyerek sonlandırdık provayı.

 

oççakalın,
sinem k.

 

24.08.2022

ciao’lar,

12.20’de büyük salona girip ezber çalışmasına başladık. Bugün Gülseven ve Serdar’ın ortak yapımı Rubar da bizimle! 14.00 civarı Ka ve teknik ekip sahneye giriş yapınca, Rubar ve Sare ikilisi sayesinde moda çocuk bahçesi’ne dönen fuayeye geçiş yaptık, orada stajyerler delicesine origami yaparken Reyhan ve ben oyuncularla ezber çalışması yapmaya devam ettik ve saatler 15.00’i vurduğunda yemek molasına çıktık. 16.20’de sahneye dönerken Reyhanla “üfleyince köpük balon çıkaran oyuncaktan alıp bebeleri sevindirerek sevap points kazanalım” dedik, biz daha çok eğlendik. Saatler buçuğu vurduğunda çocukluk sona erdi ve teknikli bir akış aldık baştan sona kadar, 1 sa 25 dk sürdü yaklaşık olarak. Akış esnasında Orçunphotography da bizimleydi, çok bekledim ama fotoğrafımızı çekmedi.

Akışın ardından 20 dakikalık mola verip 18.30’da sahneye döndük, baştan başlayarak sahneleri detaylı çalıştık. Oyunun dinamizmine, temposuna ve repliklerin altında yatan duygu ve düşüncelere baktık. Bir tür bilinç akışı ile hatırlayarak var etme oyunu bu, hatırladıkları üzerinden bir resim çiziyor bize. Salt kendi deneyimini değil, deneyime zemin hazırlayan tüm koşulları, sistemi mevcut düzeni de işaret ediyor bize. Bu işaretin bedenlenmiş hali olan oyuncunun “anlatı” elementleri üzerine çalıştık;  “beni bek ulen!” demeli ve oluşturduğu dünyaya bizi çekmeli, çağırmalı, bizi orada tutmalı. Bizi mıknatıs gibi çeken bi’ “şimdi ve burada size bir şey anlatıyorum” enerjisinin mevcudiyetini ne halde olursa olsun görmeli ve hissetmeliyiz.

Ka: “Tek kumanda var; oyuncu. Oyuncu ne yaparsa biz onu izleriz.”

Ve saatler 19.30’u vurduğunda balkanlardan gelen fırtınalara yakalanmadan yuvalara sığınabilmek adına provayı erkenden bitiriverdik.

Her gün 1 yeni bilgi: Günün epistemesi teoriden ziyade praksise dayalı; -spoiler gibi olacak ama- origami öğrendik! Her şey sanat için.

Her gün 1 yeni replik:

“Ben buna inandım!

İstemesini bilmezsen hiçbir şeyin gerçekleşmeyeceğini,

Hayat sevgisinin zorluklarla çarpışarak çoğaldığını…”

oççakalın,

sinem k.

 

25.08.2022

buna ziua’lar,

Bugün doğmadı güneşimiz, doğamadı ve doğmak bilmedi bir müddet. 80 milyon yağmur duası etmişçesine hunharca yağan yağmur damlaları arasından damladık sahneye ve 12.30 civarı fuayeye inip orada ezber çalışması yaptık. Bir ezber mekânı olarak oraya küçük bir bağımlılık geliştirdik sanırım, neyse ki yarın ezber çalışması yapacağımız son gün. 15.00’te yemek molasına çıkıp 16.20’de büyük salona döndük ve sayfa 19’dan itibaren detaylıca çalışmaya başladık.

Hapishanenin İlhan Sami için bir tür çilehane olduğunu konuştuk; bu noktaya kolay varmadı ve haksız cezalandırılışına sebep olan muhatabın istediği gibi bir insan olmamak için başka tür bir yolu tercih etti. Güçlü, dışlak, kavgacı bir öfkeden ziyade dünyayla kurduğu barış ilişkisiyle çelişmeyen ve onu zedelemeyen bir öfkeye sahip, çözümlediğimiz kadarıyla. İntikam, muhatabını yok etme dürtüsü üzerine kurulu iken öfkenin muhatabı mevcuttur; onu görür ve tanır.

Oyunda Medusa heykelinin geçtiği bir sahneye geldiğimizde “tepetaklak” olduğumuz dönemler, hayattaki kaza anları onların bir tür dönüm noktası olmaları üzerine konuştuk. Kazalar ve neticesinde varoluşa işlenen yaralar, beni ben yapan anlar ve deneyimler esasında. Bir kuple alıntı yapmak jilet olur tam bu noktada; “Yaralarım benden önce de vardı…” (Joe Bousquet). Medusa’ya bi’ hayır lokması farz oldu.

18.20’de yirmi dakikalık bir kafein molası verip kırk geçe döndük ve start ettik belli partları çalışmaya. Set ettik, puş ettik ve 21.08’de finişledik provayı.

Her gün 1 yeni bilgi: peygamberin tepesinde bulutlar olurmuş, onunla gezermiş.

Her gün 1 yeni replik:

“Zalimdi. Zalimliğini acıyan tenime dökerdi.

Utanırdım. Acı değil de utanç yaralayıcıydı.”

oççakalın,
sinem k.

26.08.2022

Bugün İlhan Sami Çomak’ın tutuklandığı gün.

Bugün tam 28 yıl olmuş.

 

29.08.2022
kaixo’lar,
12.30’da büyük salona inip başladık provamıza. Bölüm bölüm önce hızlı bir ezber alıp hemen
akabinde oyunuyla birlikte akıttık. Geçtiğimiz cuma -26 Ağustos- İlhan Sami’nin
tutuklanışının 28 yılıydı! Projeksiyona tarih yansıtılıp önünde çekinmeden fotoğraf
çekinilmiş ekipçe, yokluğumda… “İyidir hojdır” diyerek sıfır kıskançlıkla devam ediyorum:
bu hafta programımız değişti. Malumunuz prömiyere adım adım yaklaşırken pröm-anksiyetesi
perilerini adım adım geride bırakıyoruz; “tez akışlar alına!”. Dolayısıyla akşamüzeri ara
öğünümüzün muhteşem dörtlüsü simit-peynir-çaya düşmekler yok artık… 16.00-18.00 arası
verilen yemek molasının ardından alınan akışlar var artık. 16.00’ya kadar ezber-oyun
çalışmasına devam ettik ve bu esnada ezber kısmında verip oyun kısmında vermediğimiz
sufleler, oyuncularda minik erörlerin vuku bulmasına sebebiyet verdi. Versindi, vermeliydi,
“çıkarın üstünüzdeki konforu, ne dediğiniz anlaşılmıyor!” idi. Yer yer Kürt dili ve edebiyatı
mezunu olduğundan şüphelendiğim Reyhan’ın sufle vermekten kendini alıkoyamadığı olsa
da, bu çıkışlara ket vurup oyuncularımızı bilinmezliğin dehlizine iteledik, yollarını da
buldular, pişman değiliz.
17.30’da gerekli besinleri bedenlerimize zerk ettikten sonra sahneye dönüp teknik geçişlere
bakıp sayfa 16 sonuna kadar da teknikli bir akış aldık. İrfan abi teknik şovunu konuşturmuş
yine, içimiz açıldı sanatlandık epey bi. 19.15’te akış sona erdiğinde zirvede bırakalım diyerek
sonlandırdık provayı.
Günlük episteme dozu: Bugünkü minik keşfimizi sizinle paylaşmak istiyorum; “dirilik”
kavramı! “Özgürlüğün içinde ne olduğunu bana kimse unutturamaz. Bu mümkün değil!
Özledikçe özlemle diriliğini koruyor.” diyen İlhan Sami Çomak’tan ilhamla sahnede
ihtiyacımız olan, hareketin temel motivasyonlarından biri olan bu kavram üzerinde
yoğunlaşıyoruz. “Hayat seni çok seviyorum!” dedirten şeyin kendisi tam da bu dirilik hali;
yaşamsallık, yaşama isteği, sevinci, coşkusu, tutkusu… Bunun önüne çıkan her türlü engeli
aşacağız çünkü devrimi sağlayacak olan şey de bu canlılık, canlı varlık gibi yaşama arzusu.
Her gün 1 yeni replik:
“Düşünülen bir şey değil yaşanan,
İnanılan bir şeydi hayat.”
Zihinsellik öncesi bedensel yaşamı, canlı yaşamı, yaşamsallığı tarifliyor bu replikler. Tam
burada Antonio Damasio’dan bir kuple beyan etmek ister paşa göynüm: “Hissediyorum,
öyleyse varım!” Je suis déscolée, Descartes!
oççakalın,
sinem k.
30.08.2022
hallo daar’lar,
12.10’da büyük salona indik ve başladık provamıza. Yine bölümlere ayırıp her bölümde
hızlıca bir ezber aldıktan sonra oyununu çalıştık. Bir ara metin üzerine konuşurken konu
konuyu açtı ve Ali, Hakkari’deki “Sinem” destanından (kıpss) ve diğer yerel anlatılardan
bahsetti. Günlük hikâye dozumuzu aldık, etkilendik, provamıza devam ettik.
“Teslim olmamak için anlatmayı unutmayalım” der Ka. Anlattıklarını yaşarkenki başat
duygusu kuvvetli bir acı da olsa, şimdi o acı üzerinden mazlum bir dille duygu sömürüsü
yapmak yerine bunun ironisini, mizahını, esprisini yapabiliyor İlhan Sami Çomak. Sistemin
yıkıcılığını kavrayan bir zihin olarak dirilik içinden konuşuyor; zeminle teması kuvvetli,
yenilmediğini hissettiren bir sesi var. Aksi takdirde insan tüm bunları, 28 yıllık tutsaklığı
düşünürse direnişi mümkün kılan hali kaybeder ve kahırdan ölür…
İlhan Sami’nin çocuksu tanıma merakı, canlı yaşam arzusu üzerine konuşurken konuyla
ilişkili olarak Gülseven, adı İdare olan bir tanıdığından bahsetti ve sonra “hiçbir yazarlık
öğrencisi yazdığı bir metinde karaktere İdare adını koymayacak” diye üzüldükten sonra anılar
kuşağına son verip devam ettik provaya. KİT (Kürt istihbarat teşkilatı) ajanı Reyhan’ı bu kez
oyun esnasında sufle vermemesi noktasında tuttuk ellama şükur.
Kentin ürettiği insan ve bunun dönemden döneme nasıl dönüştüğü üzerine konuştuk;
90’lardaki mekânsallığın insan üzerindeki etkisiyle bugününki çok farklı. Hafızamızı kuracak
mekânlar dönüştü/yok oldu. “N’olcak bu Ataşehir’in hali?” dedik tek sorun orasıymışçasına;
sağım-solum-önüm-arkam-beton! Oysa İlhan Sami, İstanbul’da bile denize, martıya vs.
bakmış. Doğa-içinde-varolanın bakışı…
15.50’de yemek molasına çıkıp 17.30’da döndük İrfan’ın ışıklı dünyasına hoş geldik.
Geldiğimiz yere kadarki kısmın teknik geçişlerine baktıktan sonra teknikli bir akış aldık ve
19.34’te sonlandırdık provayı.
Günlük episteme dozu: Ali: “Has Kürtler sarışın olur.” ???error?404??notfound?????
Her gün 1 yeni replik:
“Ölüm, karanlığı beklemeyecek kadar sabırsızdı.”
Karanlık, büyüleyici olmakla birlikte mekânı tekinsizliğe bürüyen bir etkiye sahip. Özellikle
de kadınlar için. Fakat aynı zamanda bir özgürlük, karanlıkta güvenle var olmak.
“Gecenin getirdiği güzelliklerde çocukluğuma benzer

Bir özgürlük, hafiflik duygusu saklıydı.”

oççakalın,
sinem k.
31.08.2022
salom’lar,
Dün prova bitiminde “Abi yarın işim var, size kolay gelsin” diyen Ali’ye “Ezberini al da gel”
diyen Ka’nın sözü üzerine oyuncular tekmilimsi ezberleriyle geliverdi bugün. Fakat her şeyin
ötesinden ziyade öncesinde, 10.30’da moda van kahvaltı’da (reklam içerir) buluşup
kaliteee&marka içeren bir kahvaltı ettik, hop yakaladık modumuzu, yayında ve yapımda
emeği geçen herkese teşekkür edip afad uyarılı hunhar fırtınalara yakalanmadan 12.40’ta
vardık sahneye.
Büyük salona indiğimizde minik sürprizlerle karşılaştık; dekor kurulumunda birtakım
mutasyonlar gerçekleşmiş, Bengi Günay şovunu yapmış (bunun ne olduğunu söyleyerek
spoiler vermeyeceğim elbette, oyuna gelenler bilir), atmosfer bi’ başka olmuş… “E biraz da
böyle deneyelim neler olacak bağalım” diyerek 13.00’te hızlı ezber-oyun çalışmasına
başladık. Metnin formu üzerinden şiir ve düzyazı üzerine konuştuk; “Şiire inanarak hayatı
buraya çağırmayı ve gerçeklerden kopmamayı seçtim” diyor İlhan Sami. Çoğunlukla
romantik hamlelerle bizi gerçeklikten koparan bir mana yüklediğimiz şiiri, gerçeklikle temas
kurmak için, hayatın-içinde kalabilmek için kullanmış. Konvansiyonel olanı kırmak ve
yerleşik olanı bozmak için şiire ihtiyacımız var, diyerek devam ettik çalışmaya.
14.40’ta yirmi dakikalık mübarek bir kafein molası verdik, o esnada Alo171Sare’nin türlü
baskılarına maruz kalsak da bugün de sigarayı bırakamayıp dumanlı hava sahamızla döndük
sahneye. Sahne ve ışıkların yeni haliyle baştan sona hızlı bir akış alarak teknik geçişlere
bakıldı, düzenlemeler yapıldı. Ka ve İrf’in yıllara dayanan ve tükenmeyen hard’kor’ aşkının
meyvesi olan yeni ışıklı oyunlar, keyfimize keyif kattı. 17.15’de çıktığımız molada İpek
hanımlar şarabı ve Diyarbakır çöreği ile teşrif ettiler, bizi şımartmaya devam ediyor…
18.18’de dönüp son haliyle bir akış aldık ve 19.35’te “kâfi yaahu” diyerek sonlandırdık
bugünü.
Günlük episteme dozu: sıfır sıfır sıfır
Her gün 1 yeni replik:
“Sıkıntılara kefil aramak! Bunu en iyi yapacak şiirdir.
Şiiri mekânı aşan aydınlık bir yere koymak gerekir.
Ben öyle yaptım”
Ay kendimi tutamıyorum bi’ kuple replik de benim için gelsin,
““Kötülük rejimine karşı şiir”
Böyle yaptım!”
oççakalın,
sinem k.
01.09.2022
zdravo’lar,
12.00’de büyük salona indik ve Işığın Elçisi İrfan ile teknik geçişler eşliğinde hızlı bir akış
aldık ve 13.55’te bir kafein molası verdik. Dışarıya sonbahar düşmüş, “gençliğimizi
sevdiğinden şüphe ettiğimiz” yağmur taneleri bizimle temasa teşne bir halde şiddetle akıyordu
göklerden gaiaya doğru… (prömiyerden sonra –vatan millet hayrına- şair olmam inş).
14.30’da inip bir akış aldık, sufle perilerinin oyuncuları terk ettiği bir akış… zira malumunuz
prömiyere sayılı gün kaldı ve dünyadaki 1 saat buradaki 7 dakikaya eşdeğer.
15.45’te yemek molasına çıkıp 18.00’de küçük seyirci kitlemizi de alarak salona indik ve bir
akış alıp 19.25’te sonlandırdık bugünü.
Günlük episteme dozu: Haftaya bugün prömiyer…
Her gün 1 yeni replik:
““Keşke bir güvercin olsaydım/Bu dünya sevmek için çok küçük” diyor Füruğ
Hapishane yaşamak için çok küçük!”
oççakalın,
sinem k.
02.09.2022
helo yno‘lar
12.20’de büyük salona girip dün akışta ka’nın aldığı notlar üzerine konuşup zeus’un emri,
olmazsa olmazımız son hafta değişimlerine geçiş yaptık. Finaldeki bir bölümün nasıl olacağı
üzerine birtakım fikir fırtınaları gerçekleşti, ortalık karıştı düzen bozuldu yetiş ya muhammed
yetiş ya ali olsak da nihayetinde durumu çözüme kavuşturup başladık provaya. Biraz ezber
çalıştık, “unutursak kalbimiz kurusun” deyip oyunlara ve mizansenlere baktık.
Bu oyundaki oyuncu-seyirci ilişkisi üzerine konuştuk; “yarenlik” anları var, bir an’ı hatırlayıp
anlatmak var. İlhan Sami Çomak değiliz, olamayacağız da. Ancak ona ait olan deneyimleri,
oyuncular kendi deneyimlerinde hatırlar; yaşamaktansa hatırlar ve hatırladığını gösterebilir.
İlhan Sami’nin şiirle olan ilişkisi üzerine konuştuk; “mekânı aşan bir yere koyduğu” şiir aynı
zamanda onun da mekânı aşmasını sağlıyor. “Şiir duyularımı ve hafızamı biledi” diyor
metinde, onu diri tutan, yaşamsallığını besleyen şiir, “şimdi ve burada” yanında olmayan tüm
kokuları, sesleri, görüleri canlı kılıyor. Aynı şey, bunu aktaran, anlatan oyuncular için de
geçerli.
15.50’de bir yemek molasına çıkıp 18.00’de günün mini seyirci kitlesini de toplayarak indik
sahneye, bir akış alıp 19.15’te sonlandırdık provayı.
Günlük episteme dozu: “Geçmişlerini hatırlayamayanlar, tekrara mahkûmdur.” George
Santayana.
Her gün 1 yeni replik:
“Zaman seni öpmüş, bir bakmışsın kocamışsın.” Masalsı olmakla birlikte hakikatin ta
kendisini resimleyen bir replik… YİRMİ SEKİZ YIL.
oççakalın,
sinem k.
05.09.2022
barev dzez’ler,
Eveet “prömikkaygılar ama nihai meyveler” haftasına ojgeldiniz! Bu hafta perşembe –
prömiyer- gününe kadar 20.30’da sanki oyun oynuyormuşuzcasına akışlar alacağız.
Dün 15.00’te sahnede toplandık, İlhan Sami’nin kardeşi Suna da bizimleydi. 16.30’da
Orçunphotography ile birlikte fotoğraf çekimli bir akış aldık, prova olmadığı için notlara
geçilmedi e bu hayatta her şeyi de yazmamak lazım hem bizim de özellerimiz olmasın mı
falan filan. Kelime sayısını doldurmaya çalışan derdnak tez öğrencisi gibiyim zira artık
buraya yazmalık bir konu ve konuşmalardan ziyade ful-akış’lıpratik anlara geçiş yaptık. Söz
değil eylem! Yine de bir aksiyon olursa sizi dürterim, sakın üzmeyin kendinizi.
Bugüne gelecek olursak, 17.00’de büyük salona inip buçukta bir akış aldık ve 19.00’da
molaya çıkıp 20.30’da bayağı ciddili bir akış aldık. Artık beyle…
Günlük episteme dozu: “sen saa rehed ol bire min!” prömiyer haftası bizden oyunculara…
(diyarbakır’da “sen rahat ol kardeşim” manasına gelen bir kalıptır kendileri).
Her gün 1 yeni replik:
“Ölüm, sevdiklerine geldiğinde ölümdür en çok.
Hayatımın başından beri biliyorum bunu.”
21.40’ta olaysız dağıldık.
oççakalın,
sinem k.
06.09.2022
gaumarjos’lar,
16.30’da toplaştık ve Ka, dünkü akışta aldığı notları oyunculara iletti. Prömiyerin ayak sesleri
duyulurken notlarla ilişkili olarak oyun, oyuncu-seyirici ilişkisi üzerine tedx motivasyon
konuşmalarını sollayacak bir konuşma yaptıktan sonra toplantıya giren Ka’yı uğurlayıp
hazırlıklarımızı yaptık ve Orçunphotography eşliğinde “çıkırt-çıkırt” aldık akışımızı. 18.45’te
bir mola verdik ve 20.30’da dönüp mini seyirci kitlesiyle ‘dahabiciddili’ akışımızı aldık,
21.40’ta olaysız dağıldık.
(Notlar kısalıyor; adaya veda ediyoruz, gözyaşımız pıt…)
Günlük episteme dozu: Metinde sözü geçen Marcus Aurelius’un “Kendime Düşünceler” adlı
eseri, kendisinin amnezik kürt olma ihtimalini sorgulamamıza sebebiyet verdi… (“napam
oturmuşum kendime düşünüyom” şakası çık aklımdan.)
Her gün 1 yeni replik:
“Ben devleti görünce büyüdüm.”
oççakalın,
sinem k.
07.09.2022
aloha mai’ler,
16.00’da toplaştık, biraz mavralandık ve 16.40’ta büyük salona inip Can TV ile röportaj
yaptık. 18.00’de minik dozda kafeini damarlarımıza zerk edip geri döndük sahneye ve dünkü
akış üzerinden oyun üzerine konuştuk.
Oyundaki oyuncu-seyirci arasında hasbıhal etmek hali üzerine konuştuk; İlhan Sami’nin
deneyimlerini kendi deneyimleri üzerinden aktarmak, bunu yaparken anlatının altındaki
öfkeyi temellük etmekle birlikte onu aşıp ironi üzerinden anlatmak söz konusu. Tüm bu form
acıdan çıksa da, nihayetinde yaşam dolu bir tondan kavuşuyor bizimle. Bunun nedeni
kendisinin eyleme/üretme kuvvetini/kudretini kaybetmemek ve bizim de korkuya ve bizi pasif
kılan acıya kapılıp praksisimizi kaybetmememizi sağlamak. Hatırlarken çıktığı çocukluk
yolculuğundaki aydınlık anlar bile, tam da artık elinde olmadığı için anlattığı anlar aslında.
Elinden alınan, mahrum kaldığı yaşamsal her şeyi hatırlamasının nedeni, tüm bu yaşamsallığı
elinden alan sistemi işaret ediyor oluşu. Bunu yaparken altında yatan öfke ve acıyı yer yer
aşan bir ironi mevcut, çünkü bizi acının şiddetiyle korkutarak –bunu isteyen- sistemin
korkutuculuğunu pekiştirmeyi tercih etmiyor.
Hülasa, seyirciye “musallat” olup anlatın gari! Tüm bu adaletsizliği ve yaşananları herkese
duyurmak görevimiz, dedik, Ali ve Ka ağlaşarak (mübağala san’atı) sarıldı ve 19.00’da tekrar
mola verdik. Akşamki seyircili genel provaya kadar yatış!
20.30’da prömiyer öncesi son genel provamızı yapıp 21.40’ta olaylı dağıldık, olay iyidir
arkadaşlar.
Günlük episteme dozu: Yine etimolojik çalışmamızın ürünü olan bu nadide bilgiyi
paylaşmasam ölebilirim, “Bremen Mızıkacıları” esasında “Bire min Mızıkacıları”dır ve onlar
da birer amnezik Kürt’tür, haderojbaş!
Her gün 1 yeni replik:
“Yaşamak için bana bir hayat yetmeyecek!
Ancak hayat hep bulunmadığım yerdeydi.”
oççakalın,
sinem k.
08.09.2022

hojprömier’ler!

HSÇS Prova Notları Veda – 28. Bölüm, Oynat bakalım

17.00’de toplaştık. Bugün ay boşlukta olsa da biz boş değiliz, amnezik-zazamsılar ve parttime-aleviler lokma olarak damla sakızlı kurabiye yapar, bunun hakkını vererek prömiyer lokmamı yaptım, hüdey hüdey yedik -bilhassa sabilerin rızkını höpleten Kurabiyecanavarıİrf- ve akabinde sahneye inip dünkü seyircili genel prova üzerine konuştuk. Ka, dün akışta aldığı notları söyledi, klasik prö-prömiyer hediyesi müthiş kitaplar takdim etti bize ve mini bi’ duygu yüklü konuşmanın ardından -birazı da pazar günkü final rakısına kalsın- “zamanı yiyemedik hadi biraz da prova” diyerek belli yerleri çalıştık. Bir ara Ka kendini yöresel suların akıntısına kaptırıp Zazaca konuştu, işte o an “yeterli” diyerek 18.20’de oyuncuları 19.30’da sahnede toplanmak üzere salıverdik. 20.30’da prömiyerde görüşürüz!

Son not olması dolayısıyla, sazı elime alıp -hüü- veda hutbesi babında iki kelam etmek ister paşa göynüm; malumunuz “çok çiğ çağ”, buna rağmen İlhan Sami’nin sorgu-suale gelmez kesinliği ve eminliğiyle bağlandığı hayatı hücreye daveti, tutsaklığın oklarını bize çevirdi neredeyse. Hangimiz hangi düşünce örüntülerinde, mekânsallıkta ve paradigmada nasıl tutsağız? Kendimize döndüğümüz, led gibi aydınlandığımız, YİRMİ SEKİZ YILLIK “tutsaklığa ve ölümcül ‘bakış’lara karşı yaşamsal ‘bakış’!” diyen İlhan Sami’den feyz aldığımız, dirimselliği davet ederek mekânsallığı ve zamansallığı yer yer aştığımız bir süreç oldu. “Bunca acı ve ölümün derin sularına bunca batırılışı”na, “kalbindeki ve aklındaki silmesi mümkün olmayan izlere” rağmen tam da buna neden olan sisteme karşı direnerek canlı yaşamı diri tutma çabası, bize çok şey öğretti. İlhan Sami’nin bize ilettiği mektupta belirttiği üzere salt bireysel bir hikaye olmaktan öteye geçerek bir halkın hikayesini dile getiren bu oyun, umarız ki yeryüzünde adaleti var etmeye bir adım daha yaklaştırır bizi, neticede “cümlenin muradı, dünyada cennet”. Bu süreçte kaçınılmaz olarak şiddetin yakıcılığıyla karşılaşsak da acı dehlizine kapılmadık İlhan’ı emsal alıp. Nihayetinde ışıklı, aydınlık olan bu yolda ekip içi/dışı emek veren, destek olan tüm canlara çok teşekkür!

Velhasıl, bizlere ilham olan İlhan’a namütenahi şükranlarımızı iletiyor, iyi ki yollarımız kesişmiş diyor ve göz göze kesişmesi için kadeh kaldırıyoruz!

Günlük episteme dozu: ay cehalet mutluluktur şekerim

Her gün 1 yeni replik:

“Dünyayı seviyorum!

                            Hayat, seni çok seviyorum!”

 

Not yazarlığı mesleğimi zirvede bırakarak (fakat burada bir oyun biter, diğeri başlar/ bir sinem ölür, bin sinem doğar; -Reklam İçerir- 4 Ekim’de -doğum günümdeheh- prömiyerini yapacak olan Eve Dönüşler oyununun notlarını Ayşe Sinem yazacak. Sizlere

“essahtan oççakalın” diyor,

Yönetmenin talebi üzerine son imzamı Zsa Zsa Gabor olarak atıyorum.

(ama yine de -benliğimin parçalanmasına müsaade edemeyerek- sinem kurt)