EN KISA GECENİN RÜYASI

HELENA

Zerre ederi olmayan bayağı ve değersiz şeyleri, allayıp pullayıp nasıl kıymete bindiriyor insanın aşk dediği: O aşk ki, gözleriyle değil, zihnindeki hulyalarla görür, kanatlı aşk tanrısı (Kupid) resimlerde bu yüzden kördür; hem ne gezer aşkın kafasında muhakeme: İhtiyatsız telaşın sembolüdür o kanatları ve körlüğüyle. Bir çocuk olduğunu söylerler ya aşkın, işte bundan, seçimlerinde biteviye aldandığından. Kandırıkçı oğlanların yemin etmesi gibi yalan yere, aşk denen çocuk da öyle yalan yeminler eder her yerde…

Yazan:William Shakespeare

Çevirenler: Emine Ayhan – Aysun Şişik

Yöneten: Kemal Aydoğan

Sahne Tasarımı: Bengi Günay

Işık Tasarımı: İrfan Varlı

Müzik: Can Güngör

Koreograf/Kondisyoner: Yeşim Coşkun

Afiş Tasarımı: Ethem Onur Bilgiç

Yönetmen Asistanları: Ferhat Asniya-Ahsen özercan

Oynayanlar

Theseus-Oberon: Timur Acar

Hippolyta-Titania: Ezgi Coşkun

Lysander: Onur ünsal

Demetrius: Mert Fırat

Hermia: Beyza Şekerci

Helena: Melis Birkan

Egeus-Peter Quince: Murat Tüzün

Philostrate-Puck: Alper Baytekin

Peri: Deniz Elmas

Nick Bottom: Caner Erdem

Francis Flute: Mert Şişmanlar

Tom Snout: Hasan Demirtaş

Snug: Alper Baytekin

Robin Starveling: çağlar Yalçınkaya

Süre: 2 perde 145′

BASINDA ÇIKANLAR

17.4.2018 – Salı
Ranini.tv – Ayfer Akay

http://www.ranini.tv/ozel/30833/1/en-kisa-gecenin-ruyasi-keske-tum-kotu-seyler-sadece-ruya-olsa

28.2.2016 – Pazar
Mimesis Dergisi Mehmet K. Özel

http://mimesis-dergi.org/2016/02/hic-bitmesin-istedigim-en-kisa-gecenin-ruyasi/

16.2.2016 – Salı
Mimesis Söyleşisi – Duygu Dalyanoğlu

http://mimesis-dergi.org/2016/02/krallarin-koydugu-yasalarda-hicbir-sey-mutluluktan-yana-degil/

25.1.2016 – Pazartesi
Mekan Sanat Programı – moda sahnesi

https://youtu.be/n3EGnC5vLIo

18.1.2016 – Pazartesi
karanliktakizenci.wordpress.com Özgenur Korlu

https://karanliktakizenci.wordpress.com/2016/01/18/en-kisa-gecenin-ruyasi-shakespearee-kasket-giydirmek/

10.1.2016 – Pazar
Evrensel Gazetesi – Ayşen Güven

http://www.evrensel.net/haber/269672/erkek-egemenligi-ile-ask-bitiyor

30.12.2015 – Çarşamba
artfulliving.com.tr – Hanife Yaşar

http://www.artfulliving.com.tr/kultur-ve-yasam/moda-sahnesinde-bizden-bir-shakespeare-i-4696

20.12.2015 – Pazar
Evrensel Gazetesi Serpil Kılıç

http://www.evrensel.net/haber/267988/shakespeare-ruyasinin-modasi-gecmemis

10.12.2015 – Perşembe
CNN Türk Afiş Programı

https://www.youtube.com/watch?v=YywwCXqLefw

30.11.2015 – Pazartesi
Habertürk Gazetesi – Betül Memiş

http://www.haberturk.com/kultur-sanat/haber/1160443-tiyatro-duzenin-bozulabileceginin-isaretidir

13.11.2015 – Cuma
Ranini.tv – Özgenur Ateş

http://www.ranini.tv/ozel/9548/1/en-kisa-gecenin-ruyasi-daha-uzun-olmasini-dileyeceginiz-bir-ruya

12.11.2015 – Perşembe
Life Art Sanat – Yaşam Kaya

http://lifeartsanat.com/2015/11/12/en-kisa-gecenin-ruyasi-shakespeare-adina-sahane-bir-yorum-yasam-kaya/

5.11.2015 – Perşembe
Ntv Gece Gündüz Programı

https://www.youtube.com/watch?v=iwxLhgmhmrY

3.11.2015 – Salı
banukibar.wordpress.com – Banu Kibar

https://banukibar.wordpress.com/2015/11/03/moda-sahnesinde-insan-shakespeare-ile-bulusmak/

10.10.2015 – Cumartesi
Zaman Gazetesi – Ayhan Hülagü

http://www.zaman.com.tr/_shakespeare-yine-sezonun-gozdesi_2320929.html

7.10.2015 – Çarşamba
Şalom Gazetesi Erdoğan Mitrani

http://www.salom.com.tr/haber-96682-moda_sahnesinde_en_kisa_gecenin_ruyasi.html

PROVA NOTLARI

21.9.2015 – Pazartesi
Birinci perdenin akışını alarak provaya başladık. Hiç kesmedik. Süremizi tuttuk. Bir ara verdik ve aynısını ikinci perde için de yaptık. Akış bitince birkaç kez son sahnenin ezberini aldık. Sonrasında sahneyi çalışmaya devam ettik. Oyunun en can alıcı sahnelerinden biri olan bu sahne üzerine bol bol konuştuk. Ka, bugüne kadar yapılan küçük ama etkili bir noktayı değiştirdi: Üç çiftin oyun içindeki oyunu izlerken ki hallerini. Kaba, yüksek, gürültülü kahkahalardan, daha steril, daha bir “ayarları yapılmış” kahkahalara neden geçilmesi gerektiğini ve sebeplerini uzun uzun anlattı Ka. Buradan yola çıkarak, esnafın oyundaki işlevleri üzerine konuştuk.

Ka’dan:
“Bir kere esnaf, farklı konuşuyor. Bizim saraylı erkeklerin durmadan esnafın konuşma tarzını eleştirmesini şöyle anlayabiliriz: Esnaflar bize şunu diyor; sen istediğin kadar titizlen ben bozarım senin gramerini, dilini. Buradayız ve varız diyorlar. Senin ‘noktalama’nın ve gramerinin dışına da bal gibi çıkarız. Az sonra da o soylu tiyatroyu bozacaklar, ondan da rahatsız olacaklar saraydakiler. Senin kurallarını çalıştırmıyorlar çünkü. İhlal! Zaten tiyatronun yapacağı şeylerden biridir bu. Tiyatro, düzenin bozulabileceğinin işaretidir.

Yani âşıklara diyeceğim şudur: O “doğru” denen Türkçe’yle konuşun. Diksiyon hocalarınız oyunu izlediğinde sizi takdir etsin, oradan anlayalım doğru oynadığınızı.”

rûyalarda buluşuruz.

18.9.2015 – Cuma
Saat 11.00’de Yeşimle çalışmaya başladık. Isınmalı, danslı bir çalışma yaptık. Yemek arasına kadar büyük salonu dansa doyurduk. Ara dönüşü, Ezgi, “kraliçemiz uyuyor” (ismi bana aittir.) adlı Şekspir’in yazdığı, Can Güngör’ün bestelediği hafif Türk müziği tadındaki şarkısını ilk kez mikrofonla söyledi. Daha bir coştuk. Mini konserden sonra provaya geçtik ve artık ardı arkası kesilmeyen akışlar alacağımız için sahne giriş çıkışlarını netleştirdik. İlk perdenin çalışmasına başladık sonra ikinci perdenin çalışmasına geçtik. Son sahneye kadar çalıştık. Son sahneyi de çalıştık. Son sahneyi çalışırken Mert Şişmanlar gönül yakan Thisbe kostümü ile aramıza geldi. Çok beğenildi. Caner’in Pyramus kostümü için ise sadece “maşallah” diyebildik. Provanın sonunda önümüzdeki bir haftanın takvimini belirledik ve provayı bitirdik.

rüyalarda buluşmak üzereyiz.

Helena/Helen hakkında:
Helen (Helene) veya Truvalı Helen, Menelaos’un karısı. Yunan mitolojisine göre Truva savaşına neden olan dünyanın en güzel kadınıdır. Çeşitli efsanelere göre Zeus’un fani bir kadından olan tek kızıdır. Sparta kraliçesi Leda ile kuğu kılığına girmiş tanrı Zeus’un kaçamağından doğan bir kızdır. İlyada’nın ve çevrim şiirlerinin başlıca kahramanlarından biridir.

Helen daha çocukken Yunan kralı Theseus tarafından kaçırılır ancak daha evlenecek yaşta olamadığı için kral onu annesi Aethra’nın yanına Aphidnae’ya yollar. Helen evlenecek yaşa geldiğinde Yunanistan’daki bütün güçlü ve nüfuzlu erkekler onun peşine düşer fakat kalbi kırık damat adaylarının çıkaracağı sorunları düşünen babası kral Tyndareos, Odysseus’u dinler ve kızını istemeye gelen herkese Helen kimi seçerse seçsin, onun evliliğini ve mutluluğunu korumaya yemin ettirir. Daha sonra kral, Menelaus’ta karar kılar ve Helen onunla evlenerek ona Hermione ( Hermia) isminde bir kız çocuğu verir. Ancak, on sene kadar süren mutlu bir evlilikten sonra Helen, bir gece Truva prensi Paris ile kaçar. Bunun üzerine kocası Menelaus diğer damat adaylarını, onlara yeminlerini hatırlatarak bir araya toplar ve tarihteki en büyük Yunan ordusu, Agamemnon komutasında efsanelere konu olacak savaş için Truva’ya gider.

16.9.2015 – Çarşamba
Güne sandalye taşıyarak başladık. İyi bir başlangıçtı. Bugünlük iptal ettiğimiz kondisyon ve dans çalışmamızın yerini bu sefer de sandalyeler aldı. Ka, tribünün en üst katında bulunan sandalyeleri fuayeye taşıttı oyunculara. Bu şekilde güzel bir şekilde ısınılmış oldu. Ka, yorulan oyuncuların gönlünü çeşitli çocuk oyunları oynatarak aldı ve çocuklar gibi eğlenildi. Yorgunluklar unutuldu, provaya geçildi.

Birinci sahneden itibaren sahneleri çalışmaya başladık. Sürekli başa döndük. Tekrar başladık. Mert Fırat saat 16.00’da provadan ayrılacağı için onun sahnelerine öncelik verdik.

Mert/Demetrius: Meleğim, güzeller güzeli ihalem benim!

Ka, Melis ve Beyza’dan oyundaki ayakkabılarına giyerek çalışmalarını istedi ve yürüyüşlerinin nasıl olması gerektiğini anlattı.

Bu sırada esnaf ekibi kuliste ezber çalıştılar. Bazen de fuayede dans çalıştılar, iyi çalıştılar.

Theseus: “…yoksa Atina yasası – ki biz bile koruyamayız seni onun hışımından-…”

Ka: Kim bu Atina yasası? Gören, görünmüşlüğü var mıdır?

Didem’in provada olmayışı nedeniyle, ara dönüşü onun olduğu bölümleri geçerek sırayla diğer sahneleri çalıştık. Yarın 12:30’da buluşmak üzere anlaştık ve provayı bitirdik.

rüyalarda buluşuruz.

Hippolyte ve Herkül hakkında:
Hippolyte, Yunan Mitolojisinde babası Ares tarafından kendisine verilen sihirli korseyi giyen Amazon kraliçesi olarak bilinmektedir.Herkül’ün 12 görevi içinde 9. sırada gerçekleştirdiği görevi, Hippolyte’ten bu sihirli korsenin alınması idi. Eurystheus’un kızı Admete’nin isteği üzerine bu görev Herkül’e verilmiş ve Herkül de durumu Hippolyte’e anlatarak korseyi almıştır. Tam bu esnada, Hera Amazon kadınları arasında bir yalan haber çıkarmış ve Herkül’ün aslında kraliçeyi kaçırmak için geldiğini öne sürmüştür.Bunun üzerine Amazon kadınları Herkül’e saldırıya geçmiş, Herkül ise Hippolyte’in kendisine ihanet ettiğini düşünürek onu öldürmüştür.

15.9.2015 – Salı
Âşıklarla çalışmaya başladık. Tüm sahnelerini baştan sona çalıştık. Ka, öncelikle, bu sahnelerde neler oluyor, sahnelere başlamadan önce neler olmuş, karakterlerin birbirleriyle olan ilişkisinde durum ve fiiller nelerdir gibi sorular yönlendirdi oyunculara.

Hermia’nın içindeki Helena ihtimalini konuştuk: Hermia, yasaya toslayınca kolayca –dibe batmış- Helena’ya dönüşebilir.

Yaklaşık iki saatlik bir beyin fırtınasından sonra sahneleri çalışmaya başladık.

“Aşk, ihlal eder.”

Planımız, âşıklarla çalıştıktan sonra esnafların sahnesini çalışmaktı fakat Ka karar değiştirip tüm gün boyunca âşıklarla çalışmaya karar verdi. Esnaflara güle güle dedik ve evlerine yolladık.

“Yasayı ihlal etmek”

Hermia ve Lysander’in içinde düştükleri büyük çaresizlikten, duygularının umuda nasıl geçtiğini konuştuk ve ilk sahnelerini bu konuşmanın ardından tekrar çalıştık.

rüyalarda buluşuruz.

En Kısa Gecenin Rüyası Duvar Yazıları
• İktidarın çevresindekiler daha çok iktidar oluyorlar.
• En kötüsüdür adab-ı muaşeret.
• “Tiyatro izlerken korkarsalar bizi asarlar” kadar büyük bir korku yaydılar.
• Yasaya boyun eğip ayrılsak Helena gibi oluruz.
• Helena tarihi karıştırmaya geliyor.
• Potansiyeller insanı başkalaştırır.
• İnsan gerçekliği performans halindedir
• Kadınların bildikleri başka bir bilgi daha var.

12.9.2015 – Cumartesi
11.30’da esnafların dans çalışmasıyla provaya başladık. Verimli ve müzikli dans çalışmamızın ardından, oyunun yürekleri dağlayan sahnesi olan son sahneyi çalıştık. Hızları gittikçe artan üç ezber aldık. Sonrasında sahneyi ince ince işlemeye koyuldu Ka.

“Şekspir’in ironisi”
-Şekspir herkesin, her şeyi nasıl anlaması gerektiğini anlatıyor bizlere. Kendi tepkisini de gösterip seyirciye de yaşananları deşifre ediyor. (bkz: son sahne)

Prova boyunca periler hakkında da bazı şeyler söylemeden geçemedik.

-Periler diyarında iktidar yok, kılıç işlemeyen bir yer. Başka değişkenleri var, iktidar burada etkisiz.

Ka: Bu oyun, Şekspir’in trajedilerinden daha politik bir oyun.

Onur: En iyi yerli yazar.

“Theseus’un tehdidi”

Başa dönüp birinci sahneyi çalışırken, Hippolyta’nın tüm konuşmalarında Theseus’un ablukasından ve potansiyel tehdidinden belirlenerek konuştuğunu, Hippolyta’yı “yanına çekerek” onu bir tehdit olmaktan çıkarmaya çalıştığını anlattı Ka.

Mert Şişmanlar’ın doğum günüydü. Çilekli pasta yedik. Mert de yedi.

rüyalarda buluşuruz.

Hayal gücü bilgiden daha önemlidir. Çünkü bilgi sınırlıyken, hayal gücü tüm dünyayı kapsar. – Albert Einstein

11.9.2015 – Cuma
Saat 12.00’de provaya Ezgi ve Yeşim ile başladık. Yeşim, üçüncü sahne için (Puck – Peri) Ezgi ile koreografi çalışması yaptı. Bir saat süren bu çalışmanın ardından esnaf ekibi salona geldi ve kondisyon çalışması yaptılar. Yeterince yorulduktan sonra dans provalarına geçtiler. Dans provası sonrası, gelecek günler için danslarını sürekli tekrar etmeleri gerektiği konusunda anlaşmaya varıldı. İleriki günlerde dans çalışması olmasa bile ekibin kendi inisiyatifiyle danslarını tekrar etmesinin önemli olduğunu konuştuk. Saat 15.00’te Ka, salona giriş yaptı ve yeterince yorulmuş olan ekibi biraz daha yormaya karar verdi.

Ka: Şimdi bazı hareketler eşliğinde ezber alacaksınız.

Caner: Abi neden sadece bana bakarak söylüyorsun?

Tüm ekibin artık çok yakinen tanıdığı “aşağı bakan köpek” ve onu izleyen diğer yoga hareketleri eşliğinde hızlıca birinci sahnenin ezberini yaptılar. Ezber sonrası sahnenin ayrıntılı çalışmasına geçtik. İkinci esnaf sahnesinin çalışmasına geçmeden önce bu sefer daha az yorucu olan başka hareketler eşliğinde ezber çalışması yapıldı. Sırt sırta veren oyuncular Ka’nın dediği gibi “anlaşılamayacak kadar hızlı” bir şekilde ikinci sahnelerinin ezberini aldılar. İkinci sahneyi çalışırken Mert ile Murat’ın (Flute ve Quince) karşılıklı oynadığı yeri tekrar tekrar çalıştık. Ka, burası ile ilgili çeşitli alternatifler denetti oyunculara. Çalışmaların sonuna geldiğimizde yine aynı yerle ilgili oyuncularla uzun uzun konuştu ve ne olması/olabileceği ile ilgili açıklamalar yaptı. Yarın 13.00’te provaya başlamak üzere salondan ayrıldık.

rüyalarda buluşuruz.

10.9.2015 – Perşembe Provaya tavla ve silah adını verdiğimiz iki çocuk oyunu oynayarak başladık. Bu iki oyunla ısındıktan sonra mezdeke eşliğinde sandalye kapmaca oynadık. Oyun bittikten sonra mezdeke eşliğinde oynadık. İkinci perdenin hızlıca bir ezberini alarak çalışmamıza devam ettik.

İkinci perdenin sahne sahne çalışmasına geçtik. Ka yine ezberlerin daha iyi olması gerektiğini hatırlattı. Sahneleri çalışırken başta Hasan olmak üzere sık sık yeni yönelimler verdi Ka oyunculara.

Ka: Hasan ne yapıyorsun orada?

Hasan: Abi aklıma bir şey geldi, onu deneyecektim.

Murat: Yine takla mı atacaktın?

“HIZ”

Son sahneyi çalışmaya geçtiğimizde Ka oyuncuların ritminin düşmesi üzerine, bir sarhoş bir de sınıfsal bir karakter oynandığında Türk tiyatrosunun yavaşlaması üzerine konuştu.

İkinci perdenin çalışmasını bitirdikten sonra kısa bir ara verdik ve birinci perdenin akışını aldık. Klasik bir akış çalışmasında olduğu gibi Ka yine akışa kesikler attı ve sahnelerle ilgili kısa açıklamalar yaptı. Genel olarak “anlaşılır ama hızlı” konuşmak gerektiği konusunda uzlaşarak provayı bitirdik.

rüyalarda buluşuruz.

9.9.2015 – Çarşamba 12.00’de büyük salonda toplandık ve tabii ki efsane oyun isimli ebelemece oynayarak güne başladık. Dün kararlaştırdığımız gibi provaya son sahneden başladık. Öncelikle bu sahnenin hızlıca bir ezberini aldık.

“retorik”

Son sahneyi çalışırken Ka, aşıklar ve saraylıların konuşma üsluplarının nasıl olması gerektiğini anlattı.

“bir şey demiyorlar, bir şey diyorlarmış gibi yapıyorlar. Dert anlatmıyorlar.”

Yine bu sahnede, aynı karakterlerin oyun seyretme geleneklerini eleştirdik. “Yaptıkları nezaketsizlikleri, ‘nezaketliyim’ diyerek kapatabilirler.” Dedi Ka.

“iktidarın gücü, istisna yaratma gücüdür.”

Son sahnede Hippolyta ile ilgili konuşurken amazonlardan girdik, gerilla savaşından çıktık.

Ardından birinci sahneye dönüp ilk perdeyi baştan sona aldık ve yemek arası verdik.

Yemek dönüşü Ka, bir tane kötü prova yapma haklarının olduğunu ve bunu kullandıklarını oyunculara söyledi ve birinci perdeyi tekrar çalışmaya başladık. Tekstin dilinden kurtulup, konuşma diline doğru ilerlemeye çalıştık. Ka oyunculardan artık daha güvenli, kendilerinden emin bir şekilde oynamalarını istedi.

Theseus’un (Timur) otorite sahibi olarak, oradan aldığı kuvvetle konuşması gerektiğini konuştuk.

Ka: Otorite kaçtı.

Timur: Abi o kaçalı çok oldu.

Birinci sahneyi çalışırken Egeus’un gösterisini ve belagatiyle Hermia’nın etrafına çektiği sınırdan bahsettik.

Murat: Sen de şöyle geç Laendres!

Onur: Laertes?

Birinci perdenin çalışmasını bitirdikten sonra 15 dakika ara verdik. Ara dönüşü salondaki tüm ışıkları kapattık ve karanlıkta ezber provası yaptık. İkinci perdenin çalışmasını yarına bırakarak provaya son verdik.

rüyalarda buluşuruz.

Onur: Uyanmak mı? Ateş ederim!

8.9.2015 – Salı
Provaya Yeşim’in önderliğinde başladık. 11.00 – 12.30 arası âşıklar, 12.30 – 14.00 arası da esnaflar dans çalışmalarını yaptılar. Bu arada ekipte bir oyuncu değişikliği oldu. Alper, yerini Uluç Özkök’e bıraktı. Alper’e teşekkür ediyoruz ve hoş geldin Uluç diyoruz. Sahne çalışmalarına, birinci sahneden Lysander ile Hermia’nın konuşmasından başladık. Onlar sahnede Atina’dan kaçma planlarını konuşurken biz de dışarıdan onlara yorumlarda bulunduk.

“Kaçmak çok ciddi bir iştir.” dedik.

Kaçma eylemi ile hükümdarlığa karşı nasıl bir tehdit oluşturduklarını da yorumlarımıza ekledik.

“erginlenme törenleri”

Sıra puck ve peri sahnesine geldiğinde Can Güngör’ün bu sahne için yaptığı yeni müziği de dinledik. Kendisi de zaten provayı izlemek için aramızdaydı. Yüzüne karşı çok beğendiğimizi hemen söyledik.

İkinci esnaf sahnesini çalışmaya geçtiğimizde Uluç provadan erken ayrıldığı için, Alper de hala aramızda olduğundan, Uluç’u Alper markeledi. Bakın bu bir dramdır. – Küçük bir sigara arasından sonra ikinci perdenin çalışmasına geçtik. Oberon ve Titania’nın olduğu sahneleri atlayarak ikinci perdeyi de çalıştık. Ardından Ka, Ezgi ve Volkan hariç diğerleri için provayı bitirdi. Herkes gidince puck-peri sahnesini çalışmaya başladık. Rahat rahat, kimseler olmadan çalışıldı. Ka, Ezgi’ye yeni yönelimler verdi. Birçok defa tekrar alarak sahneyi çalıştık. Çalışırken doğa-akıl, kadın-erkek hakkında da bol bol konuştuk. Yarın 12.00’de buluşmak üzere provaya son verdik.

günün başağı: Onur Ünsal.

rüyalarda buluşuruz.

4.9.2015 – Cuma
Provaya çok hızlı başladık. Dans çalışmasını bugünlük iptal ettik. Tüm ekip salondaydık. Güzelce ısındık. Caner ve Mert Şişmanlar’ın kazandığı, yılın oyunu isimli ebelemece oynadık.

Son sahneden itibaren çalışmaya başladık. Theseus’a yüklendik. Esnaflar ile saraylıların arasındaki farkları konuştuk. Theseus’a biraz daha yüklendik. Açık olamayacak kadar devlet dedik kendisine Theseus’un. Otursun bu lafımızı düşünsün. Devletin, iktidarın, güce sahip olanın dilini ve olayları yorumlayışlarını konuştuk. Son sahneyi çalışırken Hippolyta’nın cümlelerini ve tavırlarını neredeyse kelime kelime inceledik. Oyun dışındaki kaynaklardan edindiğimiz Theseus-Hippolyta ilişkisi ile oyun metninin bize söyledikleri arasında güçlü bağlar kurduk.

“Tanım yapan aşk olmaz.”

Esnafların oynadıkları Pyramus ve Thisbe hikayesini daha iyi anlamaya çalıştık. Oyun içindeki oyunun bize dedikleri ile, en kısa gecenin rüyası oyununun verdiği mesajları karşılaştırdık. Şekspir neden esnaflara böyle bir oyun oynatıyor sorusuna güzel cevaplar bulduk.

“Esnaf olunca hakareti anlayamaz diye bir şey yok. Bu diğerlerinin yanılgısı.”

Son sahneyi ayrıntılı şekilde çalıştıktan sonra baştan sonra akış alalım dedik. Aldık.

Çok fazla durmamaya çalıştık akış esnasında ancak Ka’nın birkaç önemli uyarısı ile durmadık da değil. Birkaç da gülmelik eslerimiz oldu. Güzel bir akış yaptık. Danslarımızı ve Ezgi’nin ninnisini de es geçmedik. Onlar da akışın içindeydi. Çünkü akış dediğin böyle olur. Akışımız bitince Timur, Didem, Volkan, Beyza ve Melis kostümlerini denediler.

Provanın sona ermesi ile birlikte de Abdurrahman Tarikçi’den Naciyem adlı eseri dinleyip hep birlikte dans ettik. Hasan dansta iyiydi.

rüyalarda buluşuruz.

2.9.2015 – Çarşamba
Selamlar

Saatler 12’yi gösterdiğinde büyük salonda âşıklar ile buluştuk. Âşıklar için bkz 🙁 Mert, Onur, Melis, Beyza). Öncelikle biraz ısınıldı. Ardından kült oyunumuz, isimli ebelemece oynandı. Ancak Yeşim ile birlikte sayıları ancak beşi bulan ekip, oyunun minimum altı kişi ile oynanabileceğine kanaat getirip beni de aralarına aldılar. Çok iyi oynadım.

Oyun bittikten sonra ayrıntılı bir şekilde dans koreografilerini çalıştılar. Gözlemlediğim kadarıyla içlerine sinen bir çalışma oldu. Oyun gününe kadar çok daha iyi olacaklarına inanmış bir şekilde yemek için ara verdiler.

Ara sonrası, Yeşim, bu kez esnaf ekibi ile fuayede dans çalışmasına geçti. Biz de büyük salonda âşıkların sahne çalışmalarına başladık.

Adam adama markaj şeklinde geçen bir çalışma sonrası:

Mert: Bu sahneyi biraz daha açsak mı Kemal abi?

Onur: Bence bu kadar yakınlaşmışken daha fazla açmayalım.

Demetrius’un Helena ile olan ilişkisini konuştuk. Helena’ya karşı nasıl bir şiddeti olduğunu, Helena ile olan ilişkisine, Hermia’dan beklentileri nedeniyle nasıl “daha insanî” yaklaştığını, Ka uzunca bir şekilde açıkladı. Oyun kişilerinin yasa tarafından belirlenişlerini, yasa olmasaydı nasıl bir tavırları olurdu ile ilgili sahne çalışmaları arasında sık sık bilgilendirildik Ka tarafından.

Bir ara fuayeye, esnaf ekibinin fotoğraflarını çekmek için gittim. Ancak sadece Caner ile karşılaştım. Kuşkulu gözlerle ona baktım. Caner bana tıpkı bir vodvil oyunundaymışız gibi ekibin geri kalanının ben fuayeye girdiğimde diğer kapıdan büyük salona geçtiğini söyledi. Hemen doğru mu diye büyük salona geçtim. Evet, gerçekten de oradaydılar.

İki ekibin bu güzel buluşmasının ardından âşıkların danslarını izledik. Dans müziğine bazı eklemeler yapılması konuşuldu. Bunları hemen Can Güngör’e iletelim dedik.

rüyalarda buluşuruz.

1.9.2015 – Salı

Selamlar

Bugün, tüm gün boyunca sadece esnaflarla çalıştık. Kendilerini tekrar tanımak gerekirse; Murat hocam, Mert (Şişmanlar), Hasan, Alper, Çağlar. Bir de Caner var. Ama kendisi dans çalışmasının ilk bölümüne geç kaldı. Sosyal sorumluluğa önem veren bir birey olarak bunu belirtme zorunluluğu hissettim.

Neyse sonra geldi.

Caner’in de katılımıyla tam randımanlı çalışmaya geçmiş olduk. İyi çalışıldı, iyi terlendi. Ter önemli.

Ara sonrası Caner, sanırım geç gelmiş olmanın verdiği suçluluk duygusuyla inanılmaz eğlenceli, aşırı derecede sevimli, komikli bir “latte art” videosu izletti bizlere. Güldük, provaya geçtik.

Ka, birinci esnaf sahnesinde bazı değişikliklere gitti ve oyunculardan bu şekilde oynamalarını istedi. Bu yeni şekli ile sahneyi tekrar tekrar çalıştık. İkinci esnaf sahnesinin çalışmasına geçtiğimizde “göstermezsek komedi olmaz” mottosuyla yola koyulduk. Sık sık durduk ve sahne hakkında konuştuk, tartıştık.

#dönüşüm/metamorfoz hakkında konuşulurken:

Mert: Dönüşüm muhteşem olacak.

Ka: Çok güzel espriydi, yabancılaşarak güldük.

Bu arada değinmeden geçemeyeceğim bir durum daha var. Her iki sahneyi prova etmeden önce, sahnelerin ezberini aldık hızlıca. Çünkü ezber önemli.

rüyalarda buluşuruz.

Ka: O taklayı neden atıyorsun Hasan? Hayır, hesabını ben vereceğim çünkü.

 


31.8.2015 – Pazartesi

Provaya 11.00’de başladık. 2 saat boyunca tüm ekip kondisyon çalıştı. Saatler 13.00’ü gösterdiğinde Onur, Beyza ve Mert, Yeşim ile dans çalıştılar. Murat ve Caner hasta oldukları için gelemediler – Caner sonradan geldi ama, hasta geldi – Timur da geç geleceği için yemek arasına kadar dans çalışanlar hariç yukarıda çay – kahve içtik.

Yemek dönüşü önce ilk ve son sahne hariç Timur’un olduğu diğer tüm sahneleri çalıştık. Ardından son sahnenin çalışmasına geçtik.

Alper: Abimin repliğini yediniz ama..

Timur: Olsun bende daha çok var.

Alper: Ben yedirmezdim.

Son sahneyi çalışırken;

farklı eğlence anlayışlarını, av – avcı hikayelerini, bir eğlence olarak “avcılık” durumunu, barbar eğlencesi’ni konuştuk.

rüyalarda buluşuruz.

 


28.8.2015 – Cuma

Selamlar

Bugün çalışmaya üçe bölünerek başladık. Büyük salonda Mert, Melis, Beyza ve Mert dans, stüdyoda Volkan’la Ezgi ezber, fuayede esnaf ekibi Ka ile sahne çalışmalarını yaptılar. Esnafların beden hareketleri nasıl olabilir sorusuna, esnafların yaptıkları işlerle doğru orantılı cevaplar aradık. Esnafın halini vaktini, iktidarla dertlerini sıkıntılarını konuştuk.

#leviathan

Ka: Pazartesi’ye bir ödev vericem.

Caner: Hallederiz abi.

Ka: Ondan emin olduğum için vericem.

Ka’nın ekibe verdiği ödev: Oyun hakkında her oyuncu, oyunu nasıl anladığına dair, köşe yazısı tadında bir yazı yazacak.

Yemek sonrası Ka, esnaf ekibine erken paydos verdirdi. Kalanlar ile ormandaki koşturmalı, kaybolmalı sahneleri çalıştık. Haftaya tekstleri elden iyice düşürelim dedik ve provaya bitirdik.

rüyalarda buluşuruz.

Mert/Demetrius: Helena’nın adını ağzına alma… Şu ağza bak.

 

26.8.2015 – Çarşamba

Selamlar

Provaya 11.00’de Ka’nın önderliğinde muhabbetle başladık. Sonra körebe oynadık, ısındık. 12.30’da Ka, sahneyi Yeşim’e bıraktı ve kondisyona doyduk. Ara sonrası “karakterlerin niyetleri nedir?” sorusuna daha ayrıntılı cevaplar aradık. Bedenlerin, karakterlerin niyetlerine göre nasıl belirlenmesi gerektiğini araştırdık.

-aşkın gözü kör.

-aşkın közü gör.

Esnaf sahnelerini çalışırken, hem akışkan hem net olmayı denedik. Soytarılık yaptık bir nevi.

 

“yedi derviş bir posta sığar, iki hükümdar dünyaya sığmaz.”

Esnaflarla çalışma bitince, Ka onları fuayeye dans çalışmaya yolladı ve büyük salonda orman sahnelerini çalışmaya devam ettik. Yavaş yavaş ezberlerin oluşmaya başladığını gördük. Zaman zaman tekstleri gözden düşürdük.

döndük döndük çalıştık.

yılmadık, işin ayrıntılarına daldık.

gündemi de takip etmeyi ihmal etmedik,

üç yapraklı yoncayı gönülden destekledik.

rüyalarda buluşuruz.

 

 


25.8.2015 – Salı

Selamlar

Prova sürecinin üçüncü haftasının ikinci günündeyiz. Kondisyon, dans ve çocuk oyunu çalışmalarımız ve resim ödevlerimiz tüm hızıyla sürüyor. Ka, gelecek hafta için de başka bir resim ödevi verdi. Bu sefer oyuncular oyunla ilişkilendirdikleri soyut bir resim seçip bunu açıklayacaklar. Bugünün prova öncesi ısınma oyununu Caner seçti, “sayı sayma” oyunu. Tüm ekip daire şeklinde oturarak 20’ye kadar saymaya çalıştı. Birden fazla kişi aynı anda aynı sayıyı söylerse başa dönüldü. Hızımızı alamadık 40’a kadar geldik.

Yemek arasından sonra Mert, Onur, Melis ve Beyza, Yeşim ile birlikte fuayede dans koreografilerini çalıştılar. Bu sırada biz de büyük salonda esnaf sahnelerini çalıştık. Özellikle Bottom karakterinin üzerinde durduk.Bottom’ın tavırlarını ve diğer karakterlerle olan ilişkisini bulmaya çalıştık.Notlar çıkardık, Caner’e ilettik. Çünkü kendisi Bottom’ı oynuyor.

 


24.8.2015 – Pazartesi

Güne, Yeşim’in planı dahilinde, futbol oynayarak başladık. Daha sonra voleybol, yakartop derken oyuncular kendilerini yine bir dairenin içinde ısınırken buluverdi.

Ses-nefes çalışmasından sonra Beyza’nın öğrettiği oyunu oynadık: Balık ağı. Temas edilen kişi (balık) artık ağın bir parçası oluyor ve balık (kişi) avlıyor. Oyunun balıkken balık kalanı; kazananı ise Melis oldu.

Ardından ödevleri dinledik. Oyuncular oyunu simgelediğini düşündüğü bir resim (tablo) ile gelmişlerdi bu kez. 3-4 kişinin getirdiği resimlere bakıp üstüne konuştuktan sonra Ka, bizi bir kez daha aydınlatacaktı:

“Bütün bu resimlerin ortak özelliği ne sizce? Gerçekçi değiller ama anlattıkları şey gerçek. Oyun da oyunculuk biçimi de böyle işte. Biz bu sahnede kurgusal bir alandayız. Farklı bir gerçeklik alanı burası. Hayattan kopuk değil ama kendi gerçekliği var.”

14.15’te verdiğimiz bir saatlik aradan sonra büyük salona döndük. Önce, ekibin erkekleri meydan sahnemizi futbol sahasına dönüştürüverip maç yaptı. Kazanan takım: Ka, Onur, Timur, Volkan.

Ferhat: Allah’ım Brezilya mı?

Çalışmaya 2. perdeden başladık. Sadece Puck – Oberon ve Lysander – Demetrius – Puck kovalamacası sahnelerini çalıştık bugün. Tekrar, tekrar ve tekrar çalıştık. Provamız 19.00’da bitti.

(Salonda sigara içmek yasaktır. Ka salona giriş yapar)

Onur: Hoş geldin abi biz de sigara mı içsek şurda sivil itaatsizlik filan onları konuşuyorduk.

Ka: Ben bunların konuşulmasını destekliyorum, demokrasi böyle gelişir.

 

 


21.8.2015 – Cuma

 

11.00’de büyük salonda toplandık. Isınma ve kondisyon çalışmalarından sonra Mekansanat programı, Ka, Timur, Onur ve Mert ile tiyatronun muhtelif yerlerinde röportaj yaptılar. Prova için büyük salona geri döndüğümüzde son sahneden çalışmaya başladık. Çevirmenimiz Emine Ayhan da provayı ziyarete geldi. Yine otoriteden bahsettik. Özellikle son sahne ile ilgili, mesafelerden, bedenin otoriteye göre ayarlanmasından, korkulardan konuştuk. Titania – Oberon – Eşek ilişki üçgeninde, titania’nın, sınırları (kuraları, yasaları vb.) aşma şeklini konuştuk.

tartıştık. Sınırları aşmışken bi’ Hindistan’a da gidip geldik.

Ka: Oberon Beşiktaşlı Recep’tir.

Bir küçük aranın ardından ikinci perdeyi baştan sonra çalıştık. Kafalar da biraz yandı.

Beyza/Hermia: Sen benim Hermia’msın.

Bir kitaptan bahsettik: Ulus Baker – Aşındırma denemeleri

rüyalarda buluşuruz.

Not:altıkırkbeş yayınları ekibe hediye kitaplar yolladılar. Kendilerine teşekkür ederiz.

“ve sancı geç saatlerde..”

 


20.8.2015 – Perşembe

20.08.2015

Selamlar.

Güne klasikleşmiş çocuk oyunu oynama ritüeli ile başladık. Mert (Şişmanlar) bir çeşit ebelemece oyunu olarak kedi-fare oyununu oynattı. Ardından oyun ile ilgili müzik seçme ödevine geçtik. Stromae’den Formidable şarkısı ekip olarak çok sevildi, şarkıyı dinleten Ezgi’ye teşekkürler edildi. Yemek arası sırasında Barış Yıldız ve bir tepsi tatlısı ziyarete geldi. Yedik. Barış da yedi.

İkinci perdeden çalışmaya başladık. Bu esnada sırasını bekleyen Caner’e, Ka kenarda son taktikleri verdi. Bir ara durduk. Dilimize dolanan birkaç yeri dilimize uydurduk. Lysander’lı, Demetrius’lu sahneleri çalışırken ticaret burjuvazisi hakkında konuştuk. Ben de bir burjuva olduğum için konuyu dikkatle takip ettim. Esnaf sahnelerini çalışırken ise sınıfsal farklılıklardan dem vurduk. Bu sefer bir burjuva olarak onlara acıdım.

rüyalarda buluşuruz.

 


19.8.2015 – Çarşamba

11.00’da oyunlarla başladık. Timur bir tür hafıza oyunu oynattı ekibe. Kazananlar: Melis ve Beyza. Oyunu kazananlar kitaplarını aldılar. Ka, bugüne kadar hiç oyun kazanamamış oyunculara da birer kitap hediye ederek entelektüel hayatın içine onları da kattı.

Daha sonra Timur, Caner ve Mert Şişmanlar’ın getirdiği müzikleri dinledik:

Oyun için Timur, “Deniz Dalgasız Olmaz”; Caner, “JethroTull – Bouree”; Mert “TheCinematicOrchestra – Man withthe Movie Camera” şarkılarını seçmişti.

 

14.15’te verdiğimiz aradan sonra Can Güngör ve Melike Şahin’in ziyaretiyle şenlendik.Yenen yemekleri biraz olsun eritmek ve sahne çalışmalarına zinde geçmek için efsane oyun ebelemece oynadık. İlk perdeyi hiç kesmeden çalıştıktan sonra kolları sıvayıp ikinci perdeye dalış gerçekleştirdik.

Peri/Ezgi: …Kraliçenin hizmetinde çalışıyorum

Mert: Yemek artı SSK? Nedir?

Çeviri ile ilgili aklımıza ve dilimize takılan yerleri konuştuk ve ar-ge çalışması yaptık.

 

Son olarak, Ka, esnaf kadrosuna Lysander-Helena-Demetrius-Hermia sahnesini; ekibin kadınlarına da esnaf sahnesini oynattı. İzleyenler, beğenilen performansları alkışlayarak oyuna yön verdi.(Caner Bottom rolünü her an Ezgi’ye kaptırabilir.)

 

Provamız 19.14’te sona erdi.

rüyalarda buluşuruz

 


18.8.2015 – Salı

Beden ve ses nefes çalışmalarından sonra dramatik nesne ödevi için son oyuncu Hasan’ı dinledik. Hasan’ın nesnesi “rubik küp” idi.

Çocuk oyunu oynatma sırası Alper’deydi. Ancak Murat Tüzün önderliğinde oyunun bug’larını bulan ekip, önce oyunu sonra Alper’i eleştirdi ve oyunu oynamadık.

 

14.22’de verdiğimiz İhtiyaç molasından sonra daha çok karakter üzerinde durduğumuz çalışmalara geçtik.

Bütün oyuncular sahnede, kendi karakterlerinin yürüyüş biçimiyle yürüyerek ilk perdenin okuması yaptılar. Daha sonra oyuncular yürümeye, karakterlerinin sahip olabileceği bir tiki ekledi. Ardından Ka, oyunculardan tekstleri bırakmalarını, ilk perdeyi baştan sonra doğaçlamalarını istedi. Dil Shakespeare’in olmayınca türlü aksaklıklar yaşandı tabii:

Oberon/Timur: …Sünnet olacak bir çocuğu engelleyen kokona karı misali (?!)

 

Ka: Shakespeare’in değerini anladınız mı şimdi?

 

Sıra geçici olmasına ekipçe sevindiğimiz “ufak” bir rol değişimindeydi. Bottom (Caner), bir sahne boyunca Helena’yı oynadı. Bu faydalı çalışmadan sonra, yine ilk perdeyi cıbırca oynadık: oyuncular derdini kelime kullanmadan anlatmaya çalıştı.

Ka: Şimdi de kelimenin kıymetini anladınız.

Caner: Abi ben de doğru kast’ın değerini anladım az önce.

Değerler anlaşıldıktan sonra bir süre aşk ve cinsellik üzerine konuştuk.

Ka: Cinsellik bu oyunda hareket ettiren, görünen şey değil. Daha çok “aşk” hareket ettiriyor. Cinsellik daha arka planda.

 

Provamız 18.54’te bitti.

 

esprinin gözüne vurmak:

Onur: 1 Lisander 1 insan sonucunda..

 

 

 

Değerler anlaşıldı

rüyalarda buluşuruz.

 


17.8.2015 – Pazartesi

Selamlar.

“İnsanlık ayağa kalkar gibi ayağa kalktım.” Onur Ünsal

 

Gündelik ısınma ve ses açma çalışmalarının ardından, kitap hediyeli çocuk oyununu oynamaya geçtik. Çağlar’ın ekibe oynatmak için seçtiği oyun ilkokul bahçelerinden yakinen tanıdığımız “simit” oyunuydu. Ancak biz dövmeli değil ebelemeli oynadık. Her oyuncunun oyunu anlatan bir şarkı seçme ödevinde günün talihlilerinden Didem, Bang La Decks – Aide; Onur ise Soulway – Cracks şarkısını ekibe dinletti. Ardından ilk sahneden başladık çalışmaya. Esnafları çalışırken kentli jestlerimizi bir kenara bırakmaya çalıştık. “1596 yılında nasıl da bir dramaturji akılları varmış” dedik. Puck kimdir, peri kimdir, onları konuştuk. Aramızdan biri Puckleperry diye espri bile yaptı.

Meydan sahnenin getirdiklerini, gerektirdiklerini

Alıştığımız seyrin dışına çıkacağımız seyri,

döne döne, bir o tarafa bir bu tarafa doğru konuştuk.

Provaya 19.30’da son verdik ve ‘gecenin sunduğu fırsatlar’a doğru yol aldık.

rüyalarda buluşuruz.

 


14.8.2015 – Cuma

Cuma

Aynı saatte aynı yerde aynı amaçla buluştuk. Oyuncular, Yeşim’le, beden, Onur’la ses nefes çalıştıktan sonra çocuk oyununa ve nesne ödevine başladık. Günün oyunu Onur’dan geldi: Bir yönetici (Ka) sayı söylüyor; güdülenen yere oturuyor. Amaç, söylediği sayı kadar insan yere oturmuş olmalı. Bir tür ekip ruhu oyunu diyebiliriz.
Dramatik nesne ödevinde, Caner pompalı parfüm şişesi; Beyza topuklu ayakkabı; Didem ise kendi elleriyle boyadığı matruşkasını sundu.

Bunun üstüne Ka’nın yeni bir ödevi vardı: Herkes oyunu simgelediğini düşündüğü bir müzik getirecek.

14.09’da verdiğimiz 1 saatlik aradan sonra esnafların giriş sahnesini çalıştık. Çalışırken yaren muhabbetlerine kadar uzandık. Çalışmadan önce tüm esnafların karakter analizini yaptık. Mesleklerinin bedenlerinde ve tavırlarındaki yansımasını konuştuk.
Ka: “Aynı ellere sahip olmamanız lazım”

Ardından Titania, Oberon ve cangıl üzerine konuştuk, köklerine indik, orada Oberon ve Titania’yı bulduk. Kuantuma girmeyi de ihmal etmedik.
“Bu ilişkide Theseus ve Hippolyta’da olduğu gibi bir iktidar yok. Davranışlar var sadece. Güç ise ‘büyünün gücü’ olarak çıkıyor karşımıza. Önceki dünyada tanımlı olan hiçbir şey cangılda yok.”
Bilinçle tümüyle yakalayamadığımız bir alan. Dolayısıyla ilişkiler de önceki “dünya”dakinden farklı işliyor.

Lysander/Onur: Helena sen de gel istersen ormana, Dimitrius’la olmuyorsa…  İksir falan takılırız.

rüyalarda buluşuruz.

(Yeşim’le çalışılıyor. Yerdeyiz, 4 numaralı hareket.)
Volkan: Benim sol oturmuyor niye?
Timur: Türkiye’nin de solu oturmuyor zaten boş ver.

Caner: Rina diye bir film var izlediniz mi?
Didem: Ben izledim.
Caner: Ben izlemedim.

Murat: Bence Peter Quince’in çocuğu yok, neden bilmiyorum.
Ka: Kısır olabilir.
Volkan: Kadına reji vermekten sevişemiyordur.


13.8.2015 – Perşembe

Bugün çalışma düzenimizde ufak bir değişiklik yaparak 11.00’de çocuk oyunu oynayıp ödevleri dinledik; 11.53’te Onur’la ses-nefes, 12.30’da ise Yeşim’le çalıştık.

Çocuk oyunlarından günün –kitap- kazananları: Çağlar, Timur, Mert, Alper. (Alper seri başarılarıyla tehdit unsuru olmaya başladı)

Günün nesneleri: Oyunun dramatik nesnesi Çağlar için uyuşturucu; Murat için içinde şato, orman, iksir şişeleri olan büyülü bir cam küre; Melis için Priapus heykeli; Alper için karanlıkta ışık veren fosforlu bileklik; Mert (Şişmanlar) için ise balerinli müzik kutusu idi.

Yeşimle çalıştıktan sonra 1 saatlik molamızı verip salona döndük. İlk sahneden çalışmaya başlayacağız diye düşünürken kendimizi uzun bir sohbetin içinde bulduk: Ka ilk sahnedeki karakterleri hakkında fikirlerini almak için rol sahiplerini dinledi.

Örneğin Theseus’un Amazonlarla olan savaşında bir Amazon kraliçesi olan Hippolyta’yı nasıl “ehlileştirip” gücünü körelttiğini, bunun Hippolyta’da nasıl bir değişime yol açmış olabileceğini konuştuk. Kadın ne, erkek ne, ilişkilerinde güç nasıl çalışıyor?

“Pembe erkeğin rengidir bu yüzden kadına giydirilir.”

Hermia, Helena, Demetrius ve Lysander arasındaki ilişkiye bolca zaman ayırdık. Ergenliklerinin seçim ve tavırlarındaki belirleyiciliği üzerine konuştuk.

#cangıl:

Cangılda hikaye özüne dönüyor.

Orman bir kök fikri olarak her zaman bizimle olacak.

İsyan/ihlal hep bu kök fikrinden doğuyor.

Ormanı yenemezsin!

 

Bu uzun konuşma sahne üzerindeki çok şeyi –elbette- değiştirmişti.

Onur: Ne yaptık biz öyle abi?

 

İlk sahneyi çalıştıktan sonra 19.37’de provamızı bitirdik.

 

Sözü geçen kitap: Aşk Neden Acıtır? – Eva Illouz

 

*

Yeşim: Adonis için de bir şey yapalım mı?

Timur: Adonis bizim için ne yapıyor hocam?

rüyalarda buluşuruz.

 

 

Çevirmen Emine Ayhan’dan;

En Kısa Gecenin Rüyası: Başlık Seçimi Üstüne Not

 

“Midsummer:” “yaz ortası” veya “yaz gündönümü” veya “yaz ekinoksu.” Kelt ateş kültüne dayanan ve günlerin kısalmaya başladığının işaretçisi kabul edilen bu mevsim geçişi dönemi, her ne kadar Miladî Takvimde (Jülyen veya Gregoryen takvim) tek bir gün (21 Haziran) olarak kabul edilse de, Britanya’da 23-24 Haziran tarihlerinde “Yaz Gündönümü” arifesinde düzenlenen halk şenlikleriyle karşılanagelmiş ve Hıristiyanlığın Britanya’da kabulünden sonra festival “Aziz John Bayramı” adıyla da kutlanmaya başlanmıştır. (HenrikIbsen’in “Midsummer Night’s Dream’in yanı sıra, başka klasik metinlere de atıfla yazdığı 1853 tarihli oyunu da “St. John’s Eve” -Aziz John Bayramı Arifesi- adını taşır). Bu bayram çeşitli Avrupa halk kültürlerinde de öteden beri 19 Haziran-25 Haziran arasında düzenlene geliyor. Güney yarımküre için kışın başlangıcı sayılan 21 Haziran, Kuzey yarımkürenin kimi coğrafyalarında yazın başlangıcı, kimi coğrafyalarında da “yaz ortası” olarak kabul ediliyor. En uzun gün, en kısa gecenin yaşandığı bu tarihten sonra kışa doğru günler kısalmaya, geceler uzamaya başlıyor.

Shakespeare’e dönersek, takriben 1595, 1596 yıllarına tarihlenen bu oyunun oyun-zamanı işte bu mevsim geçişi döneminde, yani 21 Haziran dolaylarında geçen dört günü kapsıyor. Buna göre, oyunun kelimesi kelimesine karşılığı “Bir Yaz Ortası Gecesi Rüyası” ya da “Bir Yaz Gündönümü Gecesi Rüyası.” “A Midsummer Night’s Dream” şimdiye kadar Türkçede sıklıkla “Bir Yaz Gecesi Rüyası” ya da “Bir Yazdönümü Gecesi Rüyası” şeklinde karşılandı. Bunlardan, “Bir Yaz Gecesi Rüyası” karşılığı, oyunla Türkçede karşılaşan izlerkitle için daha az kafa karıştırıcı bulunduğundan olsa gerek, daha çok tercih edildi ve denebilir ki, oyunun başlığı Türkçede aşağı yukarı böyle oturdu. Çeviride kolay anlaşılırlık adına ufak tefek anlam kayıpları verilir; bu, alışıldık, kimi zaman da gerekli ve kaçınılmaz bir durumdur. Bu bakımdan, “Bir Yaz Gecesi Rüyası” seçimi de, oyunun herhangi bir yaz gecesinde geçtiğini telkin etmekle beraber (anlam kaybı buradadır), oyunun ormanda geçen sahnelerinin “yaz aşklarına” ve kaçamaklara gebe, uçucu gece atmosferini genel olarak çağrıştırması bakımından kabul edilir bir karşılık. “Yaz Dönümü Gecesi” gibi, Türkçe izlerkitlenin kafasında ilk anda net bir şey çağrıştırmayan, işlevsiz denebilecek bir dolaylamadan azade olması bakımından da daha tercih edilir olduğu söylenebilir rahatlıkla.

Can Yücel’in karşılamasıyla “Bahar Noktası” ise, kendi içinde son derece tutarlı, yani Başar Sabuncu’nun yönetmenliğindeki 1980 tarihli (İstanbul Şehir Tiyatroları) yoruma ve performansa oturan işlevsel bir karşılık. Elbette Can Yücel, Bahar ekinoksunun “midsummer” (21 Haziran dolayları) olmadığının farkındaydı. Bu bakımdan, “bahar noktası” takvimdeki bir noktadan çok, bahar mevsimindeki bir yaşantı(lar) anına atıftır. “Bahar Noktası” başlığı, bu açıdan, orijinal metnin yorum ana-damarlarından birine göndermede bulunur, ki bu da, oyundaki cinselliği ve sınıfsallığı ön plana çıkaran çeviri ve sahneleme tercihlerine tutarlı şekilde yansıtılmış olan Diyonizyak esriklik motifidir: Bahar mevsimiyle, doğanın uyanışıyla özdeşleştirilen bir “halk kültü” olarak (sınıflı toplumun eşitliksiz yapısının zıttına tüm eşitlikçi ve “halkçı” çağrışımlarıyla) Dionysos, bilindiği gibi, en vahşi arzuların esriklik içinde serbest kalışıyla birlikte düşünülür. Oyunda doğa (orman) mekânında geçen zaman dilimi ile Atina yasasının kılıcı altında geçen toplumsal hayatın zaman dilimi, birbirine taban tabana zıt iki ayrı deneyimler alanı sunar: Toplumsal düzlemde (Atina) cinsiyet ve sınıf rolleri tutarlı, bütünlüklü, çatlaksız bir görünüme sahipken, orman temelde yasa ve siyasayla belirlenmiş tüm rol ve sınırların bulandığı bir deneyimler âlemidir: arzular, kimlik rolleriyle birlikte birbirine katışır (kim kimi arzulamaktadır); bedensel sınırlar aşılır (şekil değiştiren periler, gölge varlıklar ve dönüşüm teması); sınıfsal, hatta türsel farklılıklar bile hükümsüz kalır (periler kraliçesi baldırı çıplaklar tabakasından bir eşeğe âşık olur), vs. Tüm belirlenmişliklerin bir sınır-sız-lık içinde birbirine karışıp eşitlendiği kaotik bir alan olarak “doğa durumu”nun mekânıdır orman. Can Yücel de metni Türkçeye aktarırken, tüm bu politik-etik-estetik çağrışımları perdahlayarak seçikleştirir, kıymetlendirir: gerçek bir çeviri emeği. Shakespeare’in Türkçe “yüksek kültür” semalarından hep vakarlı, ciddi ve erişilmez gelen sesini ilk kez Can Yücel sayesinde yakından gelen bir dost sesi olarak duyabildik ve bu hâlâ böyle. Metni çevirirken, Can Yücel’in Shakespeare’le, hâkim burjuva dünyasına özgü hiyerarşik sınıfsal-kültürel önyargıları yıkarak karşılaşma cesaretinin ve ancak böyle bir cesaretin armağanı olabilecek söyleyiş özgürlüğünün, rahatlığının bizim açımızdan ne kadar ön açıcı ve değerli olduğunu belirtmeden geçemeyeceğim. Böyle ahlak-dışı ve özgürlükçü bir “MidsummerNight’sDream” yorumunu askeri darbe ve devlet terörü koşullarında çevirme ve sahneleme cesaretini söylemiyorum bile.

Bizim başlık seçimimize gelince, öncelikle işlevsel, yani oyunun/yorumun mekanizmasını bir bütün olarak daha işler, çalışır kılacak bir başlık düşünelim dedik. Yaz gündönümü, 21 Haziran, dik gelen güneş ışınları, yengeç dönencesi, ekinoks, en uzun gün, en kısa gece falan diye serbest çağrışım konuşurken yönetmenimiz Kemal uygun başlığı şıp diye buluverdi, biz de atladık: en kısa gecenin rüyası! Çünkü modern devletli toplumun şekillendirdiği gerçekler gündüzleri yaşanır ve katlanılamayacak kadar uzun sürerdi, geceleyin görülen rüyalarsa ise tıpkı gündüz düşleri gibi kısacık parlar ve unutuşa bırakılıverirdi, en azından bir sonraki düş/rüya zamanına kadar. Shakespeare “En Kısa Gecenin Rüyası”nı, tahminlere göre, Sir George Carey’nin hamiliğinde (Carey 1597’de Chamberlain Lordu olmuş ve Shakespeare’in kumpanyasına adını vermiştir: LordChamberlain’s Man), kızı Elizabeth Carey’nin 1596’daki düğününü için yazıp, tahminen kraliçe Elizabeth’in de aralarında bulunduğu asillerden oluşan bir seyirci karşısında sahnelemiştir ilk kez. Bu arada oyun, ancak 1600’den sonra halka açık oynanabilmiştir ve İngiliz Kilisesi savunucusu koyu Protestan püritenlerin tiyatroları kapattığı uzun aradan (1642-1660) sonra tekrar sahnelenmesi 1840’ları bulmuştur. William Shakespeare tiyatro yapmanın ancak nüfuzlu hamilerin korumasındaki birkaç kumpanyaya -o da kelle koltukta- nasip olduğu (malûm, “kibar hanımları ve beyleri fazla gücendirmemek gerekir”), hele hele tiyatroyla, yazıyla geçinmenin her zaman olduğu gibi akrobasiden, yer yer de “soytarılıktan” farksız olduğu bir ortamda zengin ve nüfuzlu soylulara yazmak ve oynamak, onların zevklerine hitap etmek mecburiyetindeydi. Atina da tüm şehirler gibi onların kalesidir. Atina’larda yaşanan ve hissedilen gerçekliğin sınırlarını yasaları ve kılıçlarıyla onlar belirler. İşte Shakespeare de kendi soylu “Atinalılarını” eğlemek zorundaydı. Oyun, bu nedenle, bir rüyanın ardından gerçekliğin, bir hatırlamanın ardından unutuşun, bir kaosun ardından toplumsal düzenin yeniden tesisiyle çözüme kavuşur. Ama sonsözü kim söyler? Bir cin. Ama oyunda âşıklar arzularının peşinden koşup ormana kaçmış mıdır? Sanat gibi “yüksek” şeylerle uğraşması lüks ve aşağılanma nedeni sayılan emekçiler nasırlı elleriyle sanat yapmak için ormana sığınmış mıdır? Ama şair şiirini söylemiş midir? Sanatçı bildiğini okumuş mudur? Evet. Hem de “Atinalıların” gözü önünde! Hem de Atinalılar asayiş berkemal hoşça vakit geçirdiklerini sanırken! Ormansa, tüm düşleri Atina’nın sınırlarına çekip boğmak isteyenlerin hep kara çaldığı, “insanın insanın kurdu olduğunu” söyledikleri şu sözümona meşum “doğa durumu”dur. Orman karanlıktır, yılanlar, çıyanlar, canavarlar, devler, cinler, periler, hayaletler, gölgelerle meskûndur. Tekinsiz ve biraz da ürkütücü. Evet. Ama en kısa gecelerde ya da gündüzleri kısacık anlarda görülen o düşler, rüyalar, hülyalar, hepsi ormanın derinliklerinden bir kibrit çakımı belirmektedir. Biz bilmesek ve unutsak da, gölgeler ve hayaletler gibi gözümüzün önünden geçip gitmektedir hepsi. Nasıl yaşanacağını tam bilemediğimiz ama bazen bilinçli kendimizden bile gizleyerek çok çok çok arzuladığımız özgürlük düşünün o yarı meçhul mekânıdır orman. Şundan hiç şüphemiz yok: Değerli bir çağdaşımız ve meslektaşımız (sanatçı, tiyatrocu, oyuncu, emekçi, “şair, meczup ve âşık”) olarak Shakespeare de bizimle aynı kafadaydı. Ki biz onu bugün duyabiliyoruz hâlâ, bir cinin ağzından:

 

PUCK: Biz gölgeler kusur ettiysek eğer,

Şunu düşünün ve hoşgörün, yeter,

Şuracıkta uyuyakaldık farzedin

 


12.8.2015 – Çarşamba

Oyuncular teker teker büyük salona iniyordu. Saat 10.58 idi. 15 oyuncu ve Yeşim’in sahnede toplanması 11.02’yi buldu. Koreografi ve kondisyon içerikli ısınma turu başlı başına bir prova günü gibi yoğun geçti. Önceki günden biriken laktik asit de selamını eksik etmiyordu.

İlk güne dönüş – Tanışma:

Ka: “Tanıştırayım, sizi üzecek arkadaşımız Yeşim”

(gülüşmeler)

 

gülüşmele

gülüşmel

gülüşme

.

.

.

g

 

Yeşimle geçen, bu yoğun 2 saatin ardından Onur, ekibe ses-nefes çalıştırdı.

Sonrasında “her gün 1 yeni çocuk oyunu” ödevinde sıradaki oyuncu Volkan, ekibe oyununu anlattı, oynadılar.

Oyun bitince Ka diğer ödevi hatırlattı. Bugünün listesinde olan oyuncular, oyuna ait olduğunu düşündükleri birer nesne fikriyle gelmişlerdi. Seçimlerini ve sebeplerini anlattılar.

Mert (Fırat) “Ay”ı seçerken Ezgi “dreamcatcher”; Onur “prezervatif”; Volkan “kara kaplı masal kitabı” ve Timur “disko topu” seçmişti. Bu fikirler üzerine konuştuk, konuştukça açıldık, açıldıkça oyunu daha iyi anlamaya başladık.

14.02’de verdiğimiz 1 saatlik yemek-ihtiyaç molasından sonra kendimizi tekrar büyük salona attık. Salonumuz klimalıdır.

 

Dün kaldığımız yerden, yani 2. Perdenin başından oyunun sonuna kadar 2,5 saat çalıştık. Böylece tüm oyunu ilk kez baştan sona çalışmış olduk. Bu ilk akış, detaylara fazla girmeden, genel bir fikir vermesi içindi.

Şimdi başlıyoruz.

Detaylar ormanına dalıyoruz.

Seviyoruz.

rüyalarda buluşuruz.

 

11.8.2015 – Salı

Salı

 

Selamlar.

Güne Yeşim’le kondisyon çalışarak başladık. Ardından, Mert Fırat, ekibe çocuk oyunu oynattı. Oyunun iki kazananı Beyza. Diğer oyuncular Beyza ve Mert’e kitap hediye etti. Yaz döneminde okuduğumuz 15 kitabın üzerine iki kitap daha okuma şansı elde eden şanslı arkadaşlar oldular. Ka, oyuncuların oyundaki olaylar dizisini baştan sona doğru anlatmalarını istedi. Oyuncular imece usulü anlattılar. Bu sırada bazı karakterlerin isimlerinin telaffuzlarının nasıl olduğuna karar verdik. Bu çalışmalar esnasında oyundaki bazı olayları anlatırken Şekspir’in çeşitli mitolojik ve efsanevî hikayelerin çağrışımlarını oyunlarında bolca kullandığını da tekrar konuşmadan edemedik.

Yukarıdaki paragrafla ilgili meraklısına google’lık kelimeler: Amazon, başkalaşımlar.

Peri: bilinçdışındaki içgüdüsel varlık.

Orman, ilişkiler, yasalar, amazonlar, eşek derken;

Ka: Doğada bizden çok daha güçlü erkekler var.

Timur: Belgeselini izlerken canın sıkılır.

İktidarın nasıl çalıştığını konuştuk. Bürokrasi, devlet dairesi, su işleri… Ama bu sefer bedenimizde nasıl çalıştığını, işlediğini anlamaya çalıştık.

Yemek arasından sonra ayakta okuma provasına geçtik. Şiire aldanmayalım dedik, şiirden dolayı melodi var ancak konuşma diline doğru bir yolculuğa çıkalım dedik. #gençşairlerrahatsız

Theseus’un, Egeus’un ‘babalık’larını konuştuk. Hermia ve Helena’nın oyun arkadaşlıklarını n boyutunu konuştuk. Ormanda kaybolduk;

Hermia/Beyza: Lysander neredesin sevgilim?

Onur: Bavula bak, ben sığarım oraya.

Şimdilik bu kadar,

rüyalarda buluşuruz.

10.8.2015 – Pazartesi

1. Gün

Selamlar.

10 Ağustos 2015, saat 13.25 itibariyle En Kısa Gecenin Rüyası (bkz: a midsummer night’s dream) adlı oyunumuzun provalarına başladık. Oyunun yazarı Hamlet’ten de tanıdığımız William Shakespeare. Ekibin geri kalanı için (bkz: Kadro)??Öncelikle tanıştık.

Onur: Merhaba Eğreti Gelin’den Onur ben. Issız Adam’dan Melis de burada.
Timur:
 Alper de burada abi. ?
Ka:
 Sözsüz oyunların ustası.

Her provadan önce Yeşim Coşkun eşliğinde hareket; Onur Ünsal ile de ses çalışmaları yapılacağını konuştuk. Ardından Yeşim, yapacaklarını ekibe kısaca anlattı. Ka, ekibe oyun alanı ve tribün düzeninden bahsetti. Oyun, karşılıklı iki tribün arasında meydan sahne şeklinde oynanacak. –Çünkü çok şükür açılır kapanır tribünümüz var.- Oyunumuzun prömiyer tarihi ise 1 Ekim 2015. 7,5 hafta süremiz var.

Ka: Şimdi Volkan’ın sorularını dinleyebiliriz.?
Volkan: Ben size tiradımı oynamak isterim.
Ka: Çeviri ile ilgili notlarımızı Emine Ayhan ile konuşacağız.?
Emine: Kafiyeli bölümlerle ilgili söyleyeceği olan kafiyesi ile birlikte gelsin.

Ka, her prova öncesinde bir oyuncunun bildiği bir çocuk oyununu ekibe oynatmasını istedi. Sonrasında ilk hafta kimlerin oynatacağını belirledik ve 13.43’te oyun okumasına başladık.

Onur: Alper ilk defa konuştu.?
Alper: İlk okuma provam benim.?
Melis: Ben ne kadar çok konuşuyorum ya!?
Alper: Kıymetini bil. Shakespeare benden almış sana vermiş.

Okuma provası sonrası Can Güngör’ün oyun için yaptığı müzikleri dinledik. Ardından topluca fotoğraf çektirip 16.15’te 27 kişi başladığımız provayı 27 kişi bitirmeyi başardık.

rüyalarda buluşuruz.