BİRA FABRİKASI

YÜZ-BAŞI ÖLÜMÜ SALLAMAZ
Bu ülke cennet bahçesiydi, sen, ben, o ve digˆerleri gibi insanların, tıksırıncaya dek elinde bulunan bitmek bilmeyen altın ve yiyecek kaynaklarını yiyip doymayan insanların doldurdugˆu bir bahçe. As¸k! As¸k için ve aşk ile birbirimizi öldürdük; çünkü kardes¸ sevilmedigˆinden kardes¸inin boynunu kırıyordu… Birbirimizi sevmek ve sevilmek için birbirimizi bogˆazladık. Sonsuz tatmini yas¸adık ve bundan böyle, bizim de insanlıgˆın gözüne sokacak yaralarımız var, çünkü bu insanlık birine acımadan sevemez. Biz de herkese uyduk, takımda yerimizi aldık. Küstah kaygısızlıgˆımızdan kurtulup yeniden dirildik. Bu ülke cennet bahçesiydi, ama Eden(Cennet) Bahçesi’nin kalbinde as¸k yok, çünkü Havva Adem için degˆil, tanrı olmak için ısırdı elmayı.. Yeni Babil’in kapılarını zorlamak için kılıçlarımızı kus¸andık. S¸imdi buradayız, ve sonsuza kadar da burada kalacagˆız, kendimi bu is¸e adadım, bu karmakarıs¸ık kalabalık kars¸ısında ant içerim.

Yazan: Koffi Kwahule
Çeviren : Ezgi Coşkun
Yöneten : Kemal Aydoğan
Sahne Tasarımı : Bengi Günay
Işık Tasarımı : İrfan Varlı
Müzik: Dandadadan
Afiş Tasarım: Özgül Oğuz
Yönetmen Asitanları: Ferhat Asniya – Ahsen Özercan

Oynayanlar
Yüzbaşı Ölümü Sallamaz: Necip Memili
Onbaşı Asalak: Onur Ünsal
Beyaz Büyü: Melis Birkan
Schwanchen: Gürsu Gür
Süre: 2 Perde 130’
+15

BASINDA ÇIKANLAR

7.12.2018 – Cuma
Tiyatro Gazetesi – A. Kadir Bozkurt

“Koffi Kwahulé ile Moda Sahnesi’nde”

 

Türk tiyatrosunda şimdilik bilinmeyen ama yakın zamanda fazlaca karşılaşacağımız Afrika kökenli bir yazar Koffi Kwahulé…

 

Batı Afrika’daki Fildişi Sahili (Côte d’Ivoire) doğal kaynakları yüzünden, Portekizliler başta olmak üzere, İspanyollar, Hollandalılar, İngilizler ve son olarak da Fransızlar tarafından sömürülmüş. Çoğu Afrika ülkesinde olduğu gibi 2. Dünya Savaşı sonrasında güçlenen milliyetçilik dalgasıyla Fransızlardan yakalarını kurtarmışlar. Halkın direnişi 1958’de iç işlerinde, 1960’da ise tam bağımsızlığına kavuşmasıyla noktalanmış. İlk anda bağımsızlık kulağa hoş geliyor ama kültürel emperyalizmin izlerini silmek kolay değil.

 

1956 yılında Fildişi Sahili’nde doğan Koffi Kwahulé de Fransızların geride bıraktıkları eğitim sistemiyle yetişiyor. Kabile yaşamındaki kalabalık ailesinde yeterince konuşma ortamı bulamayınca yazıya yöneliyor. Fildişi Sahili’ndeki ‘École des Arts’ tiyatro okulunda oyunculuk eğitimi alıyor. Paris’teki yaşamı ise 1979’da Rue Blanche (ENSATT) tiyatro bursunu kazanmasıyla başlıyor. Doktora eğitimini de Sorbonne Nouvelle Paris III’te tamamlıyor. Batının sömürmeye yönelik dil ve kültür emperyalizmine kalemiyle karşı koyan Koffi Kwahulé, Afrikalı olduğu kadar Avrupalı olarak da anılmayı başarmış bir yazar. Otuzdan fazla tiyatro oyunu yazmış. Dünya genelinde popülerlik kazanan oyunları yirmiden fazla dile çevrilmiş.

 

Çivisi çıkmış dünyanın absürtlüğünü anlatan ‘Bira Fabrikası’ oyununu Moda Sahnesi’nde izledim. Bir politik yazar olarak Afrika’daki köklerinden beslenmeyi önemseyen Koffi Kwahulé, savaşları palyaçolar tarafından yaratılan trajediler olarak görüyor. Caz müziğinin dansa dönüşen atmosferinde savaşın palyaçolarını Bira Fabrikası’na taşımış. Koffi Kwahulé’nin Mali’deki ‘yazarlar evi’ projesinde yazdığı oyunun çevirisini Ezgi Coşkun yapmış. Moda Sahnesi’nin güçlü ekibi iş başında; Yönetmen Kemal Aydoğan, Sahne Tasarımı: Bengi Günay, Işık Tasarımı: İrfan Varlı…

Koffi Kwahulé şiddetin ruhuyla varolan insanlığı, şiddetin parçasına dönüşmüş palyaço karakterlerle anlatıyor: Las Vegas’ta çılgınca eğlenmenin hayalleriyle yaşayan psikopat savaş kahramanı Yüzbaşı ‘Ölümü Sallamaz’ (Necip Memili) ile ‘Onbaşı Asalak’ (Onur Ünsal). Donlarını indirttiği işçilerin arasından seçtiği işçinin spermleriyle hamile kalan ve aynı zamanda Moulin Rouge’un baş dansçısı olan bira fabrikasının patronu ‘Patron Beyazbüyü’ (Melis Birkan). Hamile bıraktığı patronunun karnındaki çocukta hakkının olmadığına inanan fabrika işçisi ‘Scwanchen’ (Gürsu Gür).

 

Çok yüksek ritimde sahnelenen Bira Fabrikası’nın hikayesini takip etmek kolay değil. Caz palyaçolarının anlamlı gibi görünen sözleri, ilerleyen sahnelerde anlamını yitiren seslere dönüşüyor. Bira Fabrikası’nı kara mizahın neşeli kahkahalarıyla izlerken, seslere dönüşen savaşın acımasız yüzü, arkası arkasına aldığımız darbelerler içimize işliyor. Sert biçimde derdini anlatmayı tercih eden yazar ve yönetmenin şiddet yüklü oyunundan çıktığınızda, eski dünyanıza dönmeniz olanaksızlaşıyor; sanatın dönüştürme işlevine örnek bir oyun…

 

 

Ezen ile ezilenin arasındaki şiddeti Bira Fabrikası’na sıkıştırarak anlatan Koffi Kwahulé, Moda Sahnesi’nin yeni oyunu Arıza’da (Blue-S-Cat) mekanı daha da daraltarak seyircisini asansörün içine hapsediyor. Bu kez toplumsal Arıza’nın merceğinde geçmişte yolları kesişmemiş bir kadın ile bir erkek var. İki metrekareden ufak asansörün içinde izlediğimiz tiyatro oyunu bir nefeste başlayıp bitiyor. Bira Fabrikası’ndaki reji ekibi Arıza oyununda da değişmemiş. İki kişilik oyunun çevirisini yapan Ezgi Coşkun, karakterden birini canlandırıyor, diğer oyuncu ise dizilerden ve filmlerden sonra tiyatro sahnesinde de başarılarına tanıklık yaptığımız Caner Cindoruk. Bu oyunu 50 kişilik stüdyoda sahnelemeyi planladıkları halde yoğun talep üstüne büyük salona taşıdıkları da notlarımın arasında…

 

Arıza oyununda psişik travmasının keşfedilmemiş sularında dolaşan kadının nasıl dalgalandığına tanık oluyoruz. Bir yandan erkeğin egemen baskısının cinsel şiddete dönüşeceğinden çekinen kadın, diğer taraftan da cinselliğin çekiciliği arasında gidip geliyor. Bir türlü kabına sığamayan kadının temeldeki sıkıntısı ise duygularına karşılık gelecek bir kılıf bulamaması. Dizginlemeye çalıştığı arzuları tuhaf bir sancıya dönüşüyor. Hem erkeğin ilgi göstermesinden korkmakta hem de erkeğin ilgisizliğinden şikayet etmekte.

 

Tüm bilincini ‘Melidesha’ olarak tanımladığı kapitalist düzenin dişlilerine teslim eden erkek de Arıza’nın içinde sıkışıp kalmıştır. Bir birey olarak kendini anlatmaya çalışırken, dönüp dolaşıp devletle yaşadığı sıkıntılarını gündeme getirir. Her sıkıştığı yerde bilimsel sonuçlara ya da istatiksel verilere dayanarak haklılığını kanıtlamaya çalışır. Kim bu ‘Melidesha’? Siz kim olarak görürseniz o mu? İlk bakışta eşi gibi görünüyor ama annesi de olabilir, babası da, patronu da, ortağı da, tanrı da…

 

Bir radyonun kanalları arasında dolaşırcasına, oyunculardan birinin replikleri parazitli seslere dönüşürken, diğerinin replikleri netlik kazanıyor. Biz aynı anda ikisini de işitiyoruz. Bir süre sonra sözlerin yerini sesler alıyor. Biz de sözlerden oluşan hikayenin peşinde dolanmak yerine, seslerin birbirine karşılık geldiğini duyumsamaya başlıyoruz.

Caz müziğinin doğaçlama akışındaki gibi yaratıcı süreci koruyabilmek için ‘sebep-sonuç’ ilişkisi gözetmeden Arıza oyunu yazılmış. Repliklerin karşılıklı diyaloga dönüşmesine izin verilmemiş. Sözlerin yerine seslerin anlam kazanması hedeflenmiş. Arıza oyununun orijinal adı bile Blues ve S-Cat müzik türlerinin birleşmesinden oluşan ‘Blue-S-Cat‘ kelimesinden geliyor.

Ekim ayında Fransız Kültür Merkezi’nin konuğu olarak İstanbul’a gelen Koffi Kwahulé’le birlikte Arıza’yı izleme fırsatımız oldu. Oyun sonrasında da Moda Sahnesi’nde keyifli bir söyleşi yaptık. Caz müziğindeki doğaçlamayı yazarlığının temeline yerleştirdiğini söyleyen Koffi Kwahulé, Arıza oyununu bir hafta içinde yazmış. Caz müziğini varoluş biçimi olarak görüyormuş. Bir müzisyen olmadığı ve hiçbir müzik aletini çalamadığı halde ‘Cazın ruhunu tiyatroda nasıl yaşatabilirim?’ sorusuna karşılık bulmaya çalışarak tiyatro oyunlarını yazıyormuş.

Bir başka Koffi Kwahulé oyununu da yılbaşından sonra Moda Sahnesi’nde izleyeceğiz gibi görünüyor…

24.11.2015 – Salı
artfulliving.com.tr Şükran Yücel

http://www.artfulliving.com.tr/kultur-ve-yasam/bira-fabrikasinda-paramparca-dunyamiz-i-4349

10.11.2015 – Salı
Sabit Fikir – Ece Karaağaç

http://www.sabitfikir.com/dosyalar/dehsetli-bir-sirk-bira-fabrikasi

31.10.2015 – Cumartesi
karanliktakizenci.wordpress.com Özgenur Korlu

https://karanliktakizenci.wordpress.com/2015/10/31/birafabrikasi/

1.7.2015 – Çarşamba
Temmuz 2015 Kampfplatz Dergisi Sevgi Doğan

http://www.kampfplatz.org/2015/10/siddetin-sahnedeki-pornografisi-sevgi.html

2.4.2015 – Perşembe
Şalom Gazetesi Erdoğan Mitrani

http://www.salom.com.tr/haber-94672-moda_sahnesinde__brasserie__bira_fabrikasi_.html

21.3.2015 – Cumartesi
banukibar.wordpress.com – Banu Kibar

https://banukibar.wordpress.com/2015/03/21/kayitsiz-kalinamayacak-oyun-bira-fabrikasi/

14.3.2015 – Cumartesi
Radikal.com.tr – Bahar Çuhadar

 

14/03/2015

Moda Sahnesi’nin yenisi, Fildişi Sahilli yazar Koffi Kwahule imzalı ‘Bira Fabrikası’ Onur Ünsal, Necip Memili, Gürsu Gür ve Melis Birkan’dan oluşan kadrosuyla sezonun en iyilerinden olmaya aday.

 

 

TİYATROYA OLAN İNANCINIZI TAZELEYECEK

 

 

Kana boğulmuş bir cangıl. Berbat savaştan zerre zarar görmeden çıkmış bir bira fabrikası. Zafer kutlayan iki vahşi asker. Her haliyle erkeklere meydan okuyan sekiz aylık hamile bir revü dansçısı. Koşullara ayak uydurmuş bir işçi. Bir vahşet komedisi. İç savaşa, kapitalizme, sömürgeciliğe, modern zaman katliamlarına, erkeklerin sığ böbürlenmelerine, medyanın vahşet seviciliğine, politikacı nutuklarına, savaşın galiplerinin kan dolu öykülerine, batının yalanlarına ‘nanik’ yapan bir oyun. Bir kara komedi. Afrika’dan, Fildişi Sahili’nden –en azından bizim buralar için- taptaze bir nefes. Tiyatroda yeni, enerjik, komik, zekice bir iş özleyenleri pişman etmeyecek bir oyun. Moda Sahnesi’nin yenisi ‘Bira Fabrikası’ şimdiden belli ki; sezonun en iyilerinden biri…

Fildişi Sahili’nden Fransa’ya göç etmiş Koffi Kwahule imzalı metin en düz ifadeyle insanın tiyatroya olan inancını, heyecanını tazeliyor. İç savaş fonuyla, faaliyeti durmuş bir bira fabrikasında kurduğu oyunuyla dünyanın çivisi çıkmış hallerine taze bir eleştiri getiriyor. Hangi ülkenin vatandaşı olursak olalım göbekten bağlı olduğumuz bu acımasız düzenekle inceden dalgasını geçiyor.

 

Türkçe’ye Ezgi Coşkun’un kazandırdığı metin Kemal Aydoğan’ın yönetiminde Bengi Günay’ın sahne, İrfan Varlı’nın ışık tasarımıyla sahneleniyor. Sahnede Onur Ünsal, Necip Memili, Gürsu Gür ve Melis Birkan’dan oluşan oyuncu kadrosuyla… Necip Memili-Onur Ünsal ülkeyi ele geçirmeyi başarmış, sayısız katliama imza atmış, şimdi de ülkenin liderleri olup dünyaya kafa tutmaya kalkışan iki vahşi asker olarak son zamanların en iyi sahne ikililerinden olmuş. Onur Ünsal’ın enerjik, komik, elastik hallerine aşinaydık; Necip Memili ise sergilediği oyunculuk gösterisiyle gözlerimizi alınca “Neden İstanbul’da tiyatro yapmaya daha erken başlamamış ki” diye hayıflandık. Memili sayısız çeşitlemeyle donatmış karakteri ‘Yüzbaşı Ölümü Sallamaz’ı. Tipten tipe giriyor, sesiyle replikler arasında dans ediyor.

‘Bira Fabrikası’nın oyuncuları aralarında, hiç de fena olmayan bir komedi dengesi kurmuş. Memili-Ünsal arasındaki tempo, Gürsu Gür ve Melis Birkan’ın da oyuna dahil olmasıyla sahneye iyice dağılıyor. Daha önce tiyatro sahnesinde izlemediğimiz Melis Birkan, sahneye hayli gösterişli bir giriş yapıyor. Sekiz aylık hamile karnı, revü dansçısı mayosu, korsesi, ince topuklu çizmeler içinde lakabı ‘Beyazbüyü’ olan eski fabrika müdürü, yeni revü yıldızı, dikbaşlı ve güçlü bir kadın olarak beliriveriyor. İlk sahnelerinde oyunculuğu hafif tutuk, “O gösterişli girişi kaldıracak bir performans çıkmayacak mı?” derken vücuduna da sesine de hâkim olduğunu dakikalar ilerledikçe ispatlıyor. Tiyatro mesaisine devam ettikçe daha çarpıcı işler göstereceğinin sinyallerini veriyor.

‘Bira Fabrikası’ insanlığın geldiği noktadaki vahşiliği yepyeni bir dille eleştiren bir metni, akıcı ve ritmi yüksek bir reji ve iyi oyunculuklarla buluşturuyor. Kaçırmayın.

11.3.2015 – Çarşamba
Ranini.tv Ünsal Yılmaz

http://www.ranini.tv/ozel/3898/1/dunya-hakkinda-sevmediginiz-hemen-her-sey-bira-fabrikasi

PROVA NOTLARI

19.1.2015 – Pazartesi

Oyuncular, 12.00’de büyük salonda buluşup ısınmaya başladılar. Yönetmen ve asistanları olarak, 13.00’da, terlemiş olan oyuncuların yanına indik. Yarım saat kadar sohbet ettik. Seyirci üzerine konuştuk. Seyircinin oyuna nasıl tepkiler vereceği, ne hissedeceği yönünde öngörülerde bulunduk.

Özet niyetine:

Ka:“Bizim, metni anlama/hissetme yolunda gösterdiğimiz gayretimiz, seyircinin konforu olacak. Oyuncu anlamışsa seyirci de anlar.”

Sohbetten sonra sahnelerimizi çalışmaya başladık. Finaldeki “Müritler” ve “Neredesin Babacığım” adlı sahneleri de çalıştıktan sonra, tüm oyunu bir kez oynamış olduk ve ara verdik. Arada çevirmenimiz Ezgi geldi. Metinle ilgili sorularımızı sorduk, çaylarımızı içtik ve provaya döndük.

“Müritler” sahnesini iki defa daha çalıştık. Beyazbüyü’nün (Melis) söylediği opera parçasına Yüzbaşı (Necip) ve Onbaşı’nın (Onur) verdiği tepkilerle çatladık: “Yıhılıyoyıhılıyoyıhılıyo! NE-O-KU-DU-BE!”

Daha sonra, oyunun başlarındaki “Rehin” sahnesine döndük. Bir süre daha çalıştıktan sonra, 17.45’te provamızı bitirdik.

*

Beyazbüyü:Haydn kardeşler, Strauss… Alman müziği sever misiniz?

Yüzbaşı:Aydın kardeşler. Bayılırım.

Onbaşı:Haaaydıngardaşlar! Bayılırız!

14.1.2015 – Çarşamba

Misafir: Sare (1)

Saat 13.00’te ka ve asistanları, 12.00’de büyük salonda ısınmak amacıyla toplanmış oyuncuların arasına karıştık. Yarım saat kadar gündem üzerine sohbet ettik. Yeni bir başlık açmadan, sohbetimiz oyunumuza bağlanıverdi.

“…Yüzbaşı ve Onbaşının söylemi gibi işte. Tek bir kültür yaratmaya çalışanların söylem ama başbaşa kaldıklarında birbirlerine itiraf ediyorlar asıl arzuları…

Konu hazır oyuna bağlamışken, provamıza başladık. Bugün, “Tarihi Fırsat” adlı bölüm üzerine çalıştık. Deştiğimiz konulardan bazıları şunlar oldu: tecavüz, savaş, erkeklik, vahşet, müzakere, iktidar…

Kısa bir aradan sonra yine aynı sahneyi çalıştık. Sahneyi bir kez hiç kesmeden aldıktan sonra, provamızı bitirdik.

*

Necip: Yani abi varlıklıyım diye bisiklet aldım, binemiyorum!

Onur: Varlıklı mı?

*

Bugün hangi kitap?:

Devlete Karşı Toplum – Pierre Clastres

Bakunin’den Lacan’a Anti-Otoriteryanizm ve İktidarın Altüst Oluşu – Saul Newman

Cehenneme Övgü – Gündüz Vassaf

Bugün hangi müzik?:

Johann Strauss –Eljen a Magyar (Polka, op. 332)

Prova sonrası notu: Provadan sonra Ferhat’ın eksikliğinde, ekipçe yemek yemeye gittik. “İyi ete para verilir” önermeli akşam yemeğimizi Necip ısmarladı. Hesap, Necip’in hayatında bazı değişikliklere yol açmış.

Necip: Mönü de şeydi yalnız…

Onur: Mönü mü? O kadar parayı verince menü de mönü oldu tabii.

 

11.1.2015 – Pazar

Bir akşam provası

19.25’te büyük salondaydık. Önce önümüzdeki bir haftanın prova takvimini oluşturduk. Sonra diğer taze oyunumuz Köpek Kadın Erkek’in yazarı Sibylle Berg üzerine konuştuk. Onur, yazarın bir başka oyununu anlattı bize. Kıssadan “nasıl perfektyazar olunur” konulu hissemizi çıkardıktan sonra, 19.43’te provaya başladık.

Önce “Rehin” sahnesini okuduk.

Sahneyi daha iyi kavramak -ki anlamak’la arasında fark vardır- için, metin ve yazar üzerine konuştuk. Ka, bence, tam da bu anlamak ve kavramak arasındaki fark üzerinde durdu. Bu metinde, olan her şeyi anlamaya/anlamlandırmaya çalışmak, bizi yazardan uzaklaştıracak. Oysa bu metinle ilişki kurarken daha çok, alternatif yollarla bir “kavrama hali” hakim.

Ka:“Metin parçalardan oluşuyor. Kurulumunda tutarlılık aramamamız gereken bir metin var elimizde. Yazar, örneğin, otoritenin hitabet sanatını alıyor, militarizmle ilişkilendiriyor. Bir caz parçası gibi. Ama bunun yanında, hiçbir karakter rotasından çıkmıyor; olaylar dallanıp budaklansa da önünde sonunda temel meseleye dönüyoruz. Yine cazda olduğu gibi, müzisyen parçanın içinde uzaklaşıyor uzaklaşıyor uzaklaşıyor ve aynı yere tekrar dönüyor. “

“Rehin” sahnesini çalıştıktan sonra ara verdik. Aranın ardından yine “Rehin” ve “Can Damarı” sahnelerini çalıştık. Yüzbaşı-Ölümü-Sallamaz’ın “insanlık çınarı” hayali üzerine Ka, Deleuze’ün rizom’undan bahsetti bize. Yüzbaşı, çınar yetiştirmek istiyor; Deleuze de köksap diye bir şey demiş.

(Rizom nedir? http://anarsi.info/metinler/36-anarsi/263-rizom-ve-anarsi)

Sahnedeki “Haçın ayaklarındaki Kutsal Bakire” metaforu üzerinde durduk. Ka, Beyazbüyü’nün bu sahnede dizlerinin üstüne çökmesinin bu metaforla ilişkili olduğunu söyleyince gözler ışık saçtı; aydınlandık.

22.13’teki kısa aranın peşinden, “Rehin” ve “Can Damarı” sahnelerini, Ferhat’ın olağanüstü ışık tasarımıyla hiç kesmeden aldıktan sonra, 22.47’de provamızı bitirdik.

*

Schwanzchen (Gürsu):Sonra biz kopuyoruz, kelimelerin tomurcuklarına doğru dalgalanıyoruz…

Ka: Oha oha n’apıyormuş? Abii! İmge yarılması!

*

Ka: MAYIS’A YENİ OYUN LAZIM ABİLER. Hahah bağımlı gibi di mi?

Onur: Abi premier lig burası…

Ka: Moda Sahnesi, 2 ayda 1 prömiyer garantili tiyatro…

*

Melis: Kemal abi burayı şöyle mi yapsak?

Necip: Hayır ya

Onur: Bence de olmaz di mi abi?

Melis: Necip seni döverim, Onur seni de ikna ederim.

Yazardan “duyguya övgü”: “Seyircinin öncelikle duygularına yönlenmesini sağlayacak gölgeli (loş- aydınlanmamış) bir tiyatro metni yazmaya çalışıyorum” KoffiKwahule

Prova notuna not: “Her şeyi anlamak zorunda değilsiniz. Anlamak yalnızca dünyayla ilişkimizin bir düzeyinden ibaret” Ulus Baker

 

9.1.2015 – Cuma

Misafirler: Arman ve Zeynep

12.00’de oyuncular büyük salonda toplandı. Isındılar, ses açtılar. 13.00’e kadar süren bu zorlu akort ve soundcheck sürecinden sonra yaklaşık yarım saat mola verdik.

Ka, biz asistanlardan, diğer provada bulunmaları üzerine, birkaç aksesuar istedi. Provaya başladık.

Bugün sadece “Yeni Babil” (12 sayfa) sahnesini çalıştık. Oyuncuların, sahnedeki durum ve şartların içine daha iyi nüfuz edebilmesi için ka, birçok kez araya girip fikirlerini aktardı. Örneğin, Schwanzchen karakterinin içinde bulunduğu durumu ele aldı: “…Şiddet ve iktidar karşısında gülmenin gücü yadsınamaz bir güç, çünkü yıkıcı. Sırıtma, gülme en büyük mücadele yollarından biri bu anlamda…”

Sahneyi bu şekilde bir kez aldıktan sonra kısa bir ara verdik. Döndüğümüzde sıradaki sahneye geçeceğimizi düşünüyorduk ki,ka’dan “o bis” geldi: yine aynı sahneyi -bu kez kesmeden- bir kere akıttık. Provamızı 17.00’de bitirip, sahneyi “Köpek, Kadın, Erkek” ekibine bıraktık.

Günün flaşı: Necip (Yüzbaşı-Ölümü-Sallamaz), terazi burcu içerikli repliğinde, bir teraziye dönüşüp dans ederek akılları baştan aldı.

Flaşa not: Akort konusunda haklıyım.