PARKTA GÜZEL BİR GÜN

Politika ile komedinin içiçe geçtiği oyun, günümüz politik kavramlarından olan sınır, vatandaşlık, birey, özgürlük meselelerini tartışma konusu yapıyor.

Yazan: Kieran Lynn

Çeviren: Yeşim Gökçe

Yöneten: Kemal Aydoğan

Sahne Tasarımı: Bengi Günay

Işık Tasarımı: İrfan Varlı

Yönetmen Asistanları: Ferhat Asniya – Berfin Orman

Oyuncular

Acemi Sınır Muhafızı: Mert Fırat

Oliva: Didem Balçın

Arthur: Volkan Yosunlu

Süre: 1 perde 70’

PROVA NOTLARI

6.9.2014 – Cumartesi
Prova-Sayılım-No. 11
Yasak kelime: Karabasan

Provaya saat 13.50’de başladık. Son on sayfa henüz ezberlenmemiş olduğu için ve şimdiye kadar sadece bir iki kere oynandığı için, onları çalıştık. Arthur bir çözüm yolu bulmak üzere çıkar, fakat savaş ilan edildiği için karşı tarafın üniformasıyla gelir. Böyle olunca Olivia ile tartışır ve durum daha da çıkmaz bir hal alır. Bir iki kere okuduktan sonra Arthur’un kendini gaza getirdiği bölüm üzerine konuştuk. Kahramanlaşmaya çalışıyor, ama cesaretli değil. Yani kentli Arthur kendini cesaretli olduğuna inandırmaya çalışıyor. Reiver de cesaretli olmayabilir, ama Olivia onun için önemli bir motivasyon. Reiver ondan cesaret alıyor. Reiver daha önce hiç ilişki yaşamamış. Olivia’nın, yani bir kadının onunla konuşması, onunla kavga etmesi, onunla iyi ya da kötü ilişki kurması onun için önemli. Reiver sevgiye, yemeye, aşka, aileye aç. Vatanını, anne belliyor. Yani hiç sevilmemiş birinin devlet sayesinde bir konumu oluyor ve bu konumu sayesinde bir kadın tarafından negatif de olsa fark ediliyor. Kısa bir ara verip, oyunun son yarısını tekrarladık. “Reiver’ın salaklığı bir tekrar komedisi” dedi Ka. Sürekli tekrarlıyor. Hep aynı şeyleri anlıyor veya anlatıyor. Bir konu için beş örnek veriyor. Karşıdaki anlamayınca bir örnek daha veriyor. Dönüp dolaşıp hep aynı yere geliyor. Saat 15.30’da yemek yedik. Saat 17.00’de yine indik aşağıya. Oyunun en başından başladık. Ka alan kullanma konusunda uyarı da bulundu. Arkaya kaçan ve bankın etrafında sıkışan oyunculara daha geniş oynamaları gerektiğini söyledi ve sınır bantına hep bir yarım metre mesafede durmalarını istedi. Oyuncular çok yavaş oynamaya başlayınca, Ka onları durdurdu. “Daha da tempolu olmalı. Daha kuvvetli oluyor o zaman. Çok düşünmeye gerek yok. Duygu gelsin diye beklemeyin, vurguyu önemseyip cümleleri uzatmayın. Hızlı konuşun, oyun zaten kendiliğinden gelir.” dedi. Çay getirdik ve hızlı bir okuma yapıldı. Bu okuma sonrası saat 19.55’te provayı bitirdik.

Almancıdan sınırı zorlayan gereksizler:
Resmi sınırı olmayan, dolayısıyla FIFA’ya üye olamayan ülkelerin düzenlediği Viva Dünya Kupasını en son 2012’de Irak Kürdistan kazanmıştır. Finalde Irak Kürdistanı ve Kuzey Kıbrıs karşı karşıya gelmiştir ve maç 2-1 bitmiştir.

24.8.2014 – Pazar
Prova-Sayılım-No. 6
Yasak kelime: vicdanî redd
Bugün de yine 11.00’de buluştuk, hemen provaya başladık. Cuma akşam çevirdiğimiz sayfaları hep beraber okuduk. Sonra da oynamaya başladık. Havuzun anlamı üzerine konuştuk. Su tanıma uygun birim değil. Su somutlanamadığı için ördek havuzunun da tanımı yok, formal değil. Bundan dolayı da sorun yaşanıyor. Reiver sınır çekemiyor ve Olivia Arthur’dan havuza atlamasını istiyor. Korkutulan Arthur atlayamıyor. Yani şiddet’ten sonra eylemlerin sona erdiğini anladık. Reiver’ın hareketleri üzerine konuştuk. Eğitimde farklı judo hareketleri öğrenmiş, fakat acemi kalmış. Aikido bilmeyen aikidocu olmuş. Bir iki kere tekrar alıp, bugünlük provayı bitirdik.

Almancıdan sınırı zorlayan gereksizler:
Ders: Sınır güvenliği
Konu: Çit

Zaun – Çit; tel çit
Zaungast – Çit misafiri; yani herhangi bir şekilde para vermeden paralı olan bir şeyi izleyen, konser, maç, vs.
ein lebender Zaun – yaşayan çit; yani üstünde sarmaşık veya başka bir bitki yetişen çit
mit etw. hinter dem Zaun halten – bir şeyi çit’in arkasında tutmak; yani bir şeyi gizlemek
etw. vom Zaun brechen – bir şeyi çit’ten koparmak; yani aniden kavga çıkarmak. Ortaçağda evlerin etrafı telle çevrildiği için, o telden bir parça koparmak tehdit anlamına gelirmiş ve bundan dolayı sıkça kavga çıkarmış.

Zaundürr – Çit kadar ince; yani çok zayıf –
Für jmd. einen Zaun flicken – başkası için çiti tamir etmek; başkasını zor bir durumdan çıkarmak
Jmd. über den Zaun pinseln – birini dolandırmak
Nicht alle Latten am Zaun haben – çit’te çıta’nın eksik olması; yani deli olmak
Ein eigener Zaun ist besser als ein fremder Garten – Kendine ait olan bir çit, başkasının bahçesinden iyidir. ; atasözü.
Hier möchte ich nicht tot überm Zaun haengen! – Burada ölüp, çit’in üzerinde yatmak istemiyorum!; yani burası sıkıcı/ hoş olmayan bir yer.
Zauntypen ( çit çeşitleri) ‘den bir deste: Maschendrahtzaun ,Metallzaun, Lattenzaun , Staketenzaun, Jaegerzaun, Schrankzaun, Speltenzaun, Palisadenzaun, Bohlenzaun, Bretterzaun, Flechtzaun, Ringzaun, Betonzaun, Weidezaun, Wildzaun.

22.8.2014 – Cuma
22 Ağustos 2014 Cuma
Prova-Sayılım-No. 5
Yasak kelime: Nizami Şarj
Saat 10.30’da buluşup hemen provaya başladık. Oyunun ilk 20 sayfasını tekrarladık. Bir saat sonra 15 dakikalık bir ara verip yine devam ettik. Arthur’un tam bir kentli olduğunu ve bunun ilişki ve evlilik hakkındaki düşündüklerini belirlediğini tespit ettik. Reiver ise Arthur’un ”Evlilik, olabilir. Olmayabilir de. Böyle de mutluyuz.” -tavrını anlayamıyor. Gerçeklikleri farklı. Yine kısa bir aradan sonra ilk yirmi sayfanın akışını aldık ve süre tuttuk. Akıştan önce yaptığımız tahminler 25 dakika ile 36 dakika arasındaydı. Birinci akış 39 dakika, ikincisi ise yaklaşık 40 dakika sürdü. Yaklaşık 80 dakika olsun dediğimiz oyun için fazla uzun. Ka, ilerde daha hızlanacağını ve endişeye gerek olmadığını söyledi. Almancıdan sınırı zorlayan gereksizler:

Hollanda’nın Baarle Nassau şehri ile Belçika’nın Baarle Hertog şehri arasında tabi ki belirlenmiş bir sınır var. Bu sınır binaların ve evlerin ortalarından, banyolarından, mutfaklarından, balkonlarından, yani içlerinden geçiyor. Bundan dolayı tam sınırda yaşayanların iki farklı adresleri var. Mesela Belçika’ya göre 22 no’lu apartmanda oturan birisi Hollanda’ya göre 35 no’lu apartmanda oturuyor. Veya eskiden Hollanda’da restoranların kapanış saati yasalara göre Belçika’nınkinden daha erkenmiş. Yani insanlar restoranlarda yemeklerini yerken müessesenin yarısının kapanmasından dolayı masalarını değiştirmek zorunda kalabiliyorlarmış. Kısaca bu durumda olabilecekler ise sınırsızdır…

Şüpheli davranışlar:
Ka: “Reiver tam bir budala. Çok gerizekalı bu ya…”
(Yaklaşık yarım saat sonra. Mert sürekli replikleri yanlış okur.)
Ka: “Mert’le bu rol arasında büyük bir fark yok aslında.”

20.8.2014 – Çarşamba Prova-Sayılım-No. 4
Yasak kelime: değişim
Saat 12.30’dan itibaren toplanmaya başladık, yukarıdaki ağaçların altında. Volkan ve KA uzun süre boyunca ördeklik üzerine konuştular. Arthur’un ördek olma isteğinin, aslında bir öneri değil, daha çok bir eylemsizlik hali olduğu konuşuldu. Ördek, aslan gibi değildir, daha evcildir. Ayrıca parkta gölün içinde, yani sınırlı ve tanımlı bir alan içinde yaşayan bir hayvandır. Dolayısıyla Arthur aslında bulaşmak istemediğini söylüyor, fakat olaylara bulaşıyor. Ve bizlere politik olmamanın mümkün olmadığını gösteriyor böylelikle.

Ardından Mert geldi ve herkes takvimini çıkardı. Uzun süredir çalışamadık. Nasıl yapalım. Kimin ne zaman vakti var üzerine uzunca tartıştık. Yaklaşık bir saat sonra netleştirdik ve 14.00’te aşağıya indik, hemen oyuna daldık.

Önce tekrar aldık bir kaç kere, sonra tam ilerlemeye başlamışken yine cümlelere takıldık. Ve masanın etrafında toplanıp çeviri üzerine tartıştık. Birkaç cümleyi değiştirdik ve provamızı saat 16.20’de bitirdik.

2 saat 20 dakika. Muhtemelen en kısa provamız bu olmuştur. Daha kısasını görmeyelim ümidiyle çıktık yine yukarıya. Almancıdan sınırı zorlayan gereksizler:

Dünyanın en kısa sınırı İspanyanın bir adası olan Peñón de Vélez ve Fas arasındadır. Bu ülke sınırı tam 85 metrelik bir sınır. Dünyanın en uzun sınır ise Kanada ile ABD arasında olan sınır. Bu sınır ise 8891 kilometredir.

6.8.2014 – Çarşamba
Prova-Sayılım-No. 3
Yasak kelime: robokop
Saat 15.27’de başladık provaya. Önce dairede dönerek ilk on sayfayı hızlıca okuduk. Ka, gelecek haftanın provaları için oyun malzemesi istedi. Sınırı bantla çekince ya da ortada bank olunca nelerin değiştiğini görmek için. Bizde şimdilik malzemesiz oynamaya başladık. Olivia ve Arthur’un gelecek hayaline daldıkları sahneyi daha iyi anladık. Genelin davranışını gösteriyorlar bize. Mutlu bir ilişki ve mutlu bir gelecek böyle olmalı hayalini kuruyorlar beraber. O hayal ise bir yerde gördüklerinden ve duyduklarından ibaret.

Olivia ve Reiver’ın ”sınır nedir” tartışmaları üzerinde durduk ve konu görünmez sınırlar ve otokontrole kadar vardı. Sonra daha da komik ve anlaşılır olsun diye aynı tartışmanın bir iki cümlesini değiştirdik. Kısa bir ara verip, yine oyuna daldık. Bu arada farklı yerlerdeKİ hareketleri netleştirdik ve bir Chaplin-koreografisi de kattık arada bir yere. Saat 19.40 gibi Ka provayı şu sözlerle bitirdi: ”Acemi görevliyi bilerek gönderiyorlar bence. Olayı ancak Reiver ile çözebilirsin zaten. Çünkü görevden sapmıyor. Sorgulamadan, söyleneni yapıyor ve aynı zamanda bizler ise devletin ciddiyetini anlayamıyoruz, küçümsüyoruz.” Almancıdan sınırı zorlayan gereksizler:

”Sınırı geçeyim mi, geçmeyim mi?” sorusuyla sadece Arthur’un kafası karışmıyordur mutlaka. Bu oyunda, o arada kalma hali, sert geçiyor geçmesine ama geçmiyormuş gibi duruyor. Bizleri güldürüyor.
”Havuza atlayım mı, atlamayım mı?”
”Simli ayakkabı mı, simsiz mi?”
”Tatlı mı, tuzlu mu?”
Bunu iki eylem arasında kalan, kendi içinde çözmeye çalışırken, gülebiliriz. Bu durumda bulunanı ve iki taraftan emir alanı oluyor, ona da gülebiliriz. Arthur ikinicisini yaşıyor, köpek muamelesi görüyor adeta.

”Buraya gel, hayır şuraya git, etme, yap” derken, bakınız bunlar çıkıverdi:

Ka: Her cümleyi Arthur diye başlatın.
Olivia: Arthur, geç bu tarafa!
Reiver: Ağırdur! Olduğun yerde kal!

Reiver sınırı geçmeye çalışan Arthur’u etkisiz hale getirdikten sonra. Olivia: (ağlayarak ve Reiver’ın gövdesine vurarak) Onu öldürebilirdin! Öldürebilirdin!
Reiver: Baaygı-ı-ı-ı-ı-ın!

5.8.2014 – Salı
Prova-Sayılım-No. 2
Yasak kelime: tanımlamak
İkinci prova, hala heyecan var, dinginleşmemişiz. Mümkün değil, çünkü kafa karıştıran bir trafik var. Küçük bir alanda, az insanlı fakat çok engelli bir oyun. Biraz kafamızı düzene sokma amaçlı, oyunun olay dizisine giriştik. Çoğumuzun oyunu bir kez daha okumasından dolayı hızlı ve nerdeyse hatasız geçti oyunun olay dizisi. Karakterlerin klişe halleri ve davranışları tartışıldı. Olivia ve Arthur, (genç âşıklar) aslında birlikte nasıl bir yaşam kurguladıklarında anlaşamamışlardır. Sınır görevlisinin, (Reiver’ın) söyleneni sadakatle kayıt eden birisi olduğunu anladık. Duyuyor ve tekrarlıyor. Çoğu zaman tekrarladıklarını kendisi anlamadığı için komik duruma düşüyor. Tekrarladıklarını felsefe zanneden Reiver, bize bilmeden bambaşka bir şey gösteriyor. Ka: “Dünya bir hiçlik üzerine kurulmuş. İnsanı yönetmek de aslında bir debelenme hali. Reiver’ın çok bilmiş tavrı ve aslında içine sinmemiş şeyleri tekrarlaması, otoriteyi boşaltıyor. Bize hiçliği gösteriyor böylelikle.“ Biz o hiçlik üzerine kurulmuş bir gerçeklik içinde büyüdüğümüz için alışıyoruz. Tanıdığımızı ve alıştığımızı yok edemiyoruz. Bir sistemin içinde kalıyoruz. Bu sistemin içinde birey olmak ve bir şeyi tanımamak neredeyse imkansız. Her yerde pasaport var. Bu kadar. Yine de bir şekilde dünya üzerinde farklı yaşam biçimleri olan mikrokozmosları konuştuk. Bizlere “Bakın tehlike var“ diyorlar “sistemi hiçe sayan bir tehlike” ve sınır çizme ihtiyacı doğuyor. Ama yine de onlar da kabul edildikleri kadar var. Yani mikrokozmosun sınırı var, bir mahalle oluyor mesela. Sonra oynamaya başladık. İlk on sayfayı işledik. Bir iki cümleyi değiştirdik, ama o “Bonipop“ Mert’in ağzına dolandı. Şekerleme mi, Joli Bon mu, Topi Top mu, ne yediğine kara veremedi. En sonunda o da oturdu ve provayı bugünlük bitirdik.

Almancıdan sınırı zorlayan gereksizler:
Sınırlar her yerde var. Bunu bugün anladım galiba. Asıl sorun merakını ya da özlemini bastıramayınca, geçmek isteyince başlıyor zaten. Galiba turist olarak başka bir ülkeye giriş yaparken silah ya da zehire izin veren bir ülke yoktur diye tahmin ediyorum. Mantıklı. 1968’de Berlin’in batısından, Berlin’in doğusunda yaşayan akrabalarını ziyaret etmek isteyenlere yasaktı mesela. Veya 2014’te Berlin’de yaşayan Kuzeykore’ye turistik gezi yapan gazetecilere de yasak. Mantıklı gibi. Doğu Almanya’ya giriş yaparken mutlaka bir kontrol olurdu ve bugün de Kuzeykore’ye giriş yaparken kontrol ediliyorsun. Güvenlik adına. Doğu Almanya Cumuhuriyeti, kısaca DAC’ye giriş yaparken sadece silah değil, askerî çocuk oyuncakları da yasaktı. Kore Demokratik Halk Cumhuriyeti, kısaltması olsaydı, KDHC olurdu herhalde. KDHC’ye giriş yaparken ise herhangi bir GPS’si olan aleti yanında taşımak yasak. DAC’ye girişte, düğün, mezuniyet, tatil fark etmez, her türlü fotoğraf; The Beatles, The Bee Gees, Louis Armstrong farketmez, her türlü plaklar yasakken, şimdi KDHC’ye fotoğraf makinesiyle giriş yapmak imkansız değil ama girdikten sonra yanındaki 2 devlet korumasının iznini almadan çekmek yasak. Neyse ki DAC ve Batı Almanya arasında mektuplaşmak yasak değildi. Böylelikle günlük kullandıkları şeylerin sayılı olduğu Doğu Almanyalılar akrabalarından tuvalet kağıdı isteyebiliyorlardı. Bildiğim kadarıyla tuvalet kağıdı zehir değil, plak değil, fotoğraf değil, ciddi hasarlar yaratan bir silah da değil. Mantıklı tanımlama. Giriş yapabildik, bir soluklanalım, daha çok şey var önümüzde, çıkışı saklıyorum şimdilik.

4.8.2014 – Pazartesi
Prova-Sayılım-No. 1
Yasak kelime: dahil olmak
Yeni sezonun ilk provası, heyecanlıyız. Dakik de başlamıştık. 5 dakika geçmeden Onur’un sahneye girmesiyle bağlantı koptu. Yaklaşık bir saat sonra oyunu okumaya başladık. Volkan’ın tavırları, Didem’in soru işaretli bakışları, Mert’in şiveli okuma hataları güldürdü hepimizi. 1 saat 8 dakika süren ilk okumamız üzerine Ka şöyle dedi: “Daha yavaş yerler olucak ve daha hızlı yerler olucak.“ “Tabii, tabii…“ diye anlayışlı bir şekilde onayladık, başka ne yapabilirdik.

Oyunun dekorunu konuştuk ve sahne arkasının çeşitli şeylerle dolacağını tespit ettik. İdeal görünmeye çalışan bir imitasyon aslında bu park. Banklar, levhalar, giriş, çıkış, kısacası insan elliyle kalıba sokulmuş doğa.

Döndük yine “hızlı ve yavaş“-meselelerine. Bir yerde temponun düştüğünü ve daha farklı ritimlerin olması gerektiğini söyledi Ka. Bunun için önce kavramları anlamamız gerektiğinden, başladık ilk kavramla: Güvenlik. Bunu işleyen bir kitap önerdi Ka: Mark Neocleous’un “Güvenlik, Şiddet, Savaş“ı. Güvenlik kavramı ne zamana etkili olmaya başlıyor. Güvenlik sadece sınırlar ve dış güvenlik değildir, çünkü iç ve dış güvenlik ayrılmazlardır. İnsanlar ise kendilerini güvenlik adına bir temsilciye teslim ederler. Ve aşk hikayesi de bu çatı altında yaşanıyor işte, yani aşk hikayesi olamıyor zaten. Her şey anlamlıyken Reiver’in girmesiyle bağlantı kopuyor ve konuşmalar refleksiv olmaya başlıyor, dedi Ka. Anlık reaksiyonlar. Önceden hiç bir kavram gerçekten düşünülmemiş. Muhatap oluyor otoriteyle. İkisi de. Zaten kuvvetli olmayan ilişki de çözülmeye başlıyor. Bunun karşıtı hayvanlar. Onlar muhatap olmuyorlar. Öyle bir şey bilmiyorlar. Sınır tanımıyorlar, ama “Biz sınır tanımayız“ da demiyorlar, sadece uçuyorlar, yüzüyorlar, yürüyorlar… Bunları konuştuk ve konuşurken eğlendik. “Ne zevkli bir iş“ dedik ve provayı bitirdik.

Almancıdan sınırı zorlayan gereksizler:
Berlin’in ortasından geçen sınır duvarının kuruluşunda daha sonradan akıllarda kaldığı gibi korkutucu geçilmez bir duvar yoktu başlangıçta. Acemiler, n’apsınlar, emir yukardan. Geri dönüşümlü duvar kurmuşlar önce. Yani eski mezar mermer taşları, yıkılmış fabrika duvar parçaları, tank parçaları, Stacheldrahtzaun, hepsi üst üste. Karşıyı görüyorsun, ama o da seni görebiliyor. Haliyle sowjetci almanlarla muhatap olmak isteyen bir sürü insan, “savaş manipulationu tehlikesi olan şüpheliler“ desek daha doğru olur. Böyle olunca olan biten her şeyi not almak zorunda kalabiliyor insan, “hudut karakolu yazıcısı“ desek daha doğru olur. “01.04.68, 14.35 : Bir inşaat işçisi altıncı kattan bizim ezcaneci askerin üstünden bir kaç parça odun atıyor.“ “11.04.68, 12.40: İki adam geliyorlar, pantolonlarını çıkarıyorlar ve bize kaba etlerini gösteriyorlar.“

“Yaşlı bir kadın gelip, duvarın üzerinden bize doğru bir poşet üzüm atıyor.“

“Aşağı yukarı 16 yaşında olan bir genç kız karşıdaki bir evin penceresinden bana el sallıyor. Gövdesinin üstünü açmış, radyoda müzik dinliyor. Saat 9.20’de bir atlet giyiyor.“ Artık bize komik gelen bu hamleler, o dönem çok korkutucuydu. O kadar ki hapşurduktan sonra sınırın karşısındaki askerden gelen “çok yaşa“yı not edecek kadar. Anlam nerde kopuyor? Anlamsızlık neydi? Görev nedir? Güvenlik neydi? Benim kafam iyice karıştı, Kemal Abi…

BASINDA ÇIKANLAR

18.11.2015 – Çarşamba
karanliktakizenci.wordpress.com – Özgenur Korlu

https://karanliktakizenci.wordpress.com/2015/11/18/parkta-guzel-bir-gun-sinirda-ya-da-sinirsizlikta/

14.3.2015 – Cumartesi
Mimesis Dergisi – Mehmet Bozkır

http://mimesis-dergi.org/2015/03/parkta-guzel-bir-