ARIZA – (BLUESCAT)

Bir Kadın. Bir Erkek. Bir Adem. Bir Havva. Bir Blues. Bir Scat. Yükseliyorlar, bir asansörle. Hedeflerine varamadan ARIZA yapıyor. Tanımıyorlar birbirlerini. Erkek istatistik seviyor. Kadın Arzularına uymaktan korkuyor, çünkü tercih edilmemekten korkuyor. Erkek kadının korkusuna hak veriyor, kendini korkutucu buluyor. Kim olsa korkar. Zihinler çalışıyor, bedenler suskun. Bedenler unutulmuş. Bedenler bastırılmış. Sevgi yok, şiddet var. Sevginin yokluğunda şiddet var. Kadın ve erkek birlikte yola devam edemezler bundan böyle. ARIZAyı gideremezler. Fonda louis armstrong. What A wonderful world. En yumuşak versiyonu.

Tek Perde 60′

Yazan: Koffi Kwahule
Çeviren: Ezgi Coşkun
Yöneten: Kemal Aydoğan
Sahne Tasarımı: Bengi Günay
Işık Tasarımı: İrfan Varlı
Koreografi: Yeşim Coşkun
Oynayanlar: Ezgi Coşkun, Caner Cindoruk
+15

BASINDA ÇIKANLAR

10.5.2018 – Perşembe

 

7.12.2018 – Cuma
Tiyatro Gazetesi – A. Kadir Bozkurt

“Koffi Kwahulé ile Moda Sahnesi’nde”

 

Türk tiyatrosunda şimdilik bilinmeyen ama yakın zamanda fazlaca karşılaşacağımız Afrika kökenli bir yazar Koffi Kwahulé…

 

Batı Afrika’daki Fildişi Sahili (Côte d’Ivoire) doğal kaynakları yüzünden, Portekizliler başta olmak üzere, İspanyollar, Hollandalılar, İngilizler ve son olarak da Fransızlar tarafından sömürülmüş. Çoğu Afrika ülkesinde olduğu gibi 2. Dünya Savaşı sonrasında güçlenen milliyetçilik dalgasıyla Fransızlardan yakalarını kurtarmışlar. Halkın direnişi 1958’de iç işlerinde, 1960’da ise tam bağımsızlığına kavuşmasıyla noktalanmış. İlk anda bağımsızlık kulağa hoş geliyor ama kültürel emperyalizmin izlerini silmek kolay değil.

 

1956 yılında Fildişi Sahili’nde doğan Koffi Kwahulé de Fransızların geride bıraktıkları eğitim sistemiyle yetişiyor. Kabile yaşamındaki kalabalık ailesinde yeterince konuşma ortamı bulamayınca yazıya yöneliyor. Fildişi Sahili’ndeki ‘École des Arts’ tiyatro okulunda oyunculuk eğitimi alıyor. Paris’teki yaşamı ise 1979’da Rue Blanche (ENSATT) tiyatro bursunu kazanmasıyla başlıyor. Doktora eğitimini de Sorbonne Nouvelle Paris III’te tamamlıyor. Batının sömürmeye yönelik dil ve kültür emperyalizmine kalemiyle karşı koyan Koffi Kwahulé, Afrikalı olduğu kadar Avrupalı olarak da anılmayı başarmış bir yazar. Otuzdan fazla tiyatro oyunu yazmış. Dünya genelinde popülerlik kazanan oyunları yirmiden fazla dile çevrilmiş.

 

Çivisi çıkmış dünyanın absürtlüğünü anlatan ‘Bira Fabrikası’ oyununu Moda Sahnesi’nde izledim. Bir politik yazar olarak Afrika’daki köklerinden beslenmeyi önemseyen Koffi Kwahulé, savaşları palyaçolar tarafından yaratılan trajediler olarak görüyor. Caz müziğinin dansa dönüşen atmosferinde savaşın palyaçolarını Bira Fabrikası’na taşımış. Koffi Kwahulé’nin Mali’deki ‘yazarlar evi’ projesinde yazdığı oyunun çevirisini Ezgi Coşkun yapmış. Moda Sahnesi’nin güçlü ekibi iş başında; Yönetmen Kemal Aydoğan, Sahne Tasarımı: Bengi Günay, Işık Tasarımı: İrfan Varlı…

Koffi Kwahulé şiddetin ruhuyla varolan insanlığı, şiddetin parçasına dönüşmüş palyaço karakterlerle anlatıyor: Las Vegas’ta çılgınca eğlenmenin hayalleriyle yaşayan psikopat savaş kahramanı Yüzbaşı ‘Ölümü Sallamaz’ (Necip Memili) ile ‘Onbaşı Asalak’ (Onur Ünsal). Donlarını indirttiği işçilerin arasından seçtiği işçinin spermleriyle hamile kalan ve aynı zamanda Moulin Rouge’un baş dansçısı olan bira fabrikasının patronu ‘Patron Beyazbüyü’ (Melis Birkan). Hamile bıraktığı patronunun karnındaki çocukta hakkının olmadığına inanan fabrika işçisi ‘Scwanchen’ (Gürsu Gür).

 

Çok yüksek ritimde sahnelenen Bira Fabrikası’nın hikayesini takip etmek kolay değil. Caz palyaçolarının anlamlı gibi görünen sözleri, ilerleyen sahnelerde anlamını yitiren seslere dönüşüyor. Bira Fabrikası’nı kara mizahın neşeli kahkahalarıyla izlerken, seslere dönüşen savaşın acımasız yüzü, arkası arkasına aldığımız darbelerler içimize işliyor. Sert biçimde derdini anlatmayı tercih eden yazar ve yönetmenin şiddet yüklü oyunundan çıktığınızda, eski dünyanıza dönmeniz olanaksızlaşıyor; sanatın dönüştürme işlevine örnek bir oyun…

 

 

Ezen ile ezilenin arasındaki şiddeti Bira Fabrikası’na sıkıştırarak anlatan Koffi Kwahulé, Moda Sahnesi’nin yeni oyunu Arıza’da (Blue-S-Cat) mekanı daha da daraltarak seyircisini asansörün içine hapsediyor. Bu kez toplumsal Arıza’nın merceğinde geçmişte yolları kesişmemiş bir kadın ile bir erkek var. İki metrekareden ufak asansörün içinde izlediğimiz tiyatro oyunu bir nefeste başlayıp bitiyor. Bira Fabrikası’ndaki reji ekibi Arıza oyununda da değişmemiş. İki kişilik oyunun çevirisini yapan Ezgi Coşkun, karakterden birini canlandırıyor, diğer oyuncu ise dizilerden ve filmlerden sonra tiyatro sahnesinde de başarılarına tanıklık yaptığımız Caner Cindoruk. Bu oyunu 50 kişilik stüdyoda sahnelemeyi planladıkları halde yoğun talep üstüne büyük salona taşıdıkları da notlarımın arasında…

 

Arıza oyununda psişik travmasının keşfedilmemiş sularında dolaşan kadının nasıl dalgalandığına tanık oluyoruz. Bir yandan erkeğin egemen baskısının cinsel şiddete dönüşeceğinden çekinen kadın, diğer taraftan da cinselliğin çekiciliği arasında gidip geliyor. Bir türlü kabına sığamayan kadının temeldeki sıkıntısı ise duygularına karşılık gelecek bir kılıf bulamaması. Dizginlemeye çalıştığı arzuları tuhaf bir sancıya dönüşüyor. Hem erkeğin ilgi göstermesinden korkmakta hem de erkeğin ilgisizliğinden şikayet etmekte.

 

Tüm bilincini ‘Melidesha’ olarak tanımladığı kapitalist düzenin dişlilerine teslim eden erkek de Arıza’nın içinde sıkışıp kalmıştır. Bir birey olarak kendini anlatmaya çalışırken, dönüp dolaşıp devletle yaşadığı sıkıntılarını gündeme getirir. Her sıkıştığı yerde bilimsel sonuçlara ya da istatiksel verilere dayanarak haklılığını kanıtlamaya çalışır. Kim bu ‘Melidesha’? Siz kim olarak görürseniz o mu? İlk bakışta eşi gibi görünüyor ama annesi de olabilir, babası da, patronu da, ortağı da, tanrı da…

 

Bir radyonun kanalları arasında dolaşırcasına, oyunculardan birinin replikleri parazitli seslere dönüşürken, diğerinin replikleri netlik kazanıyor. Biz aynı anda ikisini de işitiyoruz. Bir süre sonra sözlerin yerini sesler alıyor. Biz de sözlerden oluşan hikayenin peşinde dolanmak yerine, seslerin birbirine karşılık geldiğini duyumsamaya başlıyoruz.

Caz müziğinin doğaçlama akışındaki gibi yaratıcı süreci koruyabilmek için ‘sebep-sonuç’ ilişkisi gözetmeden Arıza oyunu yazılmış. Repliklerin karşılıklı diyaloga dönüşmesine izin verilmemiş. Sözlerin yerine seslerin anlam kazanması hedeflenmiş. Arıza oyununun orijinal adı bile Blues ve S-Cat müzik türlerinin birleşmesinden oluşan ‘Blue-S-Cat‘ kelimesinden geliyor.

Ekim ayında Fransız Kültür Merkezi’nin konuğu olarak İstanbul’a gelen Koffi Kwahulé’le birlikte Arıza’yı izleme fırsatımız oldu. Oyun sonrasında da Moda Sahnesi’nde keyifli bir söyleşi yaptık. Caz müziğindeki doğaçlamayı yazarlığının temeline yerleştirdiğini söyleyen Koffi Kwahulé, Arıza oyununu bir hafta içinde yazmış. Caz müziğini varoluş biçimi olarak görüyormuş. Bir müzisyen olmadığı ve hiçbir müzik aletini çalamadığı halde ‘Cazın ruhunu tiyatroda nasıl yaşatabilirim?’ sorusuna karşılık bulmaya çalışarak tiyatro oyunlarını yazıyormuş.

Bir başka Koffi Kwahulé oyununu da yılbaşından sonra Moda Sahnesi’nde izleyeceğiz gibi görünüyor…

2.7.2018 – Pazartesi
banukibar.wordpress.com – Banu Kibar

https://banukibar.wordpress.com/2018/07/02/arizalanmak-guzeldir/

3.6.2018 – Pazar
tiyatronline.com – İhsan Ata

http://tiyatronline.com/ismiyle-her-anlamda-uyusan-oyun-ariza-6798

23.5.2018 – Çarşamba
birikimdergisi.com – Derviş Aydın Akkoç

http://www.birikimdergisi.com/haftalik/8913/lenin-in-gulusu-kemal-aydogan-ariza#.WwUt9e6FOM8

17.5.2018 – Perşembe
ranini.tv – Ayfer Akay

http://www.ranini.tv/ozel/31414/1/ariza-laf-torbada-mi

17.5.2018 – Perşembe
Şalom Gazetesi – Erdoğan Mitrani

http://www.salom.com.tr/haber-106903-sezon_sonuna_yakin_iki_ilginc_oyun.html

13.5.2018 – Pazar
Tiyatro Günlüğü – Tuğsan Ünlü

http://tiyatrogunlugu.com/ariza-blue-s-cat-tiyatro-oyunu/

PROVA NOTLARI

10.5.2018 – Perşembe

 

10.05.2018 Bugün genel prova, sonrası da vardı ve misafirlerimiz, izleyicilerimiz, seyircilerimiz, oyuncularımız, ekibimiz ve eş, dost, akrabalarımız… Oyundan sonra yine prova yaptık, bitmek tükenmek bilmeyen çalışma isteğimizle kısa bir soluk aldıktan sonra başladık. Seyircili provamızın üzerine konuşmalar yaptık, eksiklerimizi sahiplendik, güldük, eğlendik, daha iyi nasıl yaparızın yollarını aradık, yaşatan ve yaşattıran herkese teşekkür ederiz.

 

Ka– Erkek, kadının kafasını küçültüyor alıyor bir yere hapsediyor.

 

Konuşması yoldan çıkıyor

ve kıyamete gidiyor.

 

Caner finalde ve her melidesha derken hayret etmelisin. Bir tür yabacılaşmaya ihtiyacımız var bence, sanki bilgisayara vuruluyor ve bilgisayar konuşmaya başlıyor gibi olmalı.

 

Shakespeare bunu hep yapıyor mesela: Polonius’a ne dedirtiyor, ben öldüm diyor Polonius, ama ajite etmeden yapmak kaydıyla, daha da hayretle yapmak gerekir.

 

Büyük salona indik. Bütün ışıkları kapattık, yaklaşık bir saat boyunca bir caz ve bir blues dinledik.

cazsız ve blues’suz kalmayın.

 

Hoşça kalın…

8.5.2018 – Salı

 

13.30’da başladık.

 

Asansörümüz geldi. Uzun uzun dekorumuza baktık, dokunduk, etrafından döndük, güldük, sarıldık. Ağzımızdan dekorumuzun üstüne övgü dolu sözler döküldü, tutamadık kendimizi. Beyaz ışık çok güzel duruyordu, asansörün üstünden gelen floresanların ışığını çok beğendik. Biz beğenirken ve beğenmeye devam edip tatlı tatlı bakarken…

 

Ka– Endüstriyel ışık bu, beyazdır:)

 

 

Caner 3 tane profilden izliyoruz seni, mat yüzeyden farklı farklı şahane görünüyor.

 

Oyunumuzun yarısını, dekorsuz çalıştığımız zamanların hatrına koca bir iştahla, dekorumuzla prova yaptık.

 

15.27’de ara verdik.

 

16’da akış alacağız.

 

16’daki akışı 16.30’a aldık.

 

Ka– Arkadaşlar dansın dışındaki yerlerde ne yaparsanız yapın, hiç anlamı yok, dilsel etki bir şey ifade etmiyor.

 

Hakimiyet kayıtsız şartsız bizim olmazsa biteriz.

 

Yarın fotoğraf çekilecekmişiz Murat gelecek fotoğraflarımızı çekmeye.

 

Yarın, 13.00’te geleceğiz biraz muhabbet edip, sohbet edip 14.00’te çalışıp akış alacağız.

 

Ka– Seyircinin eğleneceği şey var ortada. Temel problem, fikirden kopmamak, hakim olmak fikrini kaybettiğimiz zaman neyin üzerine konuştuğumuzun bir anlamı kalmaz. Önemli olan fikrimizi unutmamak. Bir şeyi ifade ederken, orada kalmayı seviyorum ben, tiyatroyu böyle anlamak istemiyorum çünkü, ekran, yani televizyon, bu şekilde bir şey göstermiyor bize, yapay tarafı sevmek bana daha iyi geliyor, gargaraya getirmek olmuyor. Bir şeye tepki duymak istiyorsanız, gargara yaparak yapamayız, ama sinema böyle değil, sinema ne istiyorsa onu gösteriyor.

 

Caner – Nida bana yakışır mı yakışmaz mı diye çok korkuyorum aslında, bilemiyorum?

 

Ka– Yakışır, olur, neden olmasın, deneyelim rahat bırakın, rahat olun.

 

Ka– Devletin en büyük başarısı, herkese devlet olduğunu inandırmak, herkese devlet benim dedirtmek.

 

Esler, bir öncekini anlama zamanı, bir sonrakini anlatmaya yaratma zamanıdır.

 

Sessizliği benim bozmamı bekliyorsanız derin bir düş kırıklığına uğrarsınız.

 

Ezgi-Çok tize çıkmayayım değil mi?

 

Ka-evet evet çıkma boşver..

 

Ve akış.

 

Bir an.

 

Bitti.

 

Mutluyuz.

 

Yarın akış, ertesi gün akış.

 

Prova, prova.

 

Genel prova

 

ve prömiyer.

 

 

4.5.2018 – Cuma

 

 

 

15.46’da provaya başladık.

 

Sayılı günlerimiz kaldı prömiyerimize. Oyuncular biraz ısındıktan ve dans çalıştıktan sonra hazırlar. Aklımızın dışına ve provaya koyulduk.

 

Ka -Bir kadınla bir erkeğin bir kutuda konuşması gibi bu oyun. Performans kendini nasıl ele verir,

adam nasıl bir oyun gidişatına, ritmine, kreşendosuna sahip ki bu noktaya geldi.

 

Adam için, kadının varlığı bile bir şiddet, zihninin içinde hep bu var.

 

Kadının zihninde de, erkek için hep bir tehdit var.

 

Histeri kavramından bahsettik, ka’nın bize gönderdiği kaynaklardan okuduğumuz bilgiler üzerine konuştuk, doyumdan bahsettik, doygunluk denilen bir şey yoktur denildi, karşı tarafın üretmemesinden bahsettik, aslında doyum denilen bir şey yoktur dedik, herhangi bir şeyi idealize etmenin ne kadar yanlış olduğundan bahsettik, dünyaya bakış da bir problemdir aslında, dünyada eksikle yaşamayı kabul etmek gerekmiş aslında, hep bir şey eksik olacak, mükemmeliyetçi olarak isteklerini idealize etmek, çıkışı olmayan bir yol gibidir dedik. Biz böyle düşünüyoruz.

 

Tüm dünya insanı olarak dünyayı cehenneme sürüklemek için çalışıyoruz.

 

Erkek, düşenin dostu olmaz oluyor.

 

Caner – Abi buralar biraz fazla mı acaba ?

 

ka– Müzik yapıyormuş gibi düşün, çok komik oralar, mırıldanarak söylemelisin bence.

 

Caner– ha tamam abi

 

ka– sonra bunları fazla fazla söylemek istersen vermem, Koffiyle anlaşmamız var hacı.

 

18.00’de provamızı bitirdik ve sessiz sedasız salonumuzu terk ettik.

 

3.5.2018 – Perşembe

 

 

14.52’de provaya indik .Oyuncular önce dans provası yapmışlardı, ee haliyle biraz yoruldular.

 

Ka – Her cümlenin, cümle öbeklerinin bir müziği var arkadaşlar, zihninizin içi, bir mekanda dolaşıyormuşsunuz da perdeleri açıp buluyormuşsunuz gibi, zihninizin içinde zaten yapılanmış olan bir malzemeyi bulmak gibi ritmi getirmeli.

 

Erkek egemenliği üzerinden kadın korkusu üzerine konuştuk. Oyundaki erkek kişisi, aslında kadının korkup korkması üzerine bir şey bilmiyordu. O sadece bir istatistiki oranın vermiş olduğu bilgiyi esas aldığı için kadının korktuğuna inanıyordu.Kadın, korkuyorum demiyordu fakat, erkek kadının aslında içten içe korktuğunu düşünüyordu.

 

Ezgi-Kesinlikle! bence de böyle, benim için de ve tüm kadınların durumu da bu zaten. Korkuyoruz, evet, dünyada böyle, fakat bu şekilde titreyerek kaçarak olmayacağı için, bir şekilde saklıyoruz, içimize atıyoruz, bastırıyoruz aslında, ama her zaman korkuluyor tabi.

 

Ka– Bir şeyleri duymak, problemi duymak, daha hikaye edişe ait bir şey gibi görmek, daha etkili, şahit olmak gibi, tabi görmek bir de bir manipülatörün elindeyse eğer, bize görüntü oluşturması da demek; çünkü erkeğin az önce bahsettiği yangınlar, tsunamiler falan görüntünün ve görselliğin, korkunun bir gösteriye dönüşme hali, dolayısıyla görüntü şahit olmaksa biz neye şahit edileceğiz, biri az sonra bizim şahit olabileceğimiz bir olay yaratabilir ve bize onu düşündürtmeye sevk edebilir. Daha olay olmadan tüm bunları planlanabilir, kurgulayabilirler. Göz, tehlikeli bir şey, manipüle edilebilir, yönetilebilir bir şeydir. Her zaman, Hollywood sineması tam olarak budur arkadaşlar, gözü yönetmek anlamına gelir.

 

16.00’da ara verdik 10 dakika

 

Ara verilmeden önce oyuncularımıza bir koşu hediye olarak kitap alıp geldim.

 

Kitaplarımızı teslim ettim.

 

Ka– Kimden aldın kitapları?

 

Ben- Bizim Ahmet’ten aldım.

 

Ka– İyi ne dedi ?

 

ben – Tamam, tamam dedi. Ben Kemal Abi’ye alıyorum dedim.

 

Ka– Ahmet mi vardı Yılmaz mı?

 

Ben- Ahmet

 

Ka– aa Ahmet mi vardı ?

 

Ben – Bi dakka, Ahmet büyüğü mü ?

 

Ka– Evet, Ahmet büyüğü.

 

Ben-Tamam, Yılmaz vardı.

 

Ka– Ara. 10 dakika sonra provaya devam. Karnınız acıktı mı? Mumbar yer misiniz?

 

Caner– hahahahaah

 

Ezgi – Size bırakıyorum ben, benim için fark etmez.

 

16.15’te ara bitti.

 

Ka– Faşizm, 2 kişi arasında başlar arkadaşlar. İlişkiye nasıl baktığınız, kendinize nasıl bir dünya tasarlayacağınızı da gösterecektir. Kıyamet de buralardan başlayacaktır çünkü kadın ve erkeğin potansiyelleri üzerinden kıyamet dediğimiz olgu yapılandırılıyor.

 

Caner – Abi sessiz oyunumuz çok güzel oldu.

 

Ka– Evet kesinlikle.

 

Oyunumuzu baştan sona doğru hızlıca bir oynayarak, her oyuncunun kendi monologunda bir caz, bir blues dinleyerek çalışmamızı sona erdirdik.

 

2.5.2018 – Çarşamba

 

 

13.32’de stüdyo sahneye indik. Oyuncularımız marke kostümlerini giydi, provaya hazırlandık. Prömiyere az kaldı. Genel toplumsal problemlerden, dilin etkisinden, geleneklerden, gündemdeki olaylardan başlayarak şöyle bi her şeyi kabaca konuşup ısındık.

 

Bazı toplumlarda bazı kavramlar gelişmemiş meğer. Akrabalık mesela, İngilizcede ankıl diyorlar, ama bizde böyle değil, çok çeşitli, dolayısıyla kavrayışımız da geniş.

 

Eskimolarda kar kelimesinin 20 tane çeşidi var, şiddet yoksa kavramı da yok onlarda. Koffi zihin içi yapıyor hep, zihnin içinde konuşturuyor, surdin bir alet gibi olmalı, fazlalığını tutan bir alet gibi, dizginleme mekanizmasını çalıştıran bir yerden hareketle konuşulmalı erkek.

 

Ka -Caner bu adam bence devletin faaliyetini anlamış biri olarak konuşuyor.

 

Caner-Kesinlikle öyle.

 

Oyunumuz daha çok anlam kazandı, bulduğumuz şeylerle yeni keşfettiğimiz ve aynı doğrultuda üstüne kattığımız şeyler oldu, çalıştıkça ve deşifre edip yarattığımız bulduğumuz oyunların güzelliğiyle güller açıyordu yüzümüzde.

 

Prova 17.05’te bitti.

 

Caner- Abi ben biraz yüksekten alıyorum sen uyarsan beni, acaba…

 

ka-Birkaç kişiyi çağıralım mı?

 

Caner-Nasıl?

 

Ka-Akışa, pazartesi, salı seni çağıralım mı seni gelir misin?

 

caner-hahahhaha

 

 

1.5.2018 – Salı

 

Bugün 1 Mayıs saat 1’de dans çalışıldı. Caner, Ezgi ve Yeşim ile15.16’da salona indik. Sanatla neden ilgileniyoruz diye sorular sorduk birbirimize, baharda oyun yapmanın heyecanından bahsettik.

 

Popülizmden, çocukları seyir nesnesi yapmaktan bahsettik. 17.30’da ara verdik, saat 19.00’da provaya başladık. Bu arada, yemek yediğimiz için ara verdik ve aynı yerden aynı heyecan ve tutkuyla sarıldık işimize çünkü bu bizim işimiz:)

 

John Coltran eşliğindeki müziğimizle erkek rolümüzü yapılandırmaya çalıştık çünkü müziğin ritmi ve aralık sesleri bize rol için kurduğumuz dünyaya uygun hareketler ve tonlar buldurmaya yardımcı oluyordu.

 

Ka – Sen kendine bir vergi memuru bulucaksın, bence onun şeklini de bul.

 

Caner – Bulayım Abi.

 

ka -Ezgi nasıl çevirdin bunu, düşünce devrimi gibisin gerçekten.

 

Caner – Abi bu erkeğin nasıl bir zihni var ya, gerçekten aklım almıyor?

 

Ka-Vatandaş olma kuvvetiyle durunca böyle oluyor işte. Rasyonalitesi izin vermeyen bir adam var, laf torbada derken rasyonel düşünmeye çalışıyor ama yapamıyor bu adam.

 

ka-Caner bazı yerlerde rezonanslarını bulamayıp arada kalmalısın, zihninin içinde biri varsa konuşmak kolay fakat, koca koca fikirleri nesnesiz konuşmakta problem var, nesnesi varsa kolay. Nesne varsa konuşuyorsun, nesnesini bulursan konuşursun, ama yoksa konuşamazsın. Prova 20.23’te bitti.

 

28.4.2018 – Cumartesi

 

 

Prova saat 14.00’te başladı. Neler oldu kim bilir, ben yoktum, çok üzgünüm.

 

Kalıtsal problemler, bilimsel kavramlar ve bilimsel veriler üzerine konuştuk. Müziğe kendimizi bıraktığımızda ve müziği dinleyerek o fona oturttuğumuzda, müzik bize doğru bir referans oluyordu, demek ki adam doğru söylüyor, kendini müziğe yazmakla haklı bir hareket yapıyor, yani adam müziği duyarak o formu hissederek oynadığında doğru oyunlar hareketler çıkıyor ve güzel şeyler oluyor.

 

Ademle havva aslında evrim demektir. Cümleler sürekli bir yere sekiyor tıpkı bir piston gibi. Bu koca bir makine derken, -ki, kısımda bir tam olarak evrimden bahsediyor- oradan oraya atlıyor olması erkek aklına yansıtmaktadır. Bizim bu oyunda ve bu tarz müziklerde yazarın kendi ürettiği soundlara bakmamız gerekir.

 

Shakespeare’in söylediği gibi söyleyemiyoruz, biz, Türkçe’de karşılığını bularak yapmalıyız. Arzu diyor ki: Uygarlığın bizi ittiği, o var olmaya rağmen arzu, her zaman kendini öne bir adım daha, kendini tutamamacasına rağmen atmıştır muhakkak ve hep böyle olmuştur.

 

Provamızı saat 17.34’de bitirdik.

 

Bugün sahneleri bölüm bölüm aldık. Müziklerimiz eşlik etti. Bugün biraz daha bulduğumuz oyunlarımızla eğlenip, oraları aramak için çalışmalar yaptık. Her bölümün kendi teması olduğu ve herkesin kendi partisyonlarına uygun müziklerle çalıştık, 2 kişilik bir orkestra varmış gibi.

 

Önümüzdeki pazartesi prova için 1 dedik. Önümüzdeki hafta sonu da çalışabiliyoruz. Cumartesi gündüz yine bu saate kadar çalışılacak.Çalışmaya devam, bizi çalışmak kurtarır. 🙂

 

27.4.2018 – Cuma

 

 

saat 13.52’de dans provasından sonra salona indik…

 

Erkeğin dışarıya doğru yönelmesiyle biyolojisiyle ilişkisi olduğundan konuştuk.

 

Yazarlık evresinin önemi, yazarın dediği dünyaya hizmet etmek ve onun dediğini anlamaktır, dedik.

 

Yazarı anlamadan olmaz, dedik.

 

Ka-Eğer sevmeden yaparsak da olmaz. Dansın en başında, Hollywood müzikali gibi, tam kendi alanımızdan çıktığımız yerde oyun oynamalıyız, ben gerçekten o adamım sen de gerçekten de o kadın gibi dans etmelisin. Kendimizi onlar gibi hissetmeliyiz, sanki şarkı bizi hareketlendiriyormuş gibi olmalı. Yani ilişkiyi de böyle kuruyor ve gerçekten öyleymişiz gibi yaşıyor olmamız gerekiyor diye düşünüyorum, bana böyle geliyor.

 

(Danstan sonra)

 

Ka-%37’den bahsediyor, yani bu kadar güzel bir eylemden sonra danstan sonra % 37 demesi herifin, korkunç değil mi?

 

Ama aslında yapması gereken ne? Dans aşk, sevgi, buluşmak, birleşmek çok güzel bir şey değil mi ? Ama sen napıyosun? Koffi oyununda adama ne yaptırıyor?

 

Bu tarz birini göstermenin en iyi yolu bu bak, dans ettiriyor sonra da yüzde 37’den bahsediyor, sonra da yaşadığı etkinin kendisini gösteriyor.

 

İnsan kendi başınayken, en samimi hali, eğer 2 kişi varken % 50, 4 kişi %25, 5 kişi olunca sıfır, çünkü herkese olmak istediğin seni anlatmaya başlıyorsun. O yüzden bu kısımda en sansürsüz halinizde olmak zorundasınız, yani kendi içimizdeki frensizliği devreye sokmak zorundayız. Öldürme isteğimiz daha içerde olabilir.

 

15.06.’da ara verdik.

 

15.22’de ara bitti. Fiziksel eylem, yaşamamak. Zaten acı olan da budur . Hiçbir şey olmamışken bunlar konuşuyor. Vahim olan da bu zaten. Tepki duyulmaksızın birbirleri hakkındaki düşünceleri bunlar. Bu erkeğin sözleri çok iyi bir ifşadır. Koffi çok iyi bir yazardır.

 

Biraz gündelik konuşmalarımızın tonlarına yaklaştığımızı bilelim. Bunlar, bizim sokakta konuştuğumuz, apartman yöneticisiyle konuştuğumuz tonlar olmalı . Burjuva kim aslında, temeldeki anlamı, kökteki anlamı, kentte yaşayandır, burcun içinde, kalenin içinde yaşayan demektir, oradan gelir.Aristokrasi ne demek, topraktan gelir elde edip marabayı çalıştıranlar demektir. Bunlar bir orta sınıf, aslında nimeti yiyenler sınıfı, onların, ülkeyi kendilerinin sanma halidir. Vergi memuruna o sitemi edebiliyor olmasının en büyük nedeni de, ülkeyi kendisinin sanıyor olmasıdır.

 

18.30 prova bitti 🙂

 

26.4.2018 – Perşembe

 

 

oyuncular 13.00’te dans ettiler, çok beğendim. 14.38’de provaya indik. Aradan sonra, metnin deşifre ettiğimiz, yeni geldiğimiz kısımları üzerine konuştuk. Kendimize kıyakla.

 

Ka-Adam devlet frengisidir. Devletle bu yakın ilişkisinden ötürü onun gibi olmuş hastalanmıştır. Cehennemin yolu iyi niyet taşlarıyla doludur. Yapılan iyilik bazen kötülükle de karşılığını bulur.

 

ben – O işi yapsın diye (süfle verdim. Bu cümledir)

 

Ka-Biz, sen yokken cümleyi değiştirdik. Venedik taciri oynuyoruz, hayat enerjin bitsin diye, bitti mi?

 

Ben-(Kafamı sallayarak hayır dedim)

 

Fransızca metinler çalışınca, -i”ki”leri daha çok kullanıyormuşuz -bu arada bunu fark ettik.

 

Ka– Ulaş, kuru dut alır mısın bize?

 

Ben-Tabi seve seve.

 

Ka-Bu erkeğin içinde hep bir hareket alanı var, hep bir magma var ve ne düşündüğünü bilebileceğimiz bir şey, yani sürekli çok uçlu, çok katlı, sürekli iç içe geçen bir magma var.

 

Ka-Ulaş magma ne ?

 

ben – (Bilgisayarda, google girip arıyordum ki.)

 

Ka-Oraya bakmadan söyle!

 

Ulaş-Bilmiyorum.

 

Ka-İlkokul bilgisi bu. Hiçbir şey bilmiyorsun

 

Ben-Doğru

 

Ka– Erkekte düşünce sinir yapar. Düşünmek sinir yapar diyebilir miyiz?

 

15.55’te ara verdik,

 

ara 10 geçe olacak.

 

16.12’de ara bitti provaya indik.

 

Dilin kullanılmadığı bir aşamadan bahsettik ve pantomim bölümüne geldik. Sadece jestler var. Havva gelir adamı görür, etrafı anlatır, kuşlar çiçekler böcekler sütler ırmaklar derken…

 

Ka-Anlattığımız her şeyin fikrine sahip olmamız lazım. Ağaç var mesela, yaprakları nasıl ? toprak var karşıda, biri var, o kim ? ne ayak? Nedir? Yüzde yüz duyumsamaya, fikre sahip olmamız gerekir. Konuşmadan daha önemli bir aşamadayız. Konuşmadan daha önceki aşamasında insanın, beden diye bir şeyi var…

 

Adamın kadının korktuğunu biliyor olması, adamın kendisini en iyi hissettiği yerdir.

 

Koffi, ölüm zamanının ötesine geçip sanki öldürmüş gibi yaptırıyor.

koffi kesinlikle arkeolog yaptırılması gereken bi yazar.

 

ka – İyi bir aşamaya geldik, haftaya pekiştiririz ve sonraki hafta da sürekli akış alırız.

 

ezgi – tabi dansı ayakkabıyla yapmaya ihtiyacımız var. Güzel ama, dans güzel.

 

…ve 18.05’te prova bitti…

 

24.4.2018 – Salı

 

 

15.30’da stüdyo sahnede provadayız.

 

ka-Koffi diyor ki: Biz kendi kendimize üremiyoruz , bizi ve bu erkeği üreten biri var. Kadın tabi ki korkacak diyor, erkek bilime inanıyor, istatistiğe inanıyor, devlete inanıyor ve saldırganlık potansiyelini kendinden biliyor. Bu, bilgiyi inandığı şeyi kendinden bilmesinden kaynaklanıyor.

 

Bilgiyi kim kullanacak, duyguları gelişmiş insanlar mı? Oysa ki duyguya hiç yüklenmeyip, duygulara geçit vermeyen insanlar oluşuyor. Duygu aradan geçip filiz veremiyor. Bilgiyi bırakmak gerekir, önce duygu, önemli olan o. Ben kıskanıyorum cümlesini 35’inden sonra diyenler var ama ben kıskanıyorumu diyebilen çocukların işi ilerde daha kolay olacak. Duygusal bir yaratık doğuyor, bir varlık oluşuyor. Bu adam önce duygunun değil, bilginin yığıldığı bir insandır. Çünkü, bedenli oluş bize hayatı hatırlatabilir. Biz eğer, bedenin tüm isteklerini orda çözmeye başlamışsak işimiz kolay.

 

Bir başka hakikat hakkında da, kıyamet hakkında da bilgisi var bu adamın, ama zihninin içine yığan ve bunun söyleyemeyen bir adam var. Adama demezler mi senin tüm bunları istemendeki nedenler nedir? Bize bir kıyak yap demezler mi ? Şehveti üreten şey hırstır.

 

Saaat kaç?

ulaş -17.07 abi

Ka-Neden bunu istekle söyledin? Sıkıldın mı tiyatrodan, başlayın mı demek istiyorsun?

ulaş -Yok yok hayır, çok seviyorum hiç sıkılmadım.

ka-Peki.

 

Ka -Erkek korkuyor eğer arzu yaşamak isteseydi zaten yaşardı, yani günümüzün insanı ilişki yaşamaktan korkuyor. Koffi diyor ki: sistem ilişkisizlik tasarlıyor ve buna uygun bireyler oluşuyor. Eğer bu kadın ve erkeğin içinde aşk olsaydı, kendilerinin içinde kalacaklardı. Eğer mekan tutulsaydı ve aşk olsaydı, dışarıda hiçbir şey aramayacaklardı. Aşk o yüzden temiz bir şeydir, insanın da çalıştığı bir duygudan kaçması gibi. Erkek duyguyu unutmuş, sayısal düşünmeye başlamıştır. Artık onun için değer, ifade istatistiklerdir. Arzuyu konuşabiliyor ama eyleme geçemiyor kesinlikle. Duygularının gerçekliğiyle gerçek, hakikatleri ortaya çıkıyor, dolayısıyla birbirlerinden kaçıyorlar.

 

ezgi – Bu, kendini aldatmaktır.

 

Yarın direk danstan başlanacak, dans sonrasından.

 

Ka-Cinselliğe ulaşamamak, öfkeyi oluşturmaktadır.

 

Saat 18.30’da provayı bitirdik ama biter bitmez salondan çıkmadan sonraki sahneler üzerine konuşup fikir yürüttük.

 

Yarın 13’ten itibaren provaya devam edeceğiz.

 

23.4.2018 – Pazartesi

13.00’te Yeşim eşliğinde dans provasına indik.

15.33’te danstan sonra provaya başladık.

Kendini ele vermek üzerine konuştuk.

Ka: Biz toplumu faşizme uyandıralım diye tiyatro yapıyoruz. Sanki bu metni siz yazmışsınız gibi sahiplenmek, içselleştirmek, inanmak gerekir bu dünyaya. Biz korktuğumuz figürlerin üzerinden komedi yapamayız önce korkmamız lazım, korkmazsak bir amacı olmaz.

Ve müzik…

What a Wonderful World

Caner ve Ezgi dans ederek salınırlar.

Ka (Bengi’ye): Çok sağlıksız görünmüyorlar mı? Tam olarak arızasınız.

Ka: İzah tiyatrosu yapmamalıyız. Sen enerji ol ben seni izleyeyim. Bu oyunda ideolojinin bedenleşmesi var. Biz kendinden bahseden, kendini anlatan birilerini izlemiyoruz gerçekten bir enerji var bütünüyle ve enerji olanı izliyoruz.

17.56’da ara verdik.

18.08’de ara bitti.

Ezgi (süfle ister ): Neydi?

Ben : Katır

Ka: Cümleleri zihnin içine atıp oradan konuştuğunuzda her şey daha güzelleşiyor ama bize duyurarak yapmadan -biz olmamalıyız burada.

Dans ettikten sonra…

Caner: Bu hareketleri anladım ama 3-4 güne oturturum kendimi güreşçi gibi hissediyorum.

Ezgi: Ben, ben…

Caner: Bu hareketleri daha önce…

Ezgi: Yapmadık.

Caner: Yaptık.

Ezgi: He onları evet biraz çalıştık. Neyse Yeşim gösterir zaten.

Ka: Mekan olarak kafanızın içini seçin yoksa mekan yok.

Caner: Evet ben buna düşüyorum ama sanki komiklik yapacağım hissi oluyor.

Kafanın içinde zaten önemli olan bu, her şeyi düşünebilirsin. Koffi’de böyle yazmış. Sadece kafanın içinde söyleyebilirsin.

Ka: Dolayısıyla oyun konuşmuyor aslında. Kafanızın içi konuşuyor şu ana kadar iyi gidiyorsunuz. Kafanın içinde durmak önemli olan.

 

20.4.2018 – Cuma

12.53’te prova için stüdyo sahnedeyiz.

Anlam yüklemek ve ne dediğimizi biliyor olmak bize gelebilecek en iyi şey.

Ka “oyuncunun tıkandığı yer bedenleşememesidir” dedi. Koffi’nin önerdiği şey, içinden nefes geçen şey olmasıdır yani enstürmanın bir nesne olmasıdır dolayısıyla sizin de içinizden nefes geçiyor.

Biraz gelişecek olan şeyin kaçmadan ve hakimiyetle olacağını söyledi.

Ka: Oynarken tipe takılmayın genel bir erkeğin ve genel bir kadının zihin yapısını anlatıyor. Bizden uzak bir yere sıçratmamak gerekiyor, eğer uzağa itip tanımadığımız bir forma götürürsek, seyirciyle bağ kurduğumuz dünyadan uzaklaşır anladığımız şeyler, yerine oturmamış olur.

Normal dış dünyadaki asansörde edilen hareketleri düşünün o tepkilerin küçüklüğüyle hareket etmek gerekiyor. Bunların içindeki tehdit ve sakınımlılığı koruyarak bakmak gerekiyor bu yüzden dans sahnesi önemli. Dışarı çıkıldığında anlamı çıkacak. Dans çünkü bedeni rahatlatacak ve normal bir salınıma dönecek hareketler.

Korkuya gelelim, bu oyundaki erkek kendi şiddetini biliyor kendisinin korkulan biri olduğunun farkında ve bunu doğruluyor.

Hakikatı görmeyip kendini meşrulaştırmaktır kendini aldatmak.

Bu, zihnin bile isteyerek yaptığı bir şeydir kesinlikle, çünkü öbür türlüsüyle yaşamak zor.

Ezgi: Kemal abi burayı şöyle söylesem olur mu?

Ka: Çevirmene sormadan değişiklik yapamayız.

Ka: Yeni ideoloji bu, reality sovlarla yapılandırılıyor. Reality showun amacı budur. Kıyametten zevk almak keyif almak… Hollywod’un bize yaptığı da budur. Bizim erkeğin, aslında insanlığın yok edilişinden duyulan hazzı bize anlatması gerekiyor.

Tüm bu sovlar 21.yüzyıl’ın bireylerini oluşturmaktadır.

Ka (Ezgi’ye): Arzu öyle bişey görünürde oluyor olsa arzu olmayacak, demek ki buradaki kadının da aklı böyle çalışıyor. Normalini yaşamazsa bir takıntı oluşuyor ve buna takarak yaşıyor.

Bu kadın sosyallikten ötürü böyle bu durumdadır. Koffi’ nin bize kıyağı bu, batı uygarlığındaki şekil, oysa ki burada, bu verili koşullarda Avrupa’da böyle iken Afrika’da böyle olmayabilir.

Ateş sevgisi üzerine biraz araştırma yapmamız gerektiğini düşündük.

15.52’de ara verdik.

16.02’de ara bitti. Sayfa 13’e kadar zaman tutarak çalıştık. Zamanlamada problem olmadığını gördük. Önümüzdeki haftayı konuştuk. Neler olacağını çok merak ediyoruz.

Tam provayı 16.54’te bitirsek de daha sonrasını hemen merak edip deşifre edebilmek, anlamaya biraz daha yakınlaşmak için biraz daha okumalar yaptık.

Müziğin hataya uğrayarak girdiği yerde Caner ve Ezgi tam olarak birbirlerine birkaç kez kıkırdayarak güldükten sonra müziği tam olarak şarkıya söze girdiği anda vereceğim.

19.4.2018 – Perşembe

 

 

13.00’te prova için stüdyoya doğru hareket ediyoruz. Dansımız hakkında konuştuk, Koffi’nin dans bölümünde yazdığı şeyleri anlamaya çalıştık, koreografiyi de Yeşim bu bilgiler doğrultusunda hazırladı. Kısa zamanda pek çok yol katedilen tadından yenmeyen bir dans gösterisi izledik.

Metin bize diyor ki, kendimizi muhakkak müziğin akışına bırakmak gerekir, yani biz böyle düşünüyoruz. Herkesin bir süre kendi alanında olması gerekiyor. Figürden öte iki hareketin doğasıyla ilgilenmemiz lazım. Bu iki kişinin asansörün içindeki sıkışmışlığının tam tersi olması gerekiyor, dans sadece dans, özgürleşmek gibi.Örnek , Hollywood bile olsa bu dans gösterisinin bir ilişki doğurduğunu gördük. Dansın doğasını anlamak gerekirmiş, önce bize hareketin doğalını bulmak gerekiyordu biz de böyle çalıştık. Öncesinde rollerin kendi alanlarında ürettikleri davranışların katılığını dansa geçildiğinde kurulan bu yapının rahatlığıyla özgürlüğüyle anlayacağımızı düşündük – tabi özellikle ironize etmeden diyordu koffi. Bu kısım önemliydi dikkat etmeye çalıştık bence çok güzel oldu.

 

Caner: Burayı değiştirmiş miydik abi?

Ka: Hayır daha iyi anlamıştık.

Ka: Koffi Arıza’yı çok iyi biliyor, iyi bir ad, Koltes’te de bunun adı beladır.

 

Erkeğin bu an ki durumu yani kadının yanına gelmesi, asansöre binmesi, aynı ortamda bulunuyor olması, tüm bildiklerini unutması anlamına gelmekte, çünkü zihni, devlete ait bir adamdan bahsediyoruz. Bunu görüyoruz önümüzde fakat kadınla ne yapacağını bilmiyor tek nedeni zihninin devlete ait olması.

15.03’e kadar çalışıldı ve ara verildi.

15.30’da ara bitti.

Koffi, hiçten, önem çıkarıyor.

 

 

Ka: Tiyatro gündelik bir yaşamdır. Biz kendimizdeki anlama halini yapılandırıp ne kadar temiz ve anlaşılır yaparsak seyirci geldiğinde o kadar çabuk anlar. Seyirciye anlamların kavranması için yardımcı olmalıyız.

Yarın 12.00’de tekrar provamız var. Sayfa 11’de Ezgi’nin repliğinden sonra müzik girecek. 10 veya 15 saniye devam ettikten sonra müziği yavaş yavaş alacağım.

17.00’de provayı bitirdik ve dans üzerine konuştuk.

 

 

Ka: Hollywood, duyguların kuvveti hakkında çok net şeyler biliyor ve bunu çok fazla kullanarak istedikleri gibi yönlendiriyorlar insanı.

12.4.2018 – Perşembe

12:30’da prova için stüdyoya doğru hareket ediyoruz.Dekorumuz hakkında konuştuk, kendi programlarımızla ilgili artık hızlanmaya başlıyoruz, bir diğer oyunumuz dans tiyatrosu olan Balerin’in prömiyer heyecanının yoğunluğunu da atlattıktan sonra daha da rahatladık. Dün oyun provasından sonra Caner dans provasında belini birazcık incitmiş.

Geçmiş olsun.

Caner – Sağ olun.

 

Ka: Caner, içine bir üçüncü tekil kişi kaçırabilir misin? Kaçırtırsan eğer olur ama birinci tekil olmaz. Soğuk ve tespit eden bir tavır olmalı, olayla ilgisi olmayan, kendini teflon gibi düşün.Üçüncü tekilin bir organikliği var. Duyarsızız biraz.

 

Caner – Abi ne hale geldik ya

 

Ka: Hiç kendimize bi’şey demiyoruz ya ama dışarının kötülüğünü söylüyoruz. Erkeğin gözünde tüm bu hiçbir şey yapmamayı ve dünyayı boka batırmanın farkında olmanın mutluluğu olmalı ama bilim adamı gibi olmalı.

Kadın tarafından seçilebilmenin yollarından biri de retoriktir. Eğer gücüyle yapamıyorsa entelektüel tarafını da geliştirmek zorundadır.

 

Anti Beckett’çi erkeğimiz der ki huzur dinde değil avlanmaktadır…

 

14.00’te ara verdik.

 

14.29’da aramız bitti biraz uzun oldu ama devam ediyoruz tabi ki

 

Ka: Erkekte de kadında da cinsellik ikisinde de yaşanamadığı için aşkınlaşmış ve yukarı bir yere çıkmış bedensel bir faaliyete dönüşmüştür. Hollywood sineması bunun için var, bizim hayalimizi bile belirleyen şeydir o. Güçlü olan hayatta kalır; canlı diyemeyiz, canlı ne yapıyor en hastalıklı olanı veya yaşlıyı öldürüyor. Doğada bunlar yok aslında insanın doğaya yüklediği anlam var. Bence Koffi uygarlık içindeki normal-vahşi alanı çok iyi görmüş. Bu vakte kadar kurulmuş olan Batılı yerleşik erkek ve kadından da çıkmaya çalışıyor…

Kadın için histerik tonlar lazım. Arzusu tıkanmış kadının histerisi.  Histerik kıvranmanın nedeni kabına sığamamaktır, bir kılıf bulamamanın etkisidir. Eğer arzu gerçekleşmiyorsa bir acıya tuhaf bir sancı dolaşımının dalgalanımıyla hareket eder vücutta.

 

Ele geçince köle geçmeyince sultansın diyor Shakespeare!

 

İçimde beni kıvrandıran bir arzu var” tüm kadınlar için söyle!

 

Önümüzdeki haftadan itibaren amacımızın 10. sayfaya gelmek olduğuna karar verdik.

 

Ka: Ezgi en son yaptığın “beni kıvrandıran arzu var” kısmını sakın unutma bu çok iyiydi.

 

Histerik kadına bakmalısınız…

 

Ka -Film  Another Year – Yönetmen’i Mike Leigh çok iyi film çok iyi yönetmen mutlaka izlenmeli.

 

11.4.2018 – Çarşamba

12.28 ‘de prova için stüdyo sahneye indik.

 

Yeni yapılandırdığımız müziğimizle provaya başladık. Sonunda keskin ve hızlı bir bitiş istemiştik. Ferhat’a tekrar teşekkür ederiz.

 

Oyunla ilgili bazı şeylerin pandomim gibi olduğu düşünüldü. Monolog dışarıya dönük bir şeymiş. Oyun bize diyor ki iletişimdeysen biriyle, biz sizi duymayız, eğer gösterideysen biz sizi duyarız.

 

Ka: Huzurlu olmayı anlat bize Caner. Erkekte arızayı hemen kavrıyor, kadın hemen göremiyor. Görmezden gelmek değil bu, daha çok, kadınınki neşeye inanmak, neşeye konsantre olmak. Neşenin hayalini görmek. Neşenin Harmonisine kendini bırakmak. Dışa dönük olanı hemen algılıyor erkek, ama kadın böyle değil; kadın müziği içine almış, müzikten bir aura kurmuş.

 

Ka: Ulaş  anlıyor musun?

 

Ulaş: Çok iyi anlıyorum abi.

 

Ka: Gerginlik buradaki erkek için huzuru sağlar. Misyon Hitler’in kavramıdır. Göreve gerili olmaktır huzur onlarda. Senin erkeğin Caner bir tek misyona teslim edebilir kendini. Kendinden daha büyük bir otoriteye teslim edebilir kendini. Sürekli bir şeye hazırmış gibi davranır. Sana baktığımızda her şeyin yanıtı varmış gibi durmalı, bu adam öyle bir adam.

 

Provaya 13.55’te ara verdik.

 

Ka: Çocuklar böyle görüp böyle büyür ben de babam gibi olacağım ve o gelişimi sürdüreceğim derler. Kendinden daha öte bir otoriteye biat ederler ve misyonun erkekleri oluşur.

 

Hayat bize nasıl sürprizler hazırlamış diyerek provaya 14.40’ta başladık.

 

Ka: Ezgi sayfa 5’teki “kısa kalın” replikler cinselliğe ulaşamayan zihnin hareketidir. Kadının sözleri bir zehrin konuşması gibi, delirmişçesine konuşma gibi, gülümsemeye bile karşılık vermeyen kadın buna cevap üretiyor.

 

Koffi şunu yapıyor sanki:  erkeğin bireysel varlığından harekete başlayıp devlete, bilime, makineye, istatistiğe varıyor, erkeğin monologlarında.  Kendinden bahsederken birden devletten bahsetmeye sıçrıyor. Kendinden başlayıp gökyüzüne çıkıyor. İlerlemeci erkek. Fallik öge.

Ve saat 16.08’de provayı Yeşim’e devrederek; oyunumuzun dans provası için salonumuzdan ayrıldık

10.4.2018 – Salı

Oyunda  Sartre felsefesinin önemli kavramlarından “Kendini Aldatma” (Mauvaise Foi) kavramı önemli bir yer tutuyor. Bunu kavram üzerine bilgi topluyoruz. Bu amaçla ilk olarak moda sahnesi’nde seminer de veren Gaye Çankaya Eksen’e başvurduk. Aldığımız yanıt şöyle:

 

“Sartre felsefesinde her insan mutlak, ontolojik bir özgürlüğe mahkum. Ontolojik özgürlük derken de şunu kast ediyoruz kısaca: Her insan kendini nasıl yapıyorsa öyle olur, yaşamı boyunca tüm seçimlerinin, eylemlerinin mutlak sorumluluğunu taşır. Çünkü her insan, her bilinç (her kendisi-için-varlık) var olduğu süre boyunca kendi kendini kurar, kendi varoluşunu “icat eder”. Yani ona önceden verilmiş herhangi bir “öz”, herhangi bir mutlak rol yoktur.

 

İşte “Mauvaise Foi” bu bağlamda insanın bu kendine özgü mutlak özgürlüğünü maskeleme çabasına denir. Bir tür kendi kendine yalan söyleme olarak anlatır Sartre bunu. “Mauvaise Foi” ile ilgili “Varlık ve Hiçlik’in” meşhur bir örneği vardır; kafedeki garson örneği. Her davranışı, jesti, her hareketiyle neredeyse bir “Garson Otomatı” gibi görünen birinden söz eder. Bu kişi mükemmel garson rolüne öyle yerleşmiştir ki, gerçek bir insan olarak kendine özgü olan her şeyi maskeler. “Mauvaise Foi” temelde, insanın hayat içinde herhangi bir rolü, değeri (mükemmel baba olmak, çok iyi bir garson olmak, kusursuz bir öğretmen olmak vs vs ) mutlaklaştırmasıyla ilgili bir kendi kendini aldatma durumu…Bir var olma biçimini mutlaklaştırıp onun içine yerleşmek, insanın sürekli olarak yeni seçimlerle kendini hep yeniden kurmak zorunda olduğu yapısını görmezden gelmeye çalışması, mutlak özgürlüğünü maskelemesi, yani sonuçta kendi kendini aldatmasıdır.”

 

Bu bilgileri sağlayan Gaye Çankaya Eksen’e çok teşekkür ederiz.

 

5.4.2018 – Perşembe

13.36’da provaya başladık.

 

Prova yapmak demek güncel olayları konuşmamak anlamına gelmiyordu tabi ki. Tam da tüm dünyada olup bitenlerle  oyunlar arasında bağlantılar kurunca güzelleşiyor tiyatro. Güzeliz hepimiz, hepimiz çiçek.

 

Caner -Dolar rekor kırdı…

 

 

Ka: Dolar rekor kırdı derken dolar özne yapılıyor ve kendi kendine bir iradesi varmış gibi davranılıyor… oysa ki dolara rekor kırdırtıldı? İnsanlar niye? Çünkü sermayee! Neden çünkü işine geldiği için… Bu “Bira Fabrikası”nda da vardı… Gizemlileştirmek dediğimiz kavramdan bahsediyorum gizem sadece sermayenin ve egemenin işine yarıyor çünkü herkes her şeyi tüm açıklığıyla bilmesin diye… Bilirsek kimseyi yönetemezler çünkü… Dolayısıyla yönetmek için gizemlileştirmen lazım. ”Dolar rekor kırdı” dolar diye bir varlık var sanki canı istediğinde rekor kırıyor… “dolara zam yaptık” Neden böyle denmiyor? Çünkü egemenin bizi kandırma faaliyeti gizleniyor. Bu dil, bu oyunun bakış açışını belirler. Dili öyle kullanılırsa egemen gibi olursun sen de ben de o da herkes de… Bize fâilin kim olduğunu unutturuyorlar, gizem denilen şey aslında egemenin pratikteki çıkar sistemleridir.

 

Caner: Bize bu dili yerleştiriyorlar ondan sonra da başka bir varlık üzerinden bizle iletişim kuruyorlar. Bizim oyunumuzda geçen ”Melidesha” gibi yönlendiriyorlar…

 

 

Ka:  Koffi diyor ki; siz marketteki bezelye gibisiniz… sizin dünyayı yorumlama zevkiniz popüler düzeyde siz popüler olanı izleyip dinliyorsunuz… Koffi tiyatroda huzur yoktur diyor bize size huzur yoktur diyor sizi mutlu etmek için gelmedik diyor, bunu Torun İstiyorum’un yazarı da yapıyor. Bu yazarlar alıştığımız tüm huzur kavramlarının dışına çıkacak metinler yazmış.

 

Bu arada kitaplarımızı okurken öncelikle okumamız gerekenleri sıraya koyduk ve olanlarla yer değişikliği yaptık.

 

 

Ve müziğimizle provaya başladık.

 

 

Ka- “Dünyanın en gergin ve en kötü yolculuğudur asansör”…Önce düzensizliği eritip düzene geçmek gerekir.

 

Ka : Ezgi Caner’i gördüğünde kusar gibi olsana.

 

Ezgi: Nasıl yani?

 

Ka: Caner’i gördüğünde dünya çıksın ağzından!

 

Ka: Dört duvar arasındasın ve şu anda günümüzdeki hayatımızda da biz dört duvar arasındayız. Bu büyük bir şehirde ya da Avrupa’da da böyle. Dokunmamaya çalışıyor insanlar, eskiden böyle değildi ama şimdi insanlar birbirine dokunmamaya çalışıyor çünkü tehlikenin nereden geleceğini bilemiyorsun artık büyük şehirde çok daha fazla bu durum.

Bizim buradaki erkek artık bilimsel veri olarak kendi duyarsızlığını anlatıyor…

 

15.05’te ara verdik.

 

15.23’te provaya indik.

 

Ka: Arabesk insanı çapsız tasarlar, insanın beynini küçültür. Biz arabeske doğduk. Bu müzik insanı kemirir, bitirir.

 

28.3.2018 – Çarşamba

Akşam 18:00’da provaya başladık.

 

Her geçen gün daha heyecanlı ve daha meraklıyız. Oyuncular minik minik ısınmaya başlamış açma germe hareketleri yapıyordu, tam da bu sırada Ka’nın sorusuyla karşı karşıya geldiler…

 

Ka:   Blue-s-cat için n’aptınız?

 

Ezgi:  Ha?

 

Ka:  Yani Blue-s-cat için n’aptınız?

 

Ezgi:  Ne gibi? (5 saniye sessizlik)

 

Çalışmak anlamında mı?

 

Ka:  Yani öyle derler ya hani “n’aptınız?”.

 

Caner: Allah için n’aptınız gibi mesela falan gibi. “İnsan Sonrası”nı bi…(Ezgi Caner’in lafını keser.)

 

Ezgi: Evet onu okudum.

 

Ka: O ilkti ama.

 

Caner: Evet zor ama beni biraz şaşırttı mesela.

 

Ka: Çünkü şimdiye kadar bildiğimiz her şeyin…(Ezgi araya girer)

Ezgi: Bir tuhaf bir şey olduğunu anladım.

 

Ka:  beyaz ve Batılı erkeğin sızmadığı bir dünyanın peşinde galiba muhalif yaşam. Bunun için zincirimizden başka kaybedecek bir şeyin yok.

 

 

Merhaba benim adım Ulaş – Ağır blues şarkılar indirdim abi

 

(Bu arada Ferhat oyunda kullandığımız müzik üzerinde yapılan değişiklikleri hazırlayıp bize 5-6 tane deneme göndermişti. Kendisine teşekkür ederim elleri dert görmesin gözlerinden öperim.)

 

Ka:  4. şarkıyı çal bakalım malı görelim.

 

Bir süre provamıza devam ettikten sonra Ka birlikte mutlak bir uyumla hareket etmekten, müzikten, sanattan ve erkek egemen aklın temelde nasıl hareket ettiğinden bahsetti…

 

Ka: Beş dakika, karşımızdakini onun gibi dinleyebilirsek devrim olur diyordu biri. Unuttum şimdi kim olduğunu.

“Arena parçalanmanın mekanıdır”

20.27’de provayı bitirdik.

 

3 dakika sonra büyük salonda ”Fırtına” var arkadaşlarımıza başarılar dileriz.

 

19.3.2018 – Pazartesi

3.provamız 19.03.2017 saat 13.20’de başladı. Oyuncular marke kostümlerini getirdiler. Yine oyun alanı marke dekor parçalarıyla oluşturuldu. Karakterlerin dünyasına uygun müzikler eşliğinde okundu oyun. Kadının monologlarında Blues şarkıları (Muddy Waters, John Lee Hooker vb) erkeğin monologlarında scat parçaları (Ornetta Coleman, Monk)  çalındı. Kadın ve erkek rollerinin barındırdığı müzikaliteye, bu müzikler eşliğinde varılmaya çalışılacak.

 

 

Blueslara yolculuk:

 

İnsan Sonrası

 

Yazar: Rosı Braıdottı, Yayınevi : Kollektif Kitap, Çeviren : Öznur Karakaş

 

Göğü Delen Adam

 

Yazar: Erich Scheurmann, Yayınevi : Ayrıntı, Çeviren : Levent Tayla

 

 

Cool bir tavrın anatomisi

 

Yazar: Dick Pountain, David Robinson, Yayınevi: Ayrıntı Çeviren : Aslı Ağca

 

 

 

Kendini Aldatma

 

Yazar: Herbert Fingarette, Yayınevi: Ayrıntı, Çeviren: Alev Türker

 

Hem konuşuldu hem oynandı. Aman nazar değmesin!

Oyuncularımız oyunu bir buçuk metrelik alanda oynayacak, heyecanlıyız.

Ka müzik üzerine, onun etrafında duyduklarımız ve duyumsadıklarımızın üstüne, rolleri nasıl yapılandıracağımıza değindi. Müzik endüstrisinden “Blues’a, iyilik maskelerinden gülümsemek üzerine, istatistik kavramının hayatımızı nasıl etkilediğine dair bir dolu şey konuşurken bir provanın daha sonuna gelindi. Oyuncularımız birazcık yorulup bir sonraki provaya önceden gelip spor yapma kararı almışlardı; mutluyduk…

 

Ezgi: Hiç yapamıyorum di mi?

Ka: Bunu biliyorsan yaparsın.

Ezgi: Gözlük evde kaldı, ondan galiba.

Ka: Güzel… Güzel Ezgi komiksin.

Ezgi: Daha değil ya…

Ka: Herkes kendi evinde yapsa keşke, başkasına gerek kalmaz.

Caner: Doğru en kolayı değil mi abi?

Ka: (Ezgi’ye) Darda kalan tüm kadınlar adına söylemelisin.

 

17.3.2018 – Cumartesi

2. provamıza saat 13.14’te başladık.

Oyunculuk üzerine konuşmalar yaptı Ka; ölçme ve değerlendirme konusunda. Ka ve Ezgi ilk provadan sonra çeviriyi yeniden gözden geçirdiler. Bazı ayrıntılar daha da belirgin bir şekilde anlaşılır olmuş. Oyunu bantlarla oluşturduğumuz oyun alanında okuduk.

“What a Wonderful World” eşliğinde göğe yükseliş. Bakalım ulaşabilecek miyiz göğün yedinci katına?

 

Sayfa 8’e kadar çalıştık.

Ka oyunda geçen “Huzur” kavramından bahsetti: “Huzur uyumak, dinlenmek veya sessizlik değildir.” “Huzuru biz, bedeni sıkmak olarak algılamalıyız” dedi oyunun bağlamı üzerinden.

Blueslara yolculuk

Ka- Yüzyıla Koffi kalır.

Blues ve Scat durumunu bedende oluşturmanın yollarından, erkeklik ve kadınlık halini ortaya koymak için gerekli “sound” lardan, kendini sürekli dolaylamaktan, sanki bir iletişim varmış ama yokmuş gibi tıpkı iki kıtanın birbirine vurması gibi, Ka’nın önümüze koyduğu bu rotalarla, yolumuza 3. provamızda buluşmak üzere salonumuzdan ayrıldık.

 

Scatlarda inecek var

 

Çok güzel bir provaydı, hep prova yapalım.

15.3.2018 – Perşembe

Bugün 15.03.2018 ve stüdyo’da oynayacağımız ilk yetişkin oyunumuz “Blue-S-Cat” için toplandık. Saat 2’ye 10 var. “Bira Fabrikası’nın yazarı Koffi’nin oyunu. Çeviri Ezgi Coşkun’a ait. Üstelik kendisi de oynuyor. Bu ilk provada oyunu okuduktan sonra oyun üzerine konuştuk. Bu oyun ilkleri barındırıyor moda sahnesi için. stüdyo’daki ilk kez moda sahnesi yapımı bir oyun oynanacak. Ve ilk kez repertuarda 2 kişilik bir oyun yer alıyor. İki kişilik oyunun rollerinin biri kadın, biri erkek. Rollerin isimleri yok. Ama oyuncuların isimleri var. Caner Cindoruk ve Ezgi Coşkun. İkisi de moda sahnesi’nin deneyimlilerinden. Caner’in de (köpek kadın erkek ve torun istiyorum) Ezgi’nin de (Roberto Zucco ve En Kısa Gecenin Rüyası) bu üçüncü oyunları moda sahnesi’nde.

 

Blue-s-cat! Oyunun orijinal adı bu. Blues ve scat kelimelerinden oluşturulmuş bir isim. 2 ayrı müzik türünün adları yan yana getirilip tek bir kelime olarak oluşturulmuş bir isim. Blues kadını scat ise erkeği işaret ediyor, böyle yorumluyoruz. Çağrışım açısından yoğun bir ad olmasına karşın Türkiyeli seyirci için yeterince açık değil. Böyle olduğunu sanıyoruz. Oyunun içeriğinden hareketle oyunun adının ARIZA olmasına karar verildi. Orijinal ismi de afişte yer alacak.

Prömiyer 11 Mayıs. Önümüzde bir buçuk ay var. Herkes sakin, bir tek ben çok heyecanlıydım.

Blueslar ve scatlarla tekrar karşınızda oluncaya dek cazsız kalmayın.